10 Mayıs 2010 Pazartesi
Konar Göçer Bir Dünyadayız Demek Ki!
9 Mayıs 2010 Pazar
Kocaeli 2. Kitap Fuarı Açılıyor!
Öğretmenler Anılarıyla Bile Ders Verirler. Kimler Çiçek Koklamaz?
Her bayram veya özel günlerde annelere hediye almak benim için bir şenlikti. Hem benim hem eşimin annesine, özenle seçer alır, itinayla paketlerdim hediyeleri. Onlar layıktı hediyelerin en güzeline. Sonra arka arkaya uğurladık her ikisini de Hakkın rahmetine. Alışkanlık var bir kere, annelere yapmalıyız gene bir hediye ama ölene dua etmekten başka ne yapabilirdik ki? Düşündük. Mezarlarını süsleyebiliriz dedik. Bu şahane bir fikirdi. Ayrıca kabristanlar ın ziyaretçilerine üzüntü ve sıkıntı vermesini istemiyorduk. Evlatlar, torunlar hem dualarını okusunlar, hem de yaşadıkları anıları hatırlasınlar hepbirlikte istiyorduk. Karar verdik. Her bayram arefesinde veya özel günlerde mezarlarına çiçek ekmeye başladık. Ancak sıkıntılı bir durum vardı. Biz bir gün önceden ekiyorduk. Ertesi gün geliyorduk ki kabristana, çiçeklerin bir çoğu yerinde olmuyordu. Nasıl sinirlenip öfkeleniyordum. Diyordum ki "Mezardan da çiçek çalınır mı? Bu insanlarda hiç vicdan, insaf kalmamış. Pes artık! "Bu böyle devam etti gitti. Ben her seferinde öfkelendim. Ta ki bir öğretmen anısıyla bana ders verene kadar...
8 Mayıs 2010 Cumartesi
Yaz Uykusu Diye Bir Şey Duydun Mu Sen?
Valla bu konuları araştırmak hiç mi hiç benim işim değil. Şimdi kış uykusu buysa, benim durumum da, böyle birşeyin tersi işte... Yaz uykusu hali yani... Şimdi baktım sanal ansiklopediye... İnanmıyorum!.... Yaz uykusu diye bir şey varmış biliyor musun? Hahha! Vallahi ben uyduruyorum sanıyordum... İşte buyur... "Sıcak ve kurak iklim bölgelerinde yaşayan bazı hayvanların, zor şartları atlatmak için çok sıcak yaz günlerini uyku veya uyuşukluk arası bir dinlenme halinde geçirmesine yaz uykusu denir." Tamam... Şimdi bu durumu bana uydur... İnsanlık hali işte! Sıcak günleri atlatmak için uyku ile uyuşukluk halinde beklemedeyim. Şu anda kalp atışlarım yavaşlıyor... Evet...Evet... Hissediyorum... Soluk alış verişlerim azalmakta sanki... Hatta zihin faaliyeterim de mi duruyor neee? Tostoparlak kıvrılıyorummmm... Uyuyorummm...Pııııssss! Yaz uykusuna daldım bileee! Sonbaharda görüşmek üzereee!..
7 Mayıs 2010 Cuma
Sürecek Bir Macera
Bak ne anlatacağım. Bu sabah erkenden İstabul’a yollanmalıydım. 12 de bir müşterimin yeni işyerini gidip görecektim. Gittim. Uzun sürdü görüşmem. Uzadıkça uzadı. Oldu mu sana saat üç… İşim bittince vedalaşıp ayrıldım. Tamam… Hazır Kavacık’taydım. Dönüşte Meydan’daki kitapçıya uğradım. Dayanamadım birkaç kitap aldım. Baktım Zagor’un yeni macerası var. Adı Kalp ve Kılıç. Dayanamadım onu da satın aldım. İkinci müşterim görüşmemizi dört buçuğa erteleyince, oturdum Meydan’daki bir kafeye. Açtım Zagor’u. Okumaya başladım. Karamba Karambita! Bu ne güzel bir macera! Şöyle hayal ettim… Açık hava sinemasına gelmişim. Elimde bir fincan kahve. Zagor’un filmini seyrediyormuşum. “Hoppala! Ne alaka!” deme! Resimlerine bakmıyor muyum? Bakıyorum. Aynı film seyreder gibi işte. Sanki film gavurcaymış da ben alt yazılarını okuyormuşum… Mesela yani… Öyle hayal ettim. Lütfen hayallerime dudak kıvırıp gülme! Nasıl heyecanlı bir senaryosu vardı anlatamam. İnan ki kafamı kaldırmadan okumaya devam ettim.
DEVAMI.... 1 Haziran’da (İntikam Saati)
6 Mayıs 2010 Perşembe
Bugün Bir Defa Daha Anladım, Ben Şehrimi Çok Seviyorum. Fakat İtiraf Ediyorum ki...
5 Mayıs 2010 Çarşamba
Bugün Celal Amca'nın Doğum Günü!
Bu yukarıda gördüğün fotoğraftaki kedi, benim arkadaşım Dilek. Aklında tut adını şimdilik.. Konu dönüp dolaşıp ona gelecek.... Bak şimdi... “Ben var ya, işte buraya yazıyorum. Şifa bulmaz adres özürlü biriyim.” diye bir yazı yazmıştım ya daha önce. Nerde mi? Burda işte. Şimdi cümleme şöyle başlamalıyım. Ben şifa bulmaz aynı zamanda iflah olmaz bir hafıza özürlüyüm. Yooo, itiraz etme. Zerafet gösterip, "Yok canım, estağfurullah, daha neler?" falan deme. Biliyorum kendimi. Evet, öyleyim! Dinle bak... Bugün o kadar yoğundum ki anlatamam. Sabah ofiste programıma baktım. Sabahtan akşama kadar hep iş görüşmelerim var. Öğlen arası bir açılışa illa ki katılmalıydım. Akşam üzeri ise Celal Amca’nın doğum gününe kesinlikle gitmeliydim. İkisinin arası ise… Oy, aman!.. Bu kadar mı arka arkaya görüşme yapacacaktım? Neyse.. Oluyordu kimi zaman böyle.. Kaç yıllık işkadınıyım. Hepsinin altından kallarım evvelallah! diye düşünerek düştüm yolaaa… Sabah görüşmelerinden sonra, açılışa gittim ya.. Günün ilk gafını işte burada yaptım. Bak şimdi… Ne yaptım biliyor musun, açılışı olan müşterimin yanındaki hanımı karısı sandım. Lütfen hemen bana gülme! Tamam, tanıyordum müşterimin eşini tanımasına ama aylardır görmemiştim. Müşterimin yanında bu hanımı görünce, aslında pek emin olamamıştım ne yalan söyleyeyim. Biraz gençleşmiş, saçı kızıllaşmıştı falan ama beden ebatı ve giyim tarzı aynıydı. Tamam... Madem emin değilsin, bari iş edinip bir başkasına tanıtma değil mi? Ben hafıza özürlü olduğumu bildiğim halde, iflah olmuyorum ya işte; başka bir tanıdığıma, bu hanımı müşterimin eşi diye tanıtınca, ne dese beğenirsin? “Ben eşi değil kızkardeşiyim” dedi. Of! Tahayyül eder misin lütfen halimi? Kulaklarıma kadar kızardım vallahi. Bir de kızcağız nasıl içerledi bana. Göz devirmesinden belliydi. Yoo… Tanımadığıma içerlemedi. Kendinden daha yaşlı birine benzettiğim için içerledi. Haklı vallahi. Bak, kabahatimi hafifletmek için bir şey söylemeliyim, gelin görümce o kadar benziyorlardı ki birbirlerine anlatamam. Neyse… Netice itibariyle… Madem tam güvenemiyorsun hafızana, bari tanıştırma triplerine girme değil mi? Kaç kere tembihledim kendime, yapma böyle diye…Yok işte.. Böyle iflah olmaz biriyim.
Günün en hoş durumu Celal Amca’nın doğumgünüydü. Celal Amca kaç yaşına bastı biliyor musun? Tam 100! Bak biliyorum, abartma sanatında yoktur üstüme. Yeminle bu kez abartmıyorum. Bak, tekrar yazıyorum. Celal Amca bugün tam 100 yaşına bastı! İspatlarım istersen. Nüfus kağıdının fotokopisi elimde. Celal Amca arkadaşım Dilek’in babası. Annesi Müride Teyze ise 90 yaşında! O kadar tatlıdırlar ki anlatamam. Maşallah demeyi aman unutma… Dilek ilgileniyor anne ve babasıyla. Celal Amca İstanbul Erkek Lisesi mezunu. Ziraat fakültesini bitirmiş. Bir doğa düşkünü. Fransızca, Almanca, İngilizce sular seller gibi. Müride Teyze Adana’nın en güzel kızı. Kız Sanat Mektebinde öğretmenmiş. Celal Amca aşık olmuş Müride Teyze’ye. Evlenmişler. İki çocukları olmuş. Biri benim can dostlarımdan biri Dilek! Müride Teyze alzherimer hastalığından muztarip olunca, Dilek’in işi daha arttı tabii. Celal Amca ise, yaş 100 e deydi deymesine fakat hafızası nasıl yerinde anlatamam. Bedeni yaş almış sadece, o kadar. Celal Amca iki yıl önce bana bir gül fidanı hediye etmişti. Bugün gül fidanın ne olduğunu sorunca şaştım kaldım. Dedim ki kendi kendime… Al Celal Amca’nın hafızasını, koy benim hafızamın yerine… Çok daha iyi olur yeminle. Benden kaç kat daha güçlü hafızası var inanabiliyor musun? Şahane!
Gündüz Vassaf'ın Cehenneme Övgü adlı kitabını bilir misin? Bu kitabın bir bölümünde yazar, ölüm unutkanlığından söz eder. Özellikle son yüzyılda Batı dünyasının bırak ölümü , yaşlanmayı unutturacak şekilde yönlendirildiğinden bahseder. Yaşlıların son zamanlardaki vaziyetine iyice dikkat çeker. Hatırlasana büyüklerimizin anlattıklarını. Eskiden nasılmış? Bizim anne ve babalarımız, ebeveynlerinin yanında kendi çocuklarını öpüp koklayamazlarmış. Çocuklar odalarında olur, büyüklerinin yanında çok ses çıkarmazlarmış. Çocuklar bir kaş-göz işaretiyle ne istendiğini anlarlarmış. Evin yaşlıları baş tacı edilir, bilge kişi görülür, sözlerinden çıkılmazmış. Evin en güzel odası yaşlıların olur, masanın en iyi yeri evin en yaşlı kişisine verilirmiş. Bizlerde halen öyledir. Büyükbaba ve büyükanne ile bir araya gelinirse, hürmet edilir, baş tacı edilir, en rahat yere onlar oturtulur. Genelde şimdi iş tersine dönmeye başladı. Artık evlerin kutsal kişisi çocuklar. Malum, daha doğmadan odalar hazırlamalar, özel giyim kuşamlar, çocuğa göre hayat planlamalar falan... Evlerin kraliçesi ya da kralı artık çocuklar.
Yaşlılar nerede peki? Ya evin gerisinde ya da huzur evinde. Eskiden kabristanlar şehirlerin merkezinde olurmuş. Aynı doğumevleri gibi. Doğum ne kadar gerçekse ölüm de o kadar gerçek. Her ikisi de hayatın içinde. Şimdi ölümle ilgili herşeyi itelemeye çalışıyoruz. Yıllarca birlikte yaşadığımız, hayatın kimi anlarını paylaştığımız insanları yok olduklarında hemen unutmak istiyoruz. Hani "Gösteri devam etmeli" gibi diyor Gündüz Vassaf... Hepimiz gösterinin bir parçasıyız. Sahnede olmayan yok olmuş demektir. Kalan sağlar bizimdir. Öldüklerini bile düşünmek istemiyoruz. Sonsuza kadar yaşayacakmış gibi yapmaya başladığımızda, bu kez özgür olmayı beceremiyoruz. Çünkü özgürlük çabasının devamında ölüm duygusu vardır. Sorulmamış soruları sormak, yapılmamışa cüret etmek, bilinmeyenin peşinde koşmak, korkmak ama gene de serüvene özgürce devam edebilmek ancak ölümü hatırlamakla olur diyor yazar. Ölüm sürecinin farkında olmak yaşamın uçup gidiyor olduğunu algılamak demektir. Yaşam harikulade bir süreç. Bunun farkında olmalı insan. Yaşlılarla bir arada olmak, onları hayatımızın içine sokmak yaşamı daha anlamlı kılıyor. İşte yazımın üzerine baştacı ettiğim arkadaşım Dilek var ya bunu şahane yapıyor. Anne ve babasına gösterdiği özenle bizlere örnek oluyor. Ayrıca Celal Amca ve Müride Teyze bizlere, sağlığın ve yaşamın en kıymetli hazine olduğunu hatırlatıyor. Onlar başımızın tacı! Nice yıllara Celal Amca!
4 Mayıs 2010 Salı
Bir Akşamüstü Vakti...
Şairimiz Ataol Behramoğlu "Ben ölürsem akşam üstü ölürüm." diyor. Başka bir şairimiz Orhan Veli 36 yaşında bir akşam üstü ölüyor. Bu akşam araba kullanırken, Edip Akbayram'ın etkili sesinde benim aklıma işte bunlar geliyor.
İlaç Niyetine Seyrettiğim Filmler! Mesela Panik Halindeysem Eğer...
3 Mayıs 2010 Pazartesi
Sadık Yemni Öyküleriyle Yemek Tarifi 1- Maydanozlu Tavuk Kanadı
4 adet tavuk kanadı
1 demet maydanoz
Yarım fincan dilmlenmiş siyah zeytin
2 Mayıs 2010 Pazar
Şiirlerinde En Çok Kadın Adı Geçen Şair Kim?
Hayal Kahvem için daha önce hazırladığım "Sevdiğim Şairlerin Şiirlerindeki Kadınlar Kim?" başlıklı bir yazım vardı. Bilmem okumuş muydun? İşte burada. O yazıyı hazırlamak hoşuma gitmişti. Diğer şairlerimizin şiirlerinde kadın adı var mı acaba diye biraz daha derin araştırmaya girince bir de ne göreyim? Epeyce şairimizin şiirlerinde kadın adı geçiyordu geçmesine lakin, rekor kimdeydi biliyor musun? Karacaoğlan'da! İnanamadım gözlerime... Ne çapkın biriymiş bizim Karacaoğlan! Şaşırdım kaldım valla! Şimdi biz 21. yüzyıldayız ya, Karacaoğlan bu şiirleri ne zaman yazmış biliyor musun? Taaa 17. yüzyılda! Hele bittim şu mısralarına: "Sakal seni tırpan ile keseyim-Şu kız bana emmi dedi duydun mu?" Beğendiği kız Karacaoğlan'a emmi yani amca demiş olmalı.. Of! Hele orta yaşlarına merdiven dayadığında duyduysa kızdan amca seslenmesini... Oy Oy! O kadar etkilenmiş olmalı ki, yazmış işte bu muhteşem sözleri!. Bayıldım...Şimdi bakalım diğer şairlerimizin şiirlerinde hangi kadın isimleri var? Haydi...
Karacaoğlan- (Leyla, Hatçe, Ayşe, Hürü, Fadime, Esme,Elif...vs:)
Yaz Gelip De Beş Ayları Dolunca
...Elif'i der isen nazlıdır nazlı
Esme'yi dersen sırf ala gözlü
Söyletme Şerife'yi bülbül avazlı
Söylüyor Zilha'nın dilleri güzel - (dayanamayıp devamını yazacağım) -
Emine'yi der isen incedir ince - Bağdat'ın Mısır'ın gülleri konca- Eşşe'nin kaşı da kalemden ince -Sevmeye Hörü'nün belleri güzel- Döne güzelliğin halka bildirir -Kamer pınardan kabın doldurur -Eşşe yürüy'şünde beni öldürür -Sevmeli Cennet'in boyları güzel -Karadan da Karac'oğlan karadan- Sürün çirkinleri çıksın aradan -Herkesi sevdiğ'ne vere Yaradan- Sevdiğim Meryem'in benleri güzel
Muzaffer Tayyip Uslu'nun Evadoksiya'sıİnkar etmiyorum ki
Öpmesine öptüm Evadoksiya'yı
Hem de Zeyrek yokuşunda öptüm
Sinemaya da götürdüm
Fakat ben o zaman onu
Deli gibi seviyordum.
Oktay Rıfat'ın Türkan'ı
Türkan İçin
Sen faydalı nisan yağmuru gibisin
Bereket ve huzur getirirsin şiire
Ebediyet çığrını açtın kadere
Bu baharın ve gönlün sahibisin
Tevfik Akdağ'ın Semira'sı
Semira'ya Gece Yarılarından Sonra Yazılmış Delice Mektuplardan
Gözümün bebeğinde üç damla yaş durur
Biri mutluluk der, dökülür
Biri insanlık, taşar
Biri senin içindir.
Attila İlhan'ın Hannelise'i
Hannelise
yağmurdan çıkıp geleceksin hannelise
yağmur gözlerinden çıkıp gelecek
bir öğle sonu paris'te hannelise
bir kahvede grands boulevards türküsünü çalacaklar.
Asaf Halet Çelebi'nin Mariyya'sı
Marriyya
..yüzünde tarçın kokusu
gözünde cin
bir gün buradan gidersin
mariyya
can kadar yakın
çin kadar uzak..
Yeni Türkü Ve Aşk Yeniden
baska türlü bir şey benim istediğim - ne ağaca benzer ne de buluta - burası gibi değil gideceğim memleket - denizi ayrı deniz havası ayrı hava - nerde gördüklerim nerde o beklediğim - rengi baska tadı baska - bir başka yolculuk dalından düşmek yere yaşadiğından uzun - bir tatlı yolculuk dalından inmek yere - ağacın yüksekliğince dalın yüksekliğince - rüzgarda ve bir yeni ömür vardığın çimen yeşilligince - başka türlü bir şey - benim istediğim ne ağaca benzer - ne de buluta - burası gibi değil - gideceğim memleket - denizi ayrı deniz - havası ayrı hava - nerde gördüklerim - nerde o beklediğim - rengi başka - tadı başka.