1 Ocak 2012 Pazar

Gözler Kördür, Yürekle Aramak Gerekir.


Az önce balkona çıktım. Gökyüzüne baktım. Rüzgârın tenimi ısırmasına aldırmadan,  yıldızları seyrettim. Kimi düşündüm biliyor musun? Küçük Prens’i. Biliyorum “Yeryüzünde prens falan kalmayacak artık!  İnsanlara eziyet etme özgürlükleri bitti… Yıkılacak bütün prenslikler, diktatörlükler birer birer!  Sen hâlen kraliçelerin, prenslerin derdinde misin?” diyeceksin.  Yoo…  Yıldızlara bakınca aklıma gelen prens, öyle ezen, hükmeden bir prens değil. Ayrıca bu dünyada yaşamıyor. Bu prens göğe ait bir varlık çünkü. Buğday başaklarına benzeyen sapsarı saçlarıyla bir çocuk bedenine bürünmüş,  gökyüzünden bir ışık demeti gibi Sahra Çölü’ne düşmüş bir varlık. Hani bilirsin  Saint-Exupery’nin yazdığı öyküdeki kahramanı Küçük Prens benim söz etmek istediğim.
 

Malûm, mevsim kış. Ocak ayının ilk günlerini hatta ilk gününü yaşıyoruz.  Az önce havayı kokladım. Sanki tütsülenmiş sonbahar  kokusu var. Hüzünlü mü hüzünlü… Durup dururken insanın  içine efkâr çöküyor sanki.  Nedensiz derin bir iç çektim.  Sonra yüzümü gene gökyüzüne çevirdim. Geceydi.  Ay zifiri karanlığın ardına gizlenmişti. Çok uzaklarda  irili ufaklı birkaç yıldız göz kırparak gülümsemekteydi. Hafıza  tuhaf kutu!  Ben Küçük Prens’i yıllar önce okudum. Neden acaba  bu yıldızlar şimdi Küçük Prens’i aklıma getirdi? Öyküde uçağı arıza yaptığı için Sahra Çölü’ne inen pilotla  Küçük Prens tesadüfen denk gelip tanışırlar. Pilot küçüklüğünde hayaller kurmayı seven ama kendini bir türlü yetişkinlere anlatamadığı için artık hayal kurmaktan vazgeçmiş  biridir. Küçükken çizdiği fil yutmuş boğa yılanı resmini,  büyükler hep şapka sanmışlardır. Çizdiği bu resimde nasıl olur da  göremezler fil yutan boğa yılanını? Anlaşılmadığına çok üzülmüştür. Yetişkinler gördüklerine  sadece  gözle  değil,  yürekleriyle de bakmak gerektiğini akıllarına getirmezler ne yazık ki. Hep çok işleri vardır. Ayrıca daima  rakamlara, akıl yürütmelere inanırlar.  “Büyükler hiçbir zaman tek başlarına hiçbir şeyi anlayamıyorlar. Çocuklar için de onlara her zaman, ama her zaman açıklamalar yapmak az yorucu değil.”  diye düşünmüş, kimseye resmin gerçeğini anlatmamıştır.  Aradan yıllar geçse de bu resmi hep yanında taşımış,  tanıştığı herkese sormuştur. Hep  “Bu bir şapka.” cevabını almıştır.  Artık büyümüştür. Bir  pilot olmuştur.  Hayallerini paylaşacak kimse bulamadığı için kendini bu yaşına kadar  her daim yalnız hissetmiştir.  İşte  bu ıssız bucaksız çölde tesadüfen karşısına çıkan bu prens,  varlıkların görüneninden ötesini hissedebilen, görebilen biridir sanki.


Herkesin bir derdi var, durur içerisinde misali,  gökten gelen Küçük Prens’in de  yüreğinde bir sıkıntısı vardır. Gülünden ayrı düşmüştür.  Bir vakitler  kendi gezegenlerinde  daha önce  hiç görmediği çok değişik bir çiçeğin filizlendiğini fark etmiştir.  Sonra bu çiçek  gül olarak açar. Nadide bir şeydir. Nazlıdır. Etrafa güzel kokular saçmaktadır. Su ister. İlgi ister. Prense göre bu çiçek anlaşılmaz, karışık bir şeydir.  Kendi gezegenindeki çiçeklere hiç benzememektedir. Sanki tohumu dünyadan savrulmuştur Küçük Prensi'n gezegenine… Dünyaları ayrıdır. Aslında gül kokular saçıp prensin içini açmaktadır. Ama nazlanmaktadır ya gülün  içindeki sevgiyi fark edemez prens.  Gülü terkeder. Yeni dünyalar tanımak üzere evrende bir  yolculuğa çıkar. Günlerden bir gün kendinle hesaplaştığı bir sırada “Onu sözlerine göre değil eylemlerine bakarak değerlendirmeliydim. Beni güzel kokularıyla boğuyor, bana ışık saçıyordu. Hiçbir zaman onu bırakıp kaçmamalıydım. O küçük hilelerin ardındaki sevgisini göremeliydim.” diyecektir. Gururlu çiçek  ağladığını asla prense  belli etmez. Birbirlerinden ayrılırlar.  Prens evrende altı gezegen dolaşır. Sonunda kaçarcasına uzaklaştığı  gülün tohumunun toprağı olan dünyaya denk gelir.   Yoo. Olmaz ki ama. Ben bu gidişle öykünün  tamamını anlatacağım. Belki okumayan vardır.  Tüm olanı biteni anlatmak doğru değil.  Mutlaka okunması gereken bir hikâyedir.


Öykünün sonunda pilot uçağını tamir eder ve artık memleketine dönebilecektir.   Küçük Prens de gezegenine dönmek, gülüne kavuşmak istemektedir. İnsan bedeninden ayrılıp göğe çıkması gerekmektedir. Bu bir nevi ölümdür aslında. Öykünün bu bölümü gerçekten çok hazindir. Neyse… Küçük Prens tercih ettiği bir ölüm yoluyla bedenini dünyada terk edecek,  göğe, gezegenine yükselecektir. Nefis bir öyküdür. Aslında  Küçük Prens’in yazarı Saint Exupery’nin de  aynen böyle dünyayı terk ettiğini biliyor muydun?  Yazar  bir pilotmuş. Küçük Prens’i 1940 yılında New York’ta yazmış. 2. Dünya savaşında Almanya Fransa’ya saldırınca memleketine dönmüş ve orduya katılmış. 1944 yılında  savaşırken uçağı Akdeniz’de kaybolmuş.  Uçak ve ceset  yıllarca bulunamamış. 1998 yılında bir balıkçı Akdeniz’de yazarın bilekliğini bulmuş.  Bilekliğin bulunduğu bölgede araştırmalar yapılmaya başlanmış. Ve ancak  2004 yılında Exupery’nin batık uçağı bulunmuş. Hayat ne tuhaf  değil mi?  Küçük Prens öykünün sonlarına doğru pilota şöyle söyler: "Geceleri gökyüzüne baktığında, yıldızlardan birinde benim yaşadığımı ve orada gülüyor olduğumu bileceksin. Bu yüzden sana sanki bütün yıldızlar gülüyormuş gibi gelecek. Bütün dünyada yalnızca senin gülen yıldızların olacak." Acaba Küçük Prens’le, Exupery o parlayan yıldızlardan birinde birbirlerine tesadüf etmişler midir? İşte bu gece gökyüzünü seyrettim. Hayallere daldım. Aklıma gelenleri bir bir anlattım. Güldün bana gene değil mi? Olsun. Zaten ben de tam şimdi yıldızlara bakıp gülüyordum. Küçük Prens ne der öykünün bir yerinde biliyor musun? "Daima benim dostum olarak kalacaksın. Benimle birlikte gülmek isteyeceksin. Ve zaman zaman, sadece bunun için gidip pencereyi açacaksın. Gökyüzüne bakarken güldüğünü gören arkadaşların buna çok şaşıracaklar. Sen de onlara "Ah, evet, yıldızlar beni hep güldürürler diyeceksin. Onlar da senin deli olduğunu düşünecekler. Görüyorsun sana ne kadar kötü oyun oynadım." Oynamayı küçükten beri sevdim. Oynamaktan hiç bıkmadım.  Hey! Bakar mısın gökyüzüne lütfen! Şu karşıdaki yıldızdan  el sallayanlar  Exupery'le Küçük Prens mi? İnanmıyoruuumm.! Aaaa!  Bir araya mı gelmişler yoksa! Gözle görünmüyorlar diye sakın inanmamazlık etme  lütfen!..  "Gözler kördür, Yürekle aramak gerekir." diyor Exupery.  Sadece gözlerle değil, yüreğinle de bakmayı  unutma e mi?

20 yorum:

  1. Ne güzel anlatmışsınız, kaleminize, yüreğinize sağlık. :)

    YanıtlaSil
  2. Hayal Kahvem, tekrar tekrar okuduğum ve hem mutlu eden, hem hüzünlendiren, birçok duyguyu bana aynı anda yaşatan ufak bir "düş"tür benim için Küçük Prens.. Yazın çok güzel, teşekkür ederim paylaştığın için... Bu arada Küçük Prens'in Tilki ile olan diyalogları da birbirinden şahanedir... Sevgiler...

    YanıtlaSil
  3. çok güzel bir yazı olmuş bu, çok sevdim!

    YanıtlaSil
  4. Ankara da karlı pırıl pırıl bir gece var. İnsanın Küçük Prenses olası gelir... :) Mutlu Yıllar Hayal Kahvem!

    YanıtlaSil
  5. Selam Gülşah, teşekkür ederim:)

    YanıtlaSil
  6. SElam Maya, Küçük Prens'in Tilki ile muhabetlerini de sizden dinleyelim, ne dersiniz:))

    Sağolun.

    YanıtlaSil
  7. Selam Nini, ben de beğenmenize sevindim:))Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  8. Selam Doktor, sahiden öyledir:))

    YanıtlaSil
  9. Ceren, demek Ankara karlı:) Buradaki hava dün gece sonbahardı. Gündüz ilkbahara döndü:))

    Mutlu yıllar Ceren.

    YanıtlaSil
  10. İmgeleriniz ve anlatım biçiminiz çok iyi,zira ben çok beğendim.

    YanıtlaSil
  11. yeni yılın ilk iş gününde açıyorum bilgisayarımı, hayal kahvem neler yazmış diye merakla tıklıyorum sitene ve karşıma çıkan "küçük prens" :))) nasıl güzel bir başlangıç yeni bir yıla. kör olan gözlerimiz küçük şeyleri görmüyor, yürekle bakmak gerek. içimizdeki çocuğun sesini hep duyabiliceğimiz bir yıl olsun.kendi küçük dünyamızdaki çiçeğimizi anlayabilelim ve onlara iyi bakalım baobablar çiçeğimizi sarmasın.

    YanıtlaSil
  12. Selam Âwdil, teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  13. Selam Kara Kitap, ne hoş bir yorum bu:) Bayıldım. Ne diyeyim:))
    AMİNNNN!

    YanıtlaSil
  14. oya küçümen miydi,evet evet o;)
    bazı kafam gözlerim ruhum okumak için o kadar tembel yorgun oluyor ki,
    ilk satırından masalımsı heyecanları hissedip kafamı vurup yatasım var;
    keşke oya küçümen yazılarını seslendirse,hey sen seslendirsen de oya küçümen gibi bir ses çıkar;canlar dinlese dinlense/k,huzur bulsak masalımsı tatlı anlatımından;yo yo kendim için istiyorsam eşeğim,tamam eşeğim ama kendim için istemiyorum,bazı dara düşünce 3 kulhu bir elham gibi okunsa,dur bunu can'a da deyim,ama sonra deyim,iyi bakınız efendim renklerinize,iyi geceler;ne yazdığını bilmesem de yeterli oldu renklenmeye...

    YanıtlaSil
  15. Selam Infantulus, yazı çok uzun sahiden. Okunacak gibi değil.
    Boşverin:)) İyi geceler.

    YanıtlaSil
  16. Ne guzel yazmissin, Kucuk Prens hayrani olarak gozum hemen bu posta takildi : ) Bloguma hosgeldin, ben de senin blogundayim artik : ) Mutlu yillar : )

    YanıtlaSil
  17. Selam Aylin, mutlu yıllar size:)
    Hoşgeldiniz:))

    YanıtlaSil
  18. http://www.penguen.com/Default.asp?gun=20120107

    biliyor musun yazılar sadece uzun değil aynı zamanda keyifle okunacak kadar da güzel...

    yukarıdaki karikatürü eklemeden edemedim:)sağlıcakla mutlu kalınız

    YanıtlaSil
  19. Selam İnfantulus, karikatürü açamadım ne yazık ki.

    Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil