2 Kasım 2016 Çarşamba

Gam Defeden -1-


Üzerinize afiyet... Son zamanlarda... Tükenmeyen gam var bende. "Sen şimdilik gelme sevinç, gönlümde gam var, bırak onunla helalleşeyim", modundaydım. 

Ormanda tek başıma yürüyordum.  Ormanda tek başıma yürürken gamlı gamlı düşünüyordum. Birdenbire onu gördüm. Kuru yapraklar, ısırganlar, sarmaşıklar arasında dimdik ayakta duruyordu. Kuru yapraklar, ısırganlar, sarmaşıklar arasında dimdik ayakta dururken, içinde mahşeri yaralar gizlediğini hissettiğim koskocaman şemsiye gibi başını  bedeninin ucunda umutla sımsıkı taşıyordu.

Sonra mı? Öyle işte...

24 Eylül 2016 Cumartesi

Şşşttth!.. Kimse Duymasın! - 27 -


Gökyüzünde yıldızlar var, sayısız,
Ilık mı ılık bir gecenin içinde yürüyorum.
İnsan ayağı değmemiş gibi bir yokuştan tırmanıp,
eski püskü, boğum boğum bir kuyudan  su çekiyorum.

Yüreğimin ateşini söndürmek için olabilir mi?
İnanın bilmiyorum.
Kuyudan çıkardığım kovayı
Ansızın başıma dikiyorum.

Ahh!
Nasıl anlatsam? 

Sanki kuyunun yakınında ıhlamurla incir ağacı varmış,
Sanki ıhlamurla incirin kokusu  dip bucak tüm kuyuyu  sarmış.
Hani kovayı başıma dikip ansızın su  içmeye başlıyorum ya...
Hah işte...
Sudaki ıhlamurla incirin kokusu  ilk yudumda aklımı alıveriyor.
Yudum yudum asla  değil...
Nasıl biliyor musunuz?

Rüyamda...
Lıkır lıkır... Kana kana... su içiyorum.

Gerçekteeen!




7 Eylül 2016 Çarşamba

Kavak Yeli



Kendi içime çekilme günlerimden birindeydim.  Böyle hallerimde sinema salonları bir anne kucağı kadar şefkatlidir.

Şu fotoğrafı Star Trek'i seyrederken sinemada çekmiştim.
Günlerdir filmle ilgili düşüncelerimi Hayal Kahvem'e yazarak meziyetimi sergilemek gayretindeyim. 
Ne yazacağımı tasarladım. 
İnanın bana... Böylee... Nasıl anlatsam? 
Yüreğimdeki heyecanımın şıpırtısını parmak uçlarımdan işitiyorum. 
Hatta yukarıdaki iki cümleyle yazıma girizgah yapmayı bile bir nebzecik becerebildim.

İyi ama... 
Devamı gelmiyor ki... 
Tam zihnimdeki kelimeleri muntazaman sıraya diziyorum. 
Cümlelerin şıpır şıpır damlayacağını hissediyorum...
O ne? 

Efsunlu mu efsunlu kavak yeli başımın üstünde esiveriyor.
İçim buselik, dışım hüzünler içinde.
Yok, olmuyor... 

Kilitlendim.

31 Ağustos 2016 Çarşamba

Sevdim Mİ Tam Severim



İşte bu beş kitap var ya...  Evet bu beş kitaptan Sahilde Kafka ile Yavaş Adam'ı ilk kez okuyacağım.  Dava'yı, Yabancı'yı ve Fransız Teğmenin Kadınını'nı  ise kimbilir kaç kez okumuşumdur. Hiç hilafım yok... Niyetine girdim. Her birini yine yeni yeniden okuyacağım. Sonbaharın ilk haftalarını bu kitaplarla taçlandıracağım. Hep aynı kitapları okumaya meyyal bir bünyem olduğundan kimileri nazarında  itibarım olmayabilir. Lakin kendi nezdimde muteberim. Hem taraftar ruhlu biriyim. Hem  sevdim mi tam severim.  Şeeyy...  Elbette sildim mi bir kalemde:)

Kitapları da öyle!



30 Ağustos 2016 Salı

Göz Zikri


Dalında patlamış narı görünce dayanamadım, kopardım. 
Tek başınaydım. 
Çime oturup ayaklarımı uzattım. 
Narı usulca dizlerimin üstüne bıraktım. 
Mucizeviydi. 
Sanki narı ilk kez görüyormuş gibi hayret ve hayranlıkla 
baktım... baktım... baktım.

29 Ağustos 2016 Pazartesi

Ne Dersin?


Haftanın ilk çalışma günüydü. Ofise girdiğimden beri gelen gidenin haddi hesabı yoktu. Üstelik iki müşteriyi saymazsam, gelenler hep randevuluydu.  Tüm gün ofiste olacağımı düşünerek, görüşmeleri  aynı güne toplamış olmalıyım. Günün sonunda geriye bakınca itiraf etmeliyim ki, yaptığım doğruydu. Lakin tüm gün biteviye konuşmuştum... Konuşmuştum... Konuşmuştum. 


Kardeşim, "Napıyorsun ablam? İşten erken çıkarsan buluşalım, ne dersin?" diye mesaj atınca, vaziyetime baktım.  Ve... "Tamam kardeş, buluşalım. Bir bakar mısın hangi filmler var?Sinemaya gidelim, ne dersin?  diye cevap yazdım.  Kardeşim, tamam işareti gönderdi. Ben masamdaki işlere geri döndüm. Yarım saat sonra kardeşimin mesajını gördüm.  "Suikast diye bir film varmış. Emir gitmek istiyor. Bilirsin sevmem bu tarz filmleri... Emir sinemaya girsin biz seninle bir yerde oturalım, ne dersin?" diye yazdı.  Bu arada Emir'in mesajı düştü. "Teyze... 17.30 seansı orijinal, altyazılı." Daha bir şey dememe fırsat bırakmadan... "Jason Statham'ın filmi teyze, ne dersin?" dedi. Ve gülücük ekledi.  

Cevabım netti... "Annen otursun evde evlat. Fırla sen... Ancak yetişiriz... Yola kadar yürü. Duraktan alayım seni, ne dersin?"


12 Temmuz 2016 Salı

Kitap Detoksuna Niyet


Yeminle bu kitapları sipariş ettiğimi unutmuştum. 
Akşam elime geldiler. 
Nasıl sevindim anlatamam.

Allahım lütfen sorun çıkmasa... 
İki gün işe gitmesem. 
Kitap detoksu yapsam. 
Lütfen.

Bu Bir Yemek Tarifidir


Şşşth! Kafamı attırma! 
Alacalı soyarım.
Uzun uzun keserim. 
Lokma lokma doğrarım. 
Arkalı önlü kızarttığım gibi...
İki seksen uzatırım. 
Şşşth!

Evet! Yaparım!

25 Haziran 2016 Cumartesi

Bu Hafta Neler Yaptım?


4 kitap aldım. Okudum.  





Erik topladım. Kokladım.





Sinemaya gittim. Ağladım.



İki Bahar'ı  tanıştırdım. Sevindim.






Bilmediğim mekanlar keşfettim. Öğrendim.


24 Haziran 2016 Cuma

Selimiye Camii'ne Gidebilme Hayalimi Seviyorum


Edirne'deki Selimiye Camii'ni  gidip görmedim. Bildim bileli hakkında yazılmış makaleleri okurum. Belgeselleri seyrederim. O kadar...  Lakin, "Haydi Selimiye Camii'ne gidiyoruz," deseler, yüreğim gümbürdemeye başlar. Feci heyecanlanırım. Gidemem.

Aslında nasıl merak ediyorum anlatamam. Oy.. oy.. oy...  Koskocaman  kubbe... sekiz ayak... ve onlara bağlı kemerler... Gelmiş geçmiş tüm dünya sanatlarının hülasası... Hepsini özümsemiş, bünyesinde toplamış. Tam kubbenin altında... tam orta yerde... müezzin mahveli... müezzin mahvelinin tam altında ise minik bir havuz... Başka hiç bir Osmanlı eserinde olmayan bir uygulama tarzı... Eşsiz... Kadim mimarlık sanatlarına selam çakış. Geçmişin devamı olduğunu, sürekliliğin bir parçası olduğunu sessizce haykırış. Size bir şey söyleyeyim mi, daha görmeden bu bilgileri öğrenmek delice heyecanlandırıyor beni. Diyorum ki: "Hay canına!" Müthiş.

Şimdilik hayaliyle yetiniyorum.... Bakın şöyle...
Osmanlı mimari sanatının en büyük yapısı kabul edilen Selimiye Camii'nin, küçücük olduğu söylenen kapısından gireceğiiiim. Pencereler insan gözü seviyesinde başlayıp zeminden yukarıya doğru kademeleneeeceek. Kubbenin ihtişamı,  pencerelerden akan ışığın ilahi kıvamı başımı döndüreceeeekkk...  Ve... Ahh!... Büyüleneceğim.

Ayakta duramam ki... Hooop!..  Dizlerimin üzerine düşeceğim. Dünyanın gelmişine geçmişine boşvereceğim. Biliyorum... Tüm ruhumla "Huuuuuu!" diye sesleneceğim.


17 Haziran 2016 Cuma

Şşşth! Kimse Duymasın!.. - 26 -


Uyandım.
Her yer sessizdi.
Karanlık çekilmişti.
Pencereden başımı uzattım.
Duman duman akmaya başladım.
Çimlerin üstünde dans ederek salındım.
Gövdem öyle genişledi... Öyle genişledi ki...
Tüm ormanı  yüreğime sakladım.
Hımm!..
Güneş  ısıttı beni...
Çiy olup yapraklara damladım.


Gerçekten!





12 Haziran 2016 Pazar

Pencere Kimdir? -1-


Gaudi'de maskeli balo için yapılmış özel bir makyajdır.




Rudolf Steiner'in Goethenaum'unda geometrilerin en aykırısıdır.





Ronchamps'daki kilisede ışığa ilahi bir kıvam veren dipsiz kaynaktır.





Mies Van Der Rohe'de şehre, dünyaya tutulan sihirli aynadır.





Londra'nın pencereleri yalnızlıktır.


Küçük Flemenk şehirlerininkiler alabildiğine mistiktir.




Küçük İtalyan şehirlerinde mutlaka aralıktır. Sesi, soluğu, ezgiyi paylaştırırlar.





Cümleler - Enis Batur'un Kediler Krallara Bakabilir adlı kitabından
Fotoğraflar - Google'dan

31 Mayıs 2016 Salı

Hasar Tespit Çalışmaları...

kalp ne
hissedeceğini
nereden
nasıl akıl
ediyor






film- aşk ve gurur- keira knightley
şiir- metin üstündağ- hasar tespit çalışmaları

29 Mayıs 2016 Pazar

Doğaya Bakıp Bir An İçin Olsun Düşünmek...


"Duruyordu yaşlı kazık denizler ortasında.
 Susuz kalmıştı bunca suyun bolluğunda. 
 Yosun bağlamış yılların anısıyla...
 Düşünüyor, düşünüyordu da bir türlü
 Bir anlam bulamıyordu orada duruyor oluşuyla..."

(Bir vakitler bir ağacın dalı olan yaşlı kazık, birileri tarafından kesilmiş, hiç tanımadığı denizin bu yerine getirilmiş, isteği dışında getirildiği bu yerden başka bir yere gidememiş, denizin içinde kazık olarak varlığını devam ettirmiş,  yıllar içinde tüm gövdesini yosun kaplamış, görünmez olmuştur. Gelip geçen onu fark edemez. Çarparlar. Biri de balıkçının kayığıdır.)

Balıkçı: Bu kazığı da kim koymuş buraya?
Yaşlı Kazık: Gerçekten bilmiyorum. Buraya kendi isteğimle geldiğimi sanmıyorum. Kim tarafından ve niçin getirildiğimi anımsayamayacak kadar yaşlıyım. 
Balıkçı: Bari şu sakal gibi uzamış yosunlar her tarafını kaplamamış olsaydı, seni görebilirdim. O zaman da sana çarpmazdım.
Yaşlı Kazık: Ama yosunların üzerimde büyüyüp büyümeyeceğine ben karar vermiyorum ki!
Balıkçı: Ya kim karar veriyor?
Yaşlı Kazık: Bu bir doğa yasası...
Balıkçı: Hım... Çok ilginç; oysa ben kendi sakalımı kedip kesmeyeceğime kendim karar verebiliyorum.
Yaşlı Kazık: Çünkü sen insansın...


Karl Ewald / Yaşlı Kazık öyküsü

27 Mayıs 2016 Cuma

Günce -1-

 
Sabah toplantım süper geçti.
Öğleden sonra arkadaşım Alev Ankara'dan geldi.
 Alevi'i otogardan aldım.
İki saat hasbihal edip vedalaştım.
Marş marş İstanbul Modern'e gittim.
Vesikalı Yarim'i beyaz perdede seyrettim.
Lütfi Akad ve Sineması temalı söyleşiyi dinledim.
Az önce eve döndüm.
Egomla birlikteyim. 
Süperim...:)
 

 
 
 

26 Mayıs 2016 Perşembe

Şşşth Kimse Duymasın -25-

Yarın sabah çok mühim toplantım var.
Çok yorgunum. Çoook!
Acilen dinlenmem lazımdı ki...
Uykum kaçıverdi.

Yataktan hışımla kalktım.
Sanki uykumu yakalayacakmışım gibi  öfkeyle pencereyi açtım. 
Dışarıya baktım. 
Tıs yok.... Asayiş berkemal. 
Tam karşımdaki sokak lambası deniz feneri gibi göründü gözüme. 
"Hey!" diye hırsla seslendim. 
"Hey! Deniz fenerinin penceremin önünde işi ne?"

Deniz feneri sandığım sokak lambası dile geldi.
"Keyfin bilir,
     İster uyu ister uyuma!
    Beni bu işe sakın karıştırma!" dedi.
Ben ise,
"Gece gece nereden çıktın karşıma" dedim.
Yakasından tuttuğum gibi denizin ortasına atıverdim.

 Uykum korktu mu ne geri geldi.
Elimden tuttarak yatağıma geri getirdi.
"Tamam!" dedi. "Öfken geçti mi?"
Esneyerek gülümsedim.
Anne sözü dinler gibi  masum, yorganın içine giriverdim.

Gerçekten!