13 Temmuz 2017 Perşembe

Merak Duygumun Kökenleri


İnanınız, Profesör Alice Roberts'in üç bölümlük  İnsanın Kökenleri adlı belgeselini seyretmemin sebebi, kendisine "dünyanın en güzel bilim insanı", "su içse sıkılmadan seyredeceğim bir sevimli güzellik", "thirty three thousand years egööy..." diyen dilini yediğim, bembeyaz tenine yandığım, güzel mi güzel İngiliz biyolojik antropoloji uzmanı", "bildiğin kemik kelimesini yani bones kelimesini "boönz" şeklinde telaffuz edip beni benden alan şirinlik muskası, belgeselde insan fosili çıksın da, bu abla boönzz desin diye beklediğim zamanlar az değildir" tadındaki lakırdılardır. 

Yoksa ne işim var benim  İnsanın Kökenleri- Kemikler, İnsanın Kökenleri-Sindirim, İnsanın Kökenleri-Beyinler konulu belgeselle:)


-gizli not- 
Üç bölümü arka arkaya seyretmeme sebep ne peki?
Abartma sanatını iyi icra ettiğim için olabilir  diyeceğim demesine de...
Yooo...
Üçünü de tüm merakımla seyrettim yeminle:)



10 Temmuz 2017 Pazartesi

Kelimeler ve Çizgilerle Seyreylemek Şu Alemi

Acaba 1865  Filibe doğumlu Ahmet Hilmi Bey'le yolumuz ne vakit, nerede kesişmişti ki? Filibe neresiydi? Adını ilk gördüğümde hemen Filibe'yi gugıllamıştım. Bulgaristan'ın ikinci büyük şehriymış. Adını Makedonya Kralı II. Filip'ten almış. Sevgili Evliya Çelebi'nin yorumuyla Filibe, dokuz adet yamru yumru boz kayalık tepeler üzerine, dereler arasına kurulmuş.  Ruhuna rahmet... Doğumundan 152 yıl sonra, Filibeli Ahmet Hilmi Bey'in yazdıklarının menzilinde büyülenerek yine yeni yeniden  gezinmekteydim.  

A'mâk'ı Hayal Filibeli Ahmet Hilmi Bey'in romanı. Denk geldiğim tüm basımlarını satın aldığımı söyleyebilirim. A'mâk'ı- Hayal'in 2015'de ilk baskısı yapılan çizgi romanı olduğunu daha dün öğrendim. Durur muyum? Sabah ilk işim hemen aldım... Çizen ve düzenleyen Mustafa Ahmet Kara'ymış.  Kitap onu seçmiş. Çizer emek vermiş.  Ellerine sağlık demeliyim. 

Kitabı okumaya başlar başlamaz Aynalı Baba sönmeye başlamış ateşe kahveyi koydu. Kahvenin ağır ağır pişmişi makbuldu. Aynalı, neyini aldı ve üflemeye başladı. Neyin sesi hafif latif bir inilti halini aldığı sırada dalmışım. Dem bu demdir dem  bu demdir demeye başlamışım. Gözlerimi açtığımda yeni uyanmıştım.



9 Temmuz 2017 Pazar

Şşşth Kimse Duymasın -32-

 Zagor'un Kaptan Fishleg'in Hayaletleri adlı çizgi romanını okuyordum.
Tam bu kareye geldiğimde durdum.
Büyülenmiştim sanki...
Zagor'un gözlerinin içine içine bakıyordum.
 "Buraya son günlerde hiç geldin mi?" diye sorduğunu duydum.
İşaret parmağımla kendimi gösteriverdim.
En şaşkın halimle,
"Beeen miiiii? 
Yooo! 
Burası neresi ki?
Yoksa Darkwood'mu?" deyiverdim.


GERÇEKTEEENN!



8 Temmuz 2017 Cumartesi

ayrılık son sözleri

-bir, iki, üç deyince koşalım.. bakalım ilk kim,
kimden ayrılacak, tamam mı



- tamam, senden ayrılmak kolay da..
ya birlikte paylaştığımız şeyler ve yerler ne olacak..
tamam, seni unutmak kolay da.. ya bu sokaklar,
parklar, bahçeler, şarkılar, filmler, kitaplar,
anılar ne olacak.. onlardan nasıl ayrılınacak..
hem biliyorsun, yürek denilen şey bir börek,
çörek çeşidi değil.. organ be organ



- bir fikrim var sevgilim.. bir süre ayrılalım birbirimizden.. 
eğer birbirimizi çok özlersek tekrar birleşiriz.. sonra yine
sıkılırsak tekrar ayrılırız.. ayrılır ayrılır, tekrar birleşiriz



- içimizde eksik birşey kalmasın.. yaşamadık, yaşamadık
diye sonra pişman olmayalım.. ayrılmadan evvel
yapamadığımız her şeyi yapalım.. hem sadece bunlar bile 
üç ömür doldurur.. ohoo, ayrılmamıza daha yıllar var


metin üstündağ/denemeyenler

5 Temmuz 2017 Çarşamba

Cevap Rüzgarda Uçuyor

"How many times must a man look up
Before he can see the sky?"
Bob Dylan/Blowin The Wind


Yazmaya niyetlenmiştim. Radyoda Bob Dylan'ın Blowin in The Wind'ini işittim. Parmaklarım büyü yapar gibiydi. Klavyenin harfleri üstünde kımıldamadan duruverdi. Şarkıya göre kafamdaki soruların cevabı rüzgarda uçuyordu. Bir adamın gökyüzünü görebilmesi için kaç kere yukarıya bakması gerektiğini soruyordu.  Hayal ettim.

Radyoda Leonard Cohen'in melankolik sesi duyuldu.  Dance me to the end of love diyordu. Oturduğum yerden kalktım. Şarkının ritminde dans etmeye başladım. İçimde biriken kelimeler kanatlanıp uçuştu. Kimi güvercin oldu kimi bulut...  Yazmıştım işte. Rüzgarla gönderivermiştim.  Görebilmesi için  acaba kaç kere göğe bakması gerekiyordu?

23 Haziran 2017 Cuma

Geceleyin Gök Yüzünden Güneş Topla Benim İçin


Dünya, güneş ve ay'ın aslında üç kız kardeş olduğunu öğrendiğimde çenemin yere düştüğünü, gözlerimin tabak kadar  açıldığını hatırlıyorum. 
-Nasıl yani? demiştim babanneme... Dünya, güneş ve ay  kız kardeşler  miiii?
Mırıl mırıl bir sesle, "Evet" demişti. "Bir zamanlar... Dünya, güneş ve ay, şimdiki gibi birbirlerini kovalamıyorlardı. Evrende tatlı tatlı dolanıp, huzur içinde oynuyorlardı."

Dünya, güneş ve ay... Hem kızlar... Hem kardeşler... Hem birlikte oynuyorlar. Allahım yarabbim! Bu nasıl hoş bi vaziyetti! Tuhafa meyyal ruhum, durumu hemencecik kabullenmiş, dünya, güneş ve ay'a elbise dahi giydirmişti. 

Babannem şöyle devam etmişti:
- Sonraaa... Bir gün üçü de  anne olmak istediler. 
Kaşlarımın yay gibi gerildiğini, gözlerimin tepsi kadar irileştiğini hayal edebilirsiniz.
Hahah! Bayılmıştım bu masala. Dünya, güneş ve ay... Kızlar... Kardeşler... Birlikte oynuyorlar. Ve anne olmak istiyorlar. Binlerce kasırga aşkına! Müthişti!

Hiç itiraz etmedim. Hayal çarklarım tıkır tıkır işlemesine kolaylıkla izin verdim.

-Peki sonra noldu babanne? diye heyecanla soruverdim.
Babannem sustu. Hemen cevap vermedi. Ne söyleyecek diye merak ediyor, gözümü kırpmadan iki dudağının arasına tüm iştahımla  bakıyordum.  O merak anları ne tatlıdır. İnsanının kalbi  nasıl da pıt pıt eder.  İşte tam o anda babannemin kalbimin pıtpıtlarını işitmek ne kelime, gördüğüne emindim. Babannem masal anlatmanın keyfini sürüyor, dinleyicisinin iştahını iyice kıvamına getiriyordu.  Daha fazla uzatmadı. Omuzlarını titrete titrete kıkırdayarak konuşmaya başladı.

-Güneş  sıcacık, mincik güneşcikler, ay  parlak, güzel yıldızlar, dünya ise çeşit çeşit insanlar doğurdu, dedi babannem.  

Dünya, güneş ve ay...  Şimdi anne ve teyze olmuşlardı. Ne diyebilirdim ki? Harikuladeydi. Kendimi masalın kollarına iyice bırakıvermiştim. Babannem şöyle devam etti.

- Zaman geçtikçe çoğalmaya başladılar. İnsanlar yeryüzüne, yıldızlarla güneşcikler gökyüzüne hızla yayıldılar. Özellikle güneşcikler o kadar çoğalmışlar ki, insanlar yanmaya ve ölmeye başladılar. Ay, güneşle konuştu. Eğer güneşçikler bu hızla doğmaya devam ederse, dünyanın çocukları yaşayamayacaklar. İyisi mi sen güneşçiklerini toplayıp yut, ben de yıldızlarımı yutayım. Bizim çocuklarımız içimizde gezinsin. Dünyanın insanları huzura ersin, dedi. 

Güneş, ay'ın bu teklifine itiraz etmek istediyse de ay diretti. Ve güneş güneşçiklerini teker teker toplayıp  yutuverdi. Ay ne yaptı bil bakalım?" dedi babannem. Cevabımı beklemeden devam etti. "Ay, yıldızlarını eteğine sakladı. Güneş en son güneşçiğini yuttuğunda, eteğindeki yıldızları gökyüzüne fırlattı. İşte o gün bugündür, dünyanın insanları çoğalmaya devam ediyor, yıldızlar semada  sereserpe dolaşıyor... Gökyüzünde bir güneş var bir ay var... Neden dersin? Çünkü güneş tüm kızgınlığıyla  ay'ı kovalıyor."

Elbette Fen Bilgisi derslerinde öğretmenler gece ve gündüzün oluşunu bilimsel olarak anlattılar. Hiç inanmadım. Babannemin masalı en güzeldi!

13 Haziran 2017 Salı

Şşşth Kimse Duymasın -31-

 Bir ilkyaz sabahı, saat çok erken, bizim köyün sokakları...
Hava ılık mı ılık, berrak mı berrak. 
Ortalık sakin, kimsesiz.
Yüreğime işleyen efkarlı bir musiki... Bülbül sesi.
Büyülenmiş gibi yürüyordum.
Durdum.
Durduğum an...
Yoldaki  beyaz çiçekleri farkettim.

Saftiriğin tekiyim.
Birinin gelip geçiyorum diye
yollarıma çiçek döktüğünü hayal ettim.
Yüreğim hayalimden etkilendi.
Ritmiyle bülbüle eşlik etti.
Nasıl hoşuma gitti anlatamam. 
Ayaklarımla yerleri öpe öpe yürümeye devam ettim. 


Gerçekten!



28 Mayıs 2017 Pazar

Bu Hafta Neler Yaptım?

Biri evde diğeri sinemada iki güzel film seyrettim.




Hiç görmediğim coğrafyalara gittim.



Gitarımı  çıkardım, yine yeni yeniden öğrenmeye başladım.




Bu hafta sayfalarında dolandığım kitaplar....


25 Mayıs 2017 Perşembe

Vakit Çok Geç Olunca...

“Bana bu gece bir hikaye anlatır mısın? Eskiden olduğu gibi.”
“Elbette.” Ceketini çıkartıp yanıma kıvrıldı babam.  “Sana eğlenceli bir masal anlatayım öyleyse.”
“Hayır. Hüzünlü bir hikaye anlat bana.”
“Hüzünlü mü? Niye ki?”
“Babacığım,” dedim. “Sen de biliyorsun, vakit mutlu hikayeler için çok geç.”
Alper Canıgüz /Cehennem Çiçeği /Sayfa 174

20 Mayıs 2017 Cumartesi

Bu Hafta Neler Yaptım?

                               Sevdiğim çizgi romanlardan  satın aldım.
Hece'nin Ahmet Hamdi Tanpınar özel sayısını görünce havada kaptım. (Ocak 2002)


Yeğenim  Emir,  "Teyze, Kral Arthur gelmiş. Sinemaya gidelim mi?" deyince,  "Bu kaçıncı Kral Arthur filmi abicim? Gene mi Kral Arthur filmi?" diyecektim ki, "Guy Ritchie filmi teyzeee!" dedi.  "Fırla!" dedim. Guy Ritchie filmlerini öyle severim. (Madonna'yla evliyken çektikleri hariç:) 

Peki nasıldı? Film iki saatti bi kere... Gereksiz uzatmışlar. Sonra... Kral Arthur'un karizmasından hiç etkilenmedim, bazı muhabbetlere resmen kahkahayla güldüm, Judie Law'un  baby face yüzüyle kötü rolde olmasını kabullenemedim, kimi müziklerde ve sahnelerde modern zaman filmi seyrediyormuşum tadı verdi felan filan... 

Filmi seyrettim diye vahvahlandım mı? Yoo... Lakin filmin bitiminde "Hay canına sayın seyirciler!" de diyemedim. 

devam edecek:)

Hey Ahbap!..

Bana  bazı şarkılar lazım ahbap
hafif şarkılar, acı olmayan şarkılar
çok şarkıya ihtiyacım var
Tutam tutam saçlarımı savuracak şarkılar
didem madak/128 dikişli şiir


Rüyamda... Hayırdır inşallah...  Durup dinlenmeden yürüyordum. Nereye gidiyordum? Niye telaş ediyordum? Ne zamandır yürüyordum? Bilmiyorum. 

Dehşetli yorulmuştum.  Göğsüm hızlı hızlı kalkıp iniyor, dudaklarımın arasından süzülen nefesim hayatın nefesine karışıyor, ılık  bahar rüzgarı omuzlarıma aldığım gül rengi şalımı usulca havalandırıyordu.  

Üzerinde yürüdüğüm taşlı yolun kıyısına gelince durdum. Ayaklarımın ucundan başlayan yeşillik, katman katman dağlar üzerinden ilerliyordu. Ortalıkta kimsecikler görünmüyordu. Yüreğimi hüzün dalgası kaplamıştı. Çıt çıkmıyordu. Yapayalnızdım. Şarkı söylemeye başladım. İşte o sırada onu işittim. Efsunlu ıslık sesi. 

Ne vakit yanı başımda duran yanlızlığımı  görmek istemesem, hep kendi kendime şarkı mırıldanırdım. Ardından bana eşlik eden o ıslığı işitirdim. Durduğum yerde hayatımın o anlarını düşündüm. Bu gizemli ıslık, hayatımın en mühim zamanlarında hep yanımdaydı. Böyle düşününce yüreğim sevgiyle doldu. 

Saçlarımı tutam tutam savurarak başımı ıslık sesinin geldiği yöne çevirdim:
-Hey ahbap! diye seslendim. İyi ki varsın... Teşekkür ederim.

Rüyalar ne acayip oluyorlar  di mi?

3 Mayıs 2017 Çarşamba

Şşşth! Kimse Duymasın!.. - 30 -


Dağın tepesinde kocaman bir kale vardı.
Bu şehrin halkı, çok eskiden bu kalenin içinde yaşardı.
O zamanlar savaşlar çok olurdu.
Kale, insanları düşman saldırılarından korurdu.

Artık kalenin içinde kimse yaşamıyordu.
Kale, yalnız kalmasının nedenini düşünüyordu.
Evet, eskisi gibi savaşlar yapılmıyordu.
Demek ki,  kalenin korumasına ihtiyaç duyulmuyordu.

"İyi ama, şimdi çok korkunç," dedi kendi kendine...
"İnsanlar,  jiletli tellerle çevrili yerlerde yaşıyorlar."

Kale, insanların neden böyle yaşadıklarını gerçekten hiç anlamıyordu.