24 Mart 2013 Pazar

Köşedeki Minderde Otur, Eski Günlerdeki Gibi

 

  "köşedeki minderde otur
eski günlerdeki gibi,
usul sesle bir şeyler anlat bana,
bana bir şeyler söyle
her şey eskisi gibi olsun
ben hiç gitmemiş olayım"

  Murathan Mungan 



İlkbahar günleri böyledir işte.  Güneş bulutların arasından gizli gizli görünür.  Deniz sanki uçup göğe karışıverecekmiş gibi görünür.  Elimde kahve fincanı, evin camından denizi seyrederken, acaba gene o günlerdeki gibi hayal edebilir miyim, diye aklımdan geçirdim. Böyle ilkbahar aylarında, okul çıkışı ve hafta sonları bütün sokaklar benimdi.  Bahar yağmuru yağıyorsa, sokağa çıkmama izin vermezlerdi. Eğer evdeysem, elbette her hareketim göze değerdi. "Uslu dur, çok terliyorsun, ceryanda kalma, hasta olmayasın!" diye ardımdan seslenirlerdi. Ben söz dinlerdim. Hemen balkonun güneşli bir köşesine çöküverirdim. Dizlerimi göğsüme toplardım. Ellerim çenemde, evlerin çatılarının arasından gözüken denize bakarak oyalanırdım.  Ah, hele annemin ütü gününe denk gelmişsem eğer... Hiç unutmam, hepsi dün gibi sanki... İlkbahar güneşinde kurutulmuş çamaşırların saf sabun kokusu, çabucak tüm eve yayılıverirdi. Annemin küçük radyosu hep açık olurdu. Radyodan efkârlı bir şarkı sesi gelirdi.  Annem ütü yaparken şarkıya eşlik ederdi. Radyodan gelen efkârlı şarkının melodisi, annemin huzurlu sesi, ütülenince çamaşırın saldığı o harikulade kokuyla birleşirdi. Büyülenirdim. Hemen başım dönüverirdi. İşte o zaman hayale dalar, beton binalar üzerinden atlayarak denize ulaşacağımı, denize ulaşınca da, vapurla filan değil, dalgaların peşisıra  suların üzerinde yürüyerek İstanbul'a varacağımı düşlerdim. İstanbu'u çocukluğumdan beri sevdim. Tam o anda bir el usulca omuzuma dokunuverirdi. Büyükannem... Ah, büyükannem gülerek "nerelere daldın gene kızım?" der, elindeki  gazozu yanağıma değdiriverirdi.  Ben de gülerdim. Tam onun gibi gülmek için gözlerimi iyice kısar, kirpiklerimin yanaklarımın içinde kaybolmasını arzu ederdim. Hemen elindeki gazozu alıverirdim. Ayağa fırlardım bu durumda... Gazozu kafama dikiverirdim. Mavi marleylerin üzerinde  parmaklarımın ucunda seke seke yürür, kendimi denizin üzerinde yürürmüş gibi farzederdim. Büyükannem "ne olacak bu kızın sonu?" diye seslenirdi... Ruhuna rahmet... Büyükannemin boynuna atlar, buruşuk yanaklarından defalarca öperdim. Çok hoşuna giderdi... Gülerdi... Gülerdim... Gülmekten ölürdüm...    

 
2012

2 yorum:

  1. yazını okurken birden çok tanıdık bir his kapladı içimi. düşündüm, nereden bu tanıdık his diye. sonra hatırladım, sanki bir füruzan öyküsü okuyorum gibi geldi. ben de seni özledim tatlı kadın. blogun bu yeni haliyle aram hoş olmasa da en azından vakit buldukça akşamları ve hafta sonları yazdıklarını okuyarak özlem gideriyorum.

    YanıtlaSil
  2. Ne diyorsun Kara Kitap? Nerdeee? Keşke Füruzan'ın kaleminin tozu olsam:)

    Hımm. Demek sorun geçmedi öyle mi? Eyvah! Ne yapsam bilmiyorum ki?

    YanıtlaSil