7 Haziran 2011 Salı

Bir Düş Eksilmiş Kafamda...


Pencereden bakıyorum. Pencere ilk usuma geldiğinde pencereden ilk baktığımda gördüğüm sokaktan geçen insanları tıpatıp geçiriyorum pencereden sarktığım sokaktan. Ben geçiyorum diyorum. Sonra alıyorum sokaktan geçen insanları pencereye oturtuyorum, bu kez ben yürüyorum. Ben yürüyorum ben geçiyorum diyor penceredekiler. Sonra sokağı içeri  çekiyorlar kimsecikler kalmıyor başbaşa odamda. Şimdi ben ona bakarsam ben  şimdi penceremsi bir sokağımsı boşluktayım. Pencere pencereliğini alıp gitmiş, sokak sokağını kim bilir nerelerde yitirmiş de ben durmadan saksılık başımı çıkarıyorum pencereden, sokakta boy boyut gösterme numaraları yapıyorum kendimce okunaklı -kendimce günümüzün en ortasındaki ayak sesleriyle. Nasıl da bunca kalıcı kılıyorum bütün kalıntıları? Konukluğa gideceğim oluyor. Sokağa çıktığımda görülüyor pencereden beni izleyen gözlerim de. Pencereden sokağa ilk sarkıttığım kişilerden biriyim gene. Sokakların sayımını yapıyorum. Pencereden ilk sarkıttığım sokaktakiler yerimde sayıyorlar beni bekliyorlar benim kaçıncılığımda. Yürüyorum. Yürüyorlar. Ayakların yüzlerin benzerliklerin çalıları kıpırdatmayan değiş tokuşunda. Yedek parçalarımı sürüklüyorum ben sokakta..... Sonra yedek parçalar ardımda içimde tepemde cıcığımda tekerleme sokağımdaki konukluğa gidiyorum atalar sözü gibi, dost doğru kapıyı açan yüzüme. Kişi ayağını kuyusuna göre uzatmalı sözünü bilmeyen var mı? Kazılan kuyular öylesine derin oluyor ki kuyusunu başaranın geri dönmesi olağanüstü sanılardan bile uzun sürüyor. Ödül vericilerin göreceği geliyor. Bekliyorlar. Olağanüstünün en öte üstünde de beklemeleri yetmedi mi saygısızlığın bu denlisi olmaz deyip nâne tarlasında on yıl nâne ektirmeye yolluyorlar kişiyi. Sonra yatay bir kuyudan geçercesine sokağı boyluyorum. Usumun son yuvarlarından nicedir geçen geçecek olan sokağa mendil sallıyorum. Pencereden sokağa düşürüyorum mendili. Mendil ölçülü uyaklı düşerken bir de ne göreyim? Ben geçiyorum pencerenin altından. Mendili alıp cebime atıyorum. Sonra gidiyorum sayıklama odasına, oturuyorum bir koro gibi  sayıklıyorum korkunç, ve kendi kendime. Sonra bir yanın ötesinden de ilk pencereden sarkıttığım usumdan geçen sokaktan da geçiyorum. Bir kadının bütün sözlüklerle çığlığa döndüğün duyuyorum uyanıyorum bir düş daha eksilmiş kafamda.

NOT: Feyyaz Kayacan'ın Cehennemde Bir Yusuf adlı öyküsünün bazı paragraflarını kendime uyarlayarak bir deneme yazı çıkarmaya çabaladım.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder