12 Şubat 2011 Cumartesi

Gene İnce Ayarlı Yemek Mevzuları...

 
Refik Halit Karay’ın yemekler üzerine bir yazısını okumuştum. Önce Fransız yemeklerindeki münasebetsiz yemek adlarını sıralıyordu. Mesela “rop döşarmbr giymiş patates”i örnek veriyordu. Galiba bir de “kanepe üzerinde öküz kuyruğu” diye bir yemek ismi söylüyordu. Daha pek çok örnek veriyordu vermesine ama benim şimdi yazabildiklerim maalesef sadece bunlar.

 
Sonra bizimkilere geçiyordu. Mesela “dünyada “imam bayıldı” dan daha tuhaf bir yemek adı bulunabilir mi?” diye soruyordu. “Karnıyarık” ameliyat masasını veya Abanoz Sokağı’nda işlenmiş bir cinayeti hatırlatarak tiksindirmiyor muydu? Yazar, “dolma” yı da beğenmiyor, lüzumundan fazla tıkız ve kaba buluyordu. Birtakım tatlı ve tuzlu yemek isimlerinin çirkin yaratılmış uzuvlara benzetmeyi berbat buluyordu. Mesela iri, fırlak gözler “lokma”, ninenin beyaz fakat bumburuşuk teni “sütlü muhallebi” dendiği gibi, “ilik gibi kız”, “pelte gibi oldum” denmiyor muydu?

 
Söylerken hazetmediği birkaç isim daha vardı: Tarator, plaki, silkme, turşu… Turşu sözünden hoşlanmamasının sebebi, terlemiş, yorgun birinin “turşuya döndüm” demesinden ileri geliyordu. Mesla “keşkül” adı ise büyük yazara, sadece tatlıyı değil haklı olarak dilenci yada dervişin elinde tuttuğu kaseyi hatırlatıyordu. Tamam… Benim abone olduğum bir tasavvuf dergisi var. Keşkül’dür adı. Üç ayda bir çıkar. İçinde tasavvufla ilgili şahane yazılar yazar.


Fransızlar’da isim karışıklığı ya da acayipliğinden daha kötüsü yokmuş. O lisanda yemek ve yiyecek adlarından bir kısmı ağır tahkir kelimeleri ve şiddetli küfür sayılırmış. Birine “midye, istiridye, kavun, sucuk” diyemezmişiz. Bizde de “balkabağı” nın başındaki “bal” a rağmen haksızcasına hakaret anlamına gelmiyor muydu? Sahiden… "Şu ahmağın söylediği lafa bak!" yerine, bizde de “Laf söyledi balkabağı!” denmiyor muydu?
 
 
Yazar, açgözlü ve obur adamdan tiksiniyor, benim de sinir olduğum gibi, iştahsız yahut yemek zevkinden mahrum olanından hiç hazzetmiyordu. Böyleleriyle aynı sofraya rastlayınca keyfinin kaçtığından söz ediyordu. Obura gözü ilişince az yemeğe, iştahsıza bakınca da çok atıştırmaya başladığından bahsediyordu. Asıl kötüsü, özene bezene, mükemmel surette yapılmış bir yemek konusunda ev sahibine bir şey söylemeyenlerdi tabi... İnsan " pilav da cidden nefis olmuş!" gibi bir şey nasıl söylemez? Hafif bir tenkit bile susmaktan daha iyi değil midir? "Azıcık yağlı olmuş ama pek lezzetli!" kabilinden bir söz söylense mesela... Böylece evsahibi "inşaallah, bir dahaki sefere" der. Misafir o suretle ikinci bir daveti temin eder.

- İyi yemek her bakımdan, bütün hisleri memnun bırakıcı bir şenlik olmalıdır. Yiyene neşe, huzur, saadet vermelidir. Şimdi o inceliklerden anlayan kim? Haklı vallahi.. Kim? Kim?

3 yorum:

  1. Yine çok güzel bir yazı yazmışsınız! Keyifle okudum. Tebrikler. :)

    YanıtlaSil
  2. Yazılarınızı keyifle okuyorum. Gönlünüze sağlık.

    Keşkül'ün ben de ilk sayısından beri takipçisiyim. Bu sebeple de memnun oldum :)

    Sevgi ve selâm ile.

    YanıtlaSil
  3. @ Teşekkürler Kültürel Güncel. Beğendiğinize sevindim:)

    @ Selam Sessiz ve Sonsuz, Keşkül'ü severim:))

    YanıtlaSil