22 Eylül 2010 Çarşamba

Suskunlar- "Kulak Eğer Gerçeği Anlarsa Gözdür."

Şimdi anlatacağım, İhsan Oktay Anar'ın Suskunlar adlı kitabıyla ilgili... Fi tarihinde, Goncagül isimli bir Kıpti güzelinin gayri meşru ikiz bebekleri olur. Güzelimizin biraderi duruma dellenince ikizleri Kalın Musa’nın kapısına bırakmak zorunda kalır. Dokuz yıl geçer aradan. İkizlerden birinin adı Davut’tur. Diğerinin ise Eflatun. Davut ne de olsa Kıpti kanı olduğu için bünyesinde, musikiye aşıktır. Ud çalmayı ve usullerini öğrenmektedir. Cesur ve atak bir çocuktur. İstanbul’da bilmediği sokak yoktur. Ne var ki Eflatun kardeşinin tersine dalgın, sessiz, içine kapanık bir çocuktur. İnsanın içini coşturan musikiyle hiç alakası yoktur. Çok ender sokağa çıkar. İşte sokağa çıktığı o ender günlerden birinde, akşam ezanı okunduğu halde eve gelmeyince, hele bir de yağmur yağmaya başlayınca, dedesi Kalın Musa duymasın diye, Davut ve amcası Eflatun’u aramaya koyulurlar. Bekçi yalın ayak, başı açık, üzerinde sadece bir entari olan mecnun misali bir çocuğu kabristanın oralarda gördüğünü söyler. Eflatun’u bulduklarında bir mezar taşının başında ağlamaktadır. Mezar taşında: “Hüvelbaki, Goncagül – Ruhuna Fatiha “ yazmaktadır. Dedeleri duymadan evlerine dönerler. Görünüşe göre her şey yolundadır. Ama Eflatun ertesi gün gene kayıplara karışır.

davut

Ama artık çocuğu nerede bulacaklarını bilirler. Eflatun’u mezarın başından alıp tekrar eve getirirler. Çocukta değişiklik fark ederler. Eflatun’un gözlerine ışık ve yüzüne nur gelmiştir. Ayrıca en önemlisi, adeta cennetteymiş gibi gülümsemektedir. Eflatun’un bu durumu yakınlarında önce şaşkınlığa, sonra endişeye ve nihayet kedere dönüşecektir. Çünkü hiç kimse hiçbir şey işitmediği halde, Eflatun : “Biri ıslık çalıyor, işitiyor musunuz? Çok güzel!” demektedir. Çocuğu, tekrar kaçmasın diye üst kattaki sandık odasına kilitlerler. Hocalara okuturlar. Kurşun döktürürler. Kocakarıya tütsü yaptırırlar. Kulağındaki ses gitmez. Halen işitmektedir. Öte yandan çocuğun yüzündeki nur, gözlerindeki ışık sonraki günlerde de sönmez. Gene sessizdir. Yüzündeki gülümsemeye bakılırsa gayet mutlu ve huzurludur. Konuşmaz. Aslında konuşuyor olsa, kulaklarında sürekli çınlayan o esrarengiz ıslığı başkalarının nasıl olup da işitmediğine hayret etmektedir. Anlaşılmıştır ki ne yapsalar, Eflatun’a musallat olan cinlere vız gelip tırıs gitmiştir. Sonunda umudu keserler. Gaipten ıslık sesi duyan çocuğu sandık odasına kilitlerler. Eflatun bu odada 7 sene kalır. Çocuğun yüzündeki ifade hiç değişmez. Birkaç kere kapının sürgüsü açık kaldığı halde, Eflatun’un dışarıya çıkmadığı fark edilince, kapıyı aralık bırakmada beis görülmez. Eflatun’da firar etmez zaten. Etmez etmemesine, ta ki o çağrıyı duyana dek! Sanki birisi onu çağırıyordur. İşte Eflatun bu sesin peşine düşer. Ve asıl hikaye buradan sonra başlar.

eflatun

İhsan Oktay Anar’ın yazdığı Suskunlar, kitabın arkasında yazdığı gibi : “Eflâtun rengi hayaller kuran bir “suskun”un sözleridir, bu roman. İşittiğini gören, gördüğünü dinleyen, dinlediğini sessizliğin büyüsüyle sırlayan ve tüm bunların görkemini hikâye eden bir adamın alçakgönüllü dünyasına misafir olacaksınız, satırlar akıp giderken. O ise, muzip bir tebessümle size eşlik edecek, sessizce... Sayfaları birer birer tüketirken, benzersiz erguvanî düşlerin gerçekliğinde semâ edeceksiniz ve bu düşlerden âdeta başınız dönecek.

Hayat kadar gerçek, düş kadar inanılmaz bu dünyanın tüm kahramanlarının seslerini duyacak, nefeslerini hissedeceksiniz. Çünkü Suskunlar, sessizliğin olduğu kadar, seslerin ve sözlerin, yani musikînin romanıdır. Sonsuzluğun derin sessizliğinin “nefesini üfleyen” ve ona “can veren” bir adamın hayallerinin ete kemiğe bürünmüş kahramanları, en az sizler kadar gerçektir; ya da siz, en az onlar kadar bir düş ürünü...

Bir meczûp aşkı tattı, bir âşıksa aşkına şarkılar yazıp ruhunu maviyle bezedi; diğeri, kaybolduğu dünyada bir sesin peşine düşerek kendini buldu. Nevâ, belki de, herkesin âşık olduğu bir kadının pür hayâliydi. Hayâlet avcısı, kendi ruhunu yakalamaya çalıştı. Zâhir ve Bâtın ise, zıtlıkların muhteşem birliğinde denge bulan iki ayrı gücün cisimleşmiş hâliydi.

Suskunlar’ı okuduktan sonra aynaya bakmak, yansıyan aksinizde gerçeği görmek, gördüğünüzü işitmek ve duyduklarınızla sağırlaşıp susmak isteyeceksiniz. Sayfalar tükenip bittiğinde, kim bilir, belki de “suskunlar”dan biri olacaksınız…”

Not:

"Kulak eğer gerçeği anlıyorsa gözdür." Mevlana (Kitabın giriş cümlesi)
1.Fotoğraf - Davut - ?

2. Fotoğraf - Eflatun - Hande Şekerciler'in karakter tasarımı

6 yorum:

  1. Güzel bir paylaşım için kocaman teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. İlginiz için ben teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  3. Çok hoş bir tanıtım olmuş. Ellerine sağlık.
    Var ya.. okumaktan ürktüm biraz. Zira bugünlerde aynaya bakınca farklı biri bana gülümsüyor gibi geliyor. Ben tırsınca yine bana dönüşüyor.
    Hayırıdr inşallah :)

    YanıtlaSil
  4. Daha bu sabah gördüm seni Dilek.. Gayet güzel göründün gözüme:)

    YanıtlaSil
  5. süperdir suskunlar, tüm ihsan oktay anar eserleri gibi.. şiddetle tavsiye !

    YanıtlaSil
  6. Haklısınız Aydedeye Havlayan, tüm İhsan Oktay Anar eserleri gibi.. Şahanedir Suskunlar..
    Şiddet içermeyen şiddetle ben de tavsiye ederim:)

    YanıtlaSil