Epey önce satın almıştım. Kutusuyla duruyordu. Bugün gözüme değdi. Elime aldım. İçinde beş adet film vardı. Hepsi Alain Delon filmleriydi. İlk film adı Bir Aynasızın Postu İçin idi. Filmi kabından çıkardım. Oynatıcıya koydum. Koltuğa oturdum. Bir müzik eşliğinde film başladı. İşte yukarıya videosunu koyduğum müzik. Allahım! Ben niye böyleyim? Ne oldu bil bakalım? Bu müzik var ya bu müzik... Anında aklımı başımdan aldı. Müziğin sesini sonuna kadar açtığım gibiii... İnan bana... Hemen yerimden fırladım. Mutfağa geçtim. Buzdolabından şişeyi çıkardım. Raftan en renkli kadehi seçtim. Şişeyle kadehi tezgaha bıraktım. Bu arada filmi başlatmadım ya sürekli aynı şarkı çalıyordu. Hoşlandım. Çekmeceden küçük çelik tencereyi aldım. Kendi etrafımda üçyüz atmış derece döndüm... Hooop... Elimdeki tencereyi ocağın üstüne bıraktım. Ocağı açtım. Poff! Alevlendi. Kavanozdaki sarı taneleri az yağ ve az tuz koyduğum tencereye pıtır pıtır attım. Tencerenin kapağını kapattım. Hemen şişeyi tekrar elime adlım. Şişedeki sıvıyı yüksekten lıkır lıkır renkli kadehe boşalttım. Fooooşşşş! Köpürdü... Bardaktan taştı. Tencereye baktım. İşaret parmağımı sihir yapar gibi tencerenin kapağına bastırdım. "Okus pokus!" dedim. Sihir anında etkisini gösterdi. Pata pata pata... Patırdadı... Tencereden taştı. Aldırmadım. Ocağı kapattım. Tencerenin kapağını açtım. Abraka dabram işe yaramıştı işte. Sarı, sert taneleri yumuşak kar tanelerine çevirebilmeyi becerrebilmiştim gene. Muzipçe gülümsedim. Becerikli işaret parmağıma hedefi on ikiden vurmuş tabanca namlusu niyetiyle üfledim. Tencereki mucizevi yiyeceği derin kaseye boşattım. Bir elimde kadeh bir elimde kase, müziğin ritminde parmaklarımın ucunda iki ileri bir geri hareket ederek salona geçtim. Elimdekileri ön sehpaya koydum. Koltuğa bağdaş kurup oturdum. Kumandayı elime aldım. Filmi başlattım. Heey! Alain Delon... Paris... İkisinin de 1970'li halleri... Çok şeker. Ya filmin müzikleri... Ya kadehteki içecek... Ya kasedeki yiyecek... Allahım... Yüreğimi dinledim. Başka ne olabilir ki? Mutluluk buydu işte. Önce gözlerimi kapadım. Kadehteki gazozumu yudumladım. Oh! Nefisss!.. Sonra kasedeki patlamış mısırdan bir kaç tane ağzıma attım. Oh! Şahane... Mis.. Mis... Arkama yaslandım. Heyy! Düşünebiliyor musun? Artık Paris'teydim... Ya müzik... Ah, bu müzik... Aklımı başımdan aldı. Aklımın iplerini saldım. Galiba filmle birlikte gene hayallere daldım.
oscar benton etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
oscar benton etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
20 Ağustos 2012 Pazartesi
12 Mayıs 2012 Cumartesi
Aklımı Alan Şehrimin 4. Kitap Fuarı - İlk Gün
Hep söylüyorum. Genelde canıtez, aceleci ve sabırsız biriyim. Ayrıca hevesler konusunda fazlaca iştahlı ve meraklı bir bünyem olduğunu tüm samimiyetimle itiraf edebilirim. Duygularımı ve akabinde davranışlarımı abartma sanatında şöhret sahibi olduğumu ise zaten hep söylerim. Kendim hakkında bir şey daha ifade etmem gerektiğini hissediyorum. Ölümlü olduğumuz bilincine vardığımdan beri içsesimde hüzün işitiyorum. Hayat çoğu zaman bana karamizah gibi geliyor. Doğru. Her işimi aceleye getirebilirim. Sabırsız hâllerim çoktur. Amaaa... Şu ölümlü dünyada bana mutluluk verecek hiçbir şeyi geçiştirmek istemem. Asla aceleye getirmem. Sevdiğim hiç bir şeyi hızla tüketmeyi sevmem. Niye yazıyorum bunları biliyor musun? Bugün 4. Kocaeli Kitap Fuarı başladı. Cumartesi etkinlikleri işte burada yazıyor. Kocaeli Büyük Şehir Belediyesi yetkilileri, festival boyunca onlarca konferans, panel, söyleşi, imza programları hazırlamışlar. Şahane!.. Şimdi sen benim, o konferans senin bu panel benim, o söyleşi senin bu imza programı benim aceleyle koşuşturacağımı sanıyorsun değil mi? Değil işte!.. Aklından geçirdiğin buysa, fena halde yanıldığını söylemeliyim. Bak, festival açılışı çoktan yapıldı. Ben henüz evdeyim. Yılda bir hafta yapılmakta olan şehrimdeki bu festivali kendimce şölene çevirmeyi becermeliyim. Önce sevdiğim şarkılardan birini dinlemeliyim. Hımm... Bir blues... Yooo... Gülme... Bu taşralı halimle jaz ya da blues'dan anlamam elbette. Amaa... Şu yukarıya videosunu koyduğum müzik var ya... Allahım! Bu müzik, her dinlediğimde, aklımı alır. Az önce müziğin sesini sonuna kadar açtım. Hemen mutfağa geçtim. Buzdolabından şişeyi çıkardım. Gene raftan en renkli kadehi seçtim. İşaret parmağımı sihir yapar gibi şişenin kapağına bastım. "Okus pokus!" dedim. Açacağı kaptığım gibi şişenin kapağını tek seferde söktüm çıkardım. Kendi etrafımda bir tur dönerek şişedeki gazozu yüksekten lıkır lıkır kadehe boşalttım. Sihir anında etkisini gösterdi. Fooooşşşş! Köpürdü... Bardaktan taştı. Muzipçe gülümsedim. Becerikli işaret parmağıma hedefi on ikiden vurmuş tabanca namlusu niyetiyle üfledim. Bir elimde kadeh bir elimde kase ayaklarımla iki ileri bir geri hareket ederek dans etmeye başladım. Sonra mutfaktaki sandalyeye oturdum. Gazozu üç yudumda içtim bitirdim. Heey! Hazırım. Bugün öyle şık giyindim ki... Resmen iki dirhem bir çekirdeğim... Az sonra evden kaçıp, 4. Kocaeli Kitap Festival'ine gideceğim. Kitap reyonlarından konferans salonlarına sevinçle gezineceğim. Kararlıyım. Abartmak yok. Sadece iki yazarın dinletisine gireceğim. Çok heyecanlıyım. Çookk!.. Nanananooomm! Dışarıya çıktım. Kapıyı yavaşça çektim. Bir süre durdum. Sırtımı kapıya dayadım. Hıımm!.. Miisss!.. Şehrim buram buram kitap kokuyor. Ne güzel!.. Allahım... Bu koku... Kitap kokusu... Aklımı aldı. İçeriden müzik sesi halen geliyordu. Heey!.. Aklımın iplerini iyiceeeene saldım. Elimi göğsüme bastırdım. Yüreğimin çırpıntısının nedenini anladım. Başka ne olabilirdi ki? Mutluluk böyle bir şeydi işte... Mutluydum. Lunaparka gitmekte olan iştahlı bir çocuk hevesiyle şehrimin yollarında salınarak yürümeye başladım. Bekle beni şehrimin kitap fuarııı... Geliyorummmm:)
29 Temmuz 2011 Cuma
Mutluluk Neydi Ki?
Bugün günlerden Cuma ya… Bizim ofisin son çalışma günü… Bu hafta kâh ofiste kâh arazide nasıl işim vardı anlatamam. Of ki of yani… Tüm bu yorgunluğun üzerine hava fena hâlde sıcak. Az önce ofisteki herkes gitti. Masamı toplayıp ben de ofisten çıkmalıyım normalinde… Nerdee? Bitmişim ben… Aaaaahhh düşünmekten… Yorgunum ahhh… Sıcakta çalışmaktan…Kolumu kaldıracak enerjim kalmamış. Ölmüşüm ben ahhh… Ölmüşüm… Öyle kukumav kuşu misali oturuyorum ellerim çenemde. Ah! Bir mucize olsa keşke… Beni kendime getirebilse…. Yok bak… Mucizelere inanırım gerçeğinde… Ama bugün var ya mucizelere inanmak için bile gücüm yok anlatabiliyor muyum? Yooo… Şu bitik vaziyetimle mucize bekleyemem... Mümkün değil... Tam bu bünyeyle blog yazılarıma göz gezdiriyordum ki yukarıdaki videoya denk geldim. Heyy! Bu müzik var ya bu müzik... Anında aklımı başımdan aldı benim... Aklımın iplerini saldım gene… Durur muyum? Müziğin sesini sonuna kadar açtım. İnan bana... Hemen yerimden zıpladım. Mutfağa daldım. Raftan en renkli kadehi seçtim. Buzdolabının kapısını açtım. Düşündüğüm şişeyi çıkardım. İşaret parmağımı sihir yapar gibi şişenin kapağına bastırdım. "Okus pokus!" diye usulca fısıldadım. Hooop! Kendi etrafımda üçyüz atmış derece döndüm. Şişeyi açtım. Kapağını omuzumun üzerinden geriye fırlattım. Şişedeki içeceği yüksekten lıkır lıkır kadehe boşalttım. Heyy! Sihir etkisini gösterdi. Fooooşşşş! Köpürdü... Bardaktan taştı. Aldırmadım. Muzipçe gülümsedim. Becerikli işaret parmağımı burnumun ucuna getirdim. Hedefi on ikiden vurmuş tabanca namlusu niyetiyle üfledim. Elimdeki kadehle bu eşsiz müziğin ritminde iki ileri bir geri hareket ederek çalışma odama geçtim. Koltuğuma oturdum. Arkama yaslandım. Renkli kadehteki soğuk gazozu yudum yudum içtim. İçimin yağları eridi yeminle.. Ohh!.. Kendime geldim!... Görüyor musun, mucize gerçekleşmişti işte. Bazan mutluluk nedir diye soruyorlar ya… Şimdi yüreğimi dinledim. Mutluluk sevdiğin müzik eşliğinde, bir kadeh buz gibi gazoz içmekti… Başka ne olabilir ki? Mutluluk buydu işte.
8 Mayıs 2011 Pazar
Gene Aklımın İplerini Saldım...
Epey önce satın almıştım. Kutusuyla duruyordu. Bugün gözüme değdi. Elime aldım. İçinde beş adet film vardı. Hepsi Alain Delon filmleriydi. İlk film Bir Aynasızın Postu İçin'di. Filmi kabından çıkardım. Oynatıcıya koydum. Koltuğa oturdum. Bir müzik başladı. İşte yukarıya videosunu koyduğum müzik. Allahım! Müzik anında aklımı başımdan aldı. Müziğin sesini sonuna kadar açtım. İnan bana... Hemen yerimden zıpladım. Mutfağa geçtim. Buzdolabından gazoz şişesini çıkardım. Raftan en renkli kadehi seçtim. Bu arada filmi başlatmadım ya sürekli aynı şarkı çalıyordu. Kendi etrafımda üçyüz atmış derece dönerek elimdeki tencereyi ocağa koydum. Kavanozdaki sarı taneleri az yağ ve tuz koyduğum tencereye attım. Şişedeki gazozu yüksekten lıkır lıkır kadehe boşalttım. Fooooşşşş! Köpürdü... Bardaktan taştı. Tencereye baktım. İşaret parmağımı sihir yapar gibi tencerenin kapağına bastırdım. "Okus pokus!" dedim. Anında sihir etkisini gösterdi. Pata pata pata... Patırdadı... Tencereden taştı. Aldırmadım. Ocağı kapattım. Tencerenin kapağını açtım. Abraka dabram işe yaramıştı işte. Sarı, sert taneleri yumuşak kar tanelerine çevirebilmiştim. Muzipçe gülümsedim. Becerikli işaret parmağıma hedefi on ikiden vurmuş tabanca namlusu niyetiyle üfledim. Tencereki mucizevi yiyeceği derin kaseye boşattım. Bir elimde kadeh bir elimde kase ayaklarımla iki ileri bir geri hareket ederek salona geçtim. Elimdekileri ön sehpaya koydum. Koltuğa bağdaş kurup yerleştim. Kumandayı elime aldım. Filmi başlattım. Heey! Alain Delon... Paris... İkisinin de 1970'li halleri... Çok şeker. Ya filmin müzikleri... Ya kadehteki içecek... Ya kasedeki yiyecek... Allahım... Yüreğimi dinledim. Başka ne olabilir ki? Mutluluk buydu işte. Önce kadehteki gazozumu yudumladım. Sonra kasedeki patlamış mısırdan bir kaç tane ağzıma attım. Arkama yaslandım. Heyy! Düşünebiliyor musun? Paris'teyim... Bu müzik... Bu müzik... Aklımı başımdan aldı. Aklımın iplerini iyiceeee saldım. Galiba filmle birlikte gene hayallere daldım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)