27 Eylül 2010 Pazartesi

Ejderha Dövmeli Kız Adlı Filminin Panzehiri Nedir Biliyor musun? Tulpan!

Film Festivallerinin en hoş tarafı yıl içinde seyredilen Hollywood filmlerine doygun bünyelere, farklı ülkelerin filmlerini seyretme fırsatı vermesi olmalı.  Ben var ya  daha önce hayatımda hiç Kazak filmi seyretmemiştim. Festival filmi olmasa, bu filme gider miydim? Sanırım hiç düşünemezdim. Zaten bizim şehrin sinemalarına gelmezdi ki bu film. Adını bile duymayabilirdim. Şimdi geçen yıl, bilet almakta geç kalınca, bir de çalıştığım için en az yoğun olduğum günlere denk gelen filmlerin biletlerini satın almak durumunda kalınca, biraz kısmetime ne denk geldiyse onu seyrettiğimi söyleyebilirim. Hoş hiç birinden pişman değilim. Sanırım bende "acemi çaylak festival seyircisi"  kısmeti var.  Hepsi birbirinden güzeldi.

İstanbul Film Festivali'nde seyrettiğim filmlerden birinin adı Tulpan'dı. Pek çok ödül sahibi ünlü Kazak belgeselci Sergey Dvortsevoy’un ilk kurmaca filmiymiş. Vallahi kendisini tanımam. İlk kez filmini seyrettim. Ben festival kitapçığının yalancısıyım. Film için ayrıca"derinlikli karakterleri ve inanılmaz hayvanlarıyla harikulade bir komedi" diye yorum vardı. Bu filmi seyretmiş biri  olarak yazılanları aynen onaylıyorum. Ayrıca unuttuğum hatta düşünmediğim bir dünyayı önüme seren bir film olduğunu da ekleyebilirim. Nasıl mı? Anlatacağım... Şöyle:


Bazen derim ki, padişahlarda bile yok bizim saltanatımız. Düşün şimdi koskoca Fatih Sultan Mehmet, misal... Bir çağı kapatıp yeni bir çağı açan büyük padişah! Ömrü savaşlarda geçmiş. Ne zaman? 15. yüzyıl... Elektrik var mıydı onun devrinde? Nerdee? Elektriğin günlük yaşamda kullanılmasına 19. yüzyılda başlanmış. Düşünür müsün lütfen? Ne feci bir durum değil mi?
O güzelim görkemli padişahların televizyonu var mıydı izleyecek? Yok! Ya telefon, cep telefonu, internet? Yok! Sinema var  mıydı peki gidecek? Yok! İstanbul’u fetheden yüce Sultan, İstanbul’da yaşamış da bir gün olsun İstanbul Film Festival’ine gitmis mi? Yoookk! Savaş için bir yerden bir yere  nasıl gidecek? Arkada ordusu yürüyerek ya da atla… Nerede otobüs, otomobil, uçak, jet? Yok! Sarayda musluklardan su akar mı? Yok! Eee! Tamam vardır kendi çapında eğlenceleri, haremi, ne bileyim av partileri belki, hokkabazlar, sihirbazlar, canbazlar, meddah kukla gösterileri, köçekleri ya da musikileri vardır tabii ki…   Ama elektriksiz, susuz, internetsiz bir hayatta sultan olacağıma, şu hayatta vildan olayım daha iyi vallahi! Öyle alışmışım elektriğime, suyuma, telefonuma, bilgisayarıma, internetime yani… Ya Hayal Kahvem ne olacak peki? Yooo... Başka türlü bir hayat düşünmem mümkün değil... Oysa ben on yaşındayken belki televizyon eve girdi. Kaç yıl olmuştur internet hayatımıza gireli? Çok yeni.. Allah alıştığından mahrum etmesin insanı, insan çabuk alışıyor teknolojiye ne yapayım yani…


Şimdi…Tulpan adlı bu film Kazakistan’ın uçsuz bucaksız steplerinde, birbirlerine arabayla ya da deveyle gidecek mesafelerde, siz deyin üç ben diyeyim dört tane yörük çadırlarında yaşayan, hayvancılık yapan, (şimdi geliyorum sadede) elektrik, su, internet, televizyon, telefon vesaire olmayan, tek göz çadırda hep birlikte yaşayan Kazak’ların hayatını gözlerimizin önüne seriyor. Tulpan o bölgedeki evlenecek çağa gelmiş tek kız. Film boyunca asla yüzünü görmüyoruz. Ama harbi Kazak bir abla yani… Denizci olarak askerliğini yapmış Asa, bu bölgedeki çadırlardan birinde, kızkardeşi, kocası ve üç yeğeni ile birlikte yaşamaktadır. Hiç yüzünü görmediği Tulpan’la evlenmeyi arzulamaktadır. Zaten o bölgede başka evlenebileceği kız yoktur ki... 


Tulpan adlı kızımız, perde arkasından  Asa'yı görür ve beğenmez. Kazak ailelere bayıldım inan ki. Teknoloji uğramamış bu bölgeye ama insanlar çok ama çok medeni. Kızın babası Asa’nın suratına tüm samimiyetiyle ve dürüstçe:” Tulpan kulakların çok büyük diye beğenmedi seni, evlenmek istemiyor.“ diye söyler. Kazak annesi de kızı destekler. Demem o ki, Kazakistan’ın  o kuş uçmaz kervan geçmez steplerinde, kızın fikrine öyle bir hürmet var ki, anlatamam sana... Kızın evleneceği başka aday bile yokken, belki ömür boyu bekar kalacağını bile bile, kızı "illa evleneceksin!" diye bırak zorlamayı, ısrar bile etmiyorlar inan ki... Kız kulakları büyük diye beğenmedi mi çocuğu? Tamam! Konu kapanmıştır yani! Bu şimdi şahane bir şey değil mi? Filmin devamı mı? Bence filmin gerisini boşver! Bu kadarı yetmez mi?
Diyorum ya vallahi Tulpan  şahane bir filmdi. Hayır, bir kaç gün önce Ejderha Dövmeli Kız adlı filmi seyrettim. Hani şu sıralar hem kitabı hem filmi çok popüler...  Film İsveç'te geçiyor. Bu film daha yeni vizyona girdi. Tam anlatmayayım konusunu... Seyreden yoktur belki... Aman Allahım... Görmelisin vaziyeti... Her bakımdan dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri olan İsveç'te, bırak Kazaklar gibi kız çocuğunun sözüne hürmet etmeyi,  aileleri tarafından kızlara akla gelmedik ne işkenceler ediliyor. Hayır, "şimdi durup dururken aklına nerden geldi Tulpan?" diye düşündüysen eğer, inan Ejderha Dövmeli Kız yüzünden...  İyi ki İstanbul Film Festivali'nde Tulpan'a gitmişim de, dünyanın ilkel bir bölgesi diye düşündüğümüz bir yerinde, bari Kazaklar'ın kızlarına ne kadar hürmet ettiğini görmüşüm. Ejderha Dövmeli Kız adlı filmden sonra, bırak Tulpan'ı tekrar seyretmeyi, Tulpan'ı düşünmek bile inan bana ilaç gibi geldi.

2 yorum:

  1. Filmin devamını çok merak ettim.
    Tulpan kulaklarını dert ediyormu..çözüm.
    arıyormu. Sonunda kızla evleniyormu.
    Kızlarına tanıdıkları bu karar verme hakkı film icabımı yoksa.
    Ya işte böyle insan eve kapanınca herşeyi oturduğu açıdan yorumluyor.
    Sen daha götürme beni sinemalara falan.
    Sonunda aksi huysuz negatif inatçı bir komşu sahibi olacaksın bak.
    Demedi..deme.

    YanıtlaSil
  2. Yoo.. Seninle sinemaya giderim Dilek.. Ama üzgünüm konsere gitmem. Gidersem de yanyana oturmam:) Haydi sinemada bıdı bıdı yaptın diyelim ben senden sonra tekrar gidebilirim sinemaya ya da evde seyrederim:))Haydi bir filmcik dayanabilirim, o kıymetli hatrın için.. Ama konser öyle mi? Bir daha tekrarı yok ki... Konserlerde "ah şimdi düşecek, ah şimdi şarkı sözünü unutacak" diye yanımda bıdı bıdı edince zaten çabuk dağılmaya müsait olan ilgim iyice dağılıyor... Müziğin ritminin peşine düşeceğime, endişenin peşinden koşturuyorum.. İnan çok yoruluyorum:))

    Şaka bir yana, Kazak ve İsveç filmlerini seyredince şunu düşündüm Dilek. Türk filmlerinin daha çok yurt dışına gitmesi gerek.
    Filmin konusu ne olursa olsun o ülkeye karşı sıcak bir ilişki kuruluyor bence sinema sayesinde... Sinema ülkelerin tanınmasında en büyük aracı bence. Çok önemli. Hımm.. Tulpan kepçe kulaklı çocukla evleniyor mu? Anlatırım sana sonra:))

    Sen bu sıralar evin inşaat halinde olunca, huysuzlaştım sanıyorsun ama sana bir şey söyleyeyim mi melek gibisin... Senin evi gördüm de aynen gerisin geri döndüm:)) Sana hiç ses etmedim. Allah kolaylık versin:))
    Sevgiler...

    YanıtlaSil