16 Ocak 2012 Pazartesi

Bir Şehri Sevmemin Binbir Nedeninden Biri...



"adımı unuttum
olmayan yerlerde
ne in
ne cin
 ne benî adem
............
adımı unuttum
 adı olmayan yerlerde
 geçip gidenlere bakarak"

Asaf Hâlet Çelebi

Yürüyordum. Karanlık bastırmıştı. Ne kadar zamandır yürüdüğümü hatırlamıyordum. Belli ki mevsim sonbahardan kışa dönüvermişti. Renkler dinlenmek için köşelerine çekilmişti. İçinde bulunduğum dünya bembeyaz gelinliğine bürünüvermişti. Bakına bakına, sükûnet içinde yürüyordum. Nerede olduğumu çıkaramamıştım. Korkmuyordum. Fısıltıyla tekrarladığım "ben kimim?" sorusunun cevabını bulmak niyetiyle tanımadığım sokaklarda dolanıp durduğuma göre, demek ki kendimden epeyce uzaklaşmıştım. Ne in, ne cindim. Bir kadın olduğumu biliyordum. Adımı ve kim olduğumu unutmuştum. Sokağın iki yanında göğe dimdik  yükselen devasa beton binalar vardı. Yüzümü yukarıya dikmiş, değdikçe yanaklarımda eriyen  kara aldırış etmeden yürüyordum. Fısıldayarak tekrarladım. "Ben kimim?"  Bilmiyordum. Kendimden emin olmak maksadıyla yüzümü bastığım yere çevirdim. Şimdi kardaki ayak izlerimi görüyordum. Öyleyse vardım. Yaşıyordum. Uzun zamandır yürümüş olmalıyım ki göğsüm hızla inip kalkıyor, içli içli nefes alıp veriyordum. Sanki karda yol almakta olan bir trenin bacasının dumanı gibi, her nefes verişimde tütüyordum. Dar bir sokağın girişine vardığımda, öylece kalakaldım. Bu sokağın iki yanındaki ahşapları dökülmüş metrûk evler, çevrelerini acımasızca kuşatan haşmetli beton kulelere meydan okurcasına, ayakta durmaya çabalıyorlardı. Belli sahipsiz kalmışlardı. Fena halde kederli görünüyorlardı. Kar umarsızca yağıyordu. Şiddetini iyice arttıran rüzgâr, karı tipiye çeviriyordu. Şaşkınlıkla gözümü ayırmadan yola baktım. Yol çıkmazdı. Evlerin bitimindeki yolun tam ortasında, adeta hayret cümlesinin sonuna konmuş heybetli bir ünlem işareti görünümünde  tarihi bir bina vardı. Rüzgârın uğultusu bu tarihi binaya çarpıp geri dönüyor, sokaktaki terkedilmiş evlerin bilge sözcüsü gibi, keder içinde canavar kulelere çarpa çarpa bağırarak yükseliyordu. Beton kuleler ses, ısı ve duygu geçirmiyordu. Bu beton kulelerde yaşayıp, emeklerini sattıkları efendilerinin kurallarına uymak zorunda olan insanlar, bırak  şehirlerindeki değişimin kederli müziğini, mevsim değişikliğinin o can alıcı güzelliğini bile fark etmeden çalışıyorlardı. 

İstanbul'da altıyüzü aşkın çıkmaz sokak olduğunu okumuştum. Bunu öğrendiğimde içimin nasıl sevinçle dolduğunu hatırladım. Çünkü İlhan Berk'in dediği gibi  kentler çıkmaz sokaksız nasıl sevilirdi ki? Bir şehri sevmek için pek çok sebebim olabilirdi.  İstanbul'u  sırf bu kadar çok çıkmaz sokağı olduğu için bir kez daha sevdiğimi aklımdan geçirdim. İşte o anda... Ben.. Hatırladım. İstanbul'daydım. Olduğum yerde gerisingeri döndüm. Durdum. Üşüyen ellerime sıcak nefesimle bir kaç kere hohladım. Sonra ellerimi birbirine sürttüm. Geçip giden zamanların ve farkedilmeyen herşeyin  intikamını almaya gidiyormuşcasına,  sırtımı yalayan rüzgârın  kederli müziği eşliğinde kararlı adımlarla yürüdüm. 




14 yorum:

  1. İstanbul'u sevmek için çok sebep var.Ama bu gerçekten farklı ve yazıda belirttiğin gibi hayatın izini taşıyan bir sebep. Çok güzel yazmışsın :)

    YanıtlaSil
  2. ahh İstanbul.. Dakikası dakikasını tutmayan huysuz bir kadın gibi..

    Çıkmaz sandığın sokaklar bir bakarsın bir denize çıkar..

    YanıtlaSil
  3. binlerce şair banmış da ekmeğini bu çanağa, içindekiler hiç bir zaman azalmamaış. hatta artmış dersek yanılmayız üstelik.

    istanbul;
    çanak çömlek patladı.

    YanıtlaSil
  4. çok leziz :)

    O şiiri de çok severim:
    zamanlar içinde
    kuşlar uçuyor
    kervanlar geçiyor
    bir iğne deliğinden

    çarşılar kuruluyor
    sarayları oyuncak
    insanları karınca şehirler
    zamanları gördün mü
    bir iğne deliğinde

    YanıtlaSil
  5. karda ayak izleri..
    çıkmaz sokaklar..
    yürümek.

    YanıtlaSil
  6. Evet profösör, aahh İstanbul sahiden..

    YanıtlaSil
  7. Selam Koyu Siyah, şehrin gidişatı feci bence. Her İstanbul'a gittiğimde o beton kuleler üzerime üzerime geliyor. Üzülüyorum..

    YanıtlaSil
  8. Selam Infantulus, güzel özetlemişsiniz.
    "karda ayak izleri..
    çıkmaz sokaklar..
    yürümek..."

    YanıtlaSil
  9. Selam N.Narda, o şiir doyumsuz lezzettedir. Çok severim.

    YanıtlaSil
  10. Selam Met,

    Ne güzel söylemişsiniz...

    "İstanbul,
    Çanak çömlek patladı."

    YanıtlaSil
  11. Selam Bozbek, İstanbul mucizeler şehri:) Her an bir sürprizle karşılaşmak mümkün:))

    YanıtlaSil
  12. Selam kirazlı Sakız, "İstanbul'u sevmezse gönül aşkı ne anlar" diye haybeye söylememiş şair öyle değil mi:) İstanbul'u sevmek için çok sebep var. Mühim olan kıymetini bilelim.. Ah, değerini bilelim.

    YanıtlaSil