24 Mart 2011 Perşembe

Japonların Samuraisi, Osmanlının Sipahisi, İngilizlerin Şövalyesi Yok Artık! Ya Biz?


İşten eve gelince televizyonun kumandasını elime aldım. Düğmesine bastım. Haberleri açtım. Bir süre haberleri izledim. Sonra kitaplığa doğru yöneldim. Aklımda üç kitap ismi vardı. Epeyce arama sonunda üçünü de buldum. Oturdum kitaplığın yanındaki koltuğa. Elimdeki kitapları karıştırmaya koyuldum.

“Meselâ düşman, bombardımanı her vakit bombalarla yapmıyor. Hayal gücü yüksek, enteresan başka teknikleri de mevcut. Düşman, aralarında sadece on nefer boyu mesafecik bulunan siperlerimize bazen sardalya konserveleri veyahut reçel kutuları fırlatıyor. Bizimkiler de sigara paketleriyle mukabele (karşılık) ediyorlar. Düşmanlar arasında hem de sıcak cephede böyle şakalaşmak cihanda duyulmuş şey midir? (1915- Bir Türk askerin mektubundan)"

“Onuncu saatin son saniyesinde ateş kesildi. Mons yakınlarında daha şanslı bir Alman askeri varmış. Savaşın son dakikasına kadar İngiliz cephesini makinesiyle tarıyor ve saatin dolmasıyla siperinden dışarı tırmanıyor, miğferini çıkarıyor ve eski düşmanları önünde nazikçe selam verdikten sonra arkasını dönüp gidiyor. (1918 – Bir İngiliz askerin günlüğünden)"


Yukarıda yazdığım ilk paragrafı Buket Uzuner’in Gelibolu adlı kitabından alıntıladım. İkinci paragraf ise Gündüz Vassaf’ın Cennetin Dibi adlı kitabında yazıyordu. Gündüz Vassaf “Orduları ile birlikte savaşan, birlikte ölen krallar, sultanlar ortadan kalkalı beri, bilgisayarlı modern konvansiyonel savaş, ölümü iyice anlamsızlaştırdı. Kahramanı korkaktan, cesuru hainden ayırt edemez olduk.” diyordu kitabında. “Yüzyılımızın devletleri uzaktan kumandalı bombalarıyla sivilleri kıyadursun, ortaçağda tepeden tırnağa zırhına bürünen şövalye, aynı zırhı onu korumak için atma da geçiriyor. Yok etmek değil, hükmetmekti esas olan. Bugün sanılanın tersine, insanın ve atın değeri vardı ortaçağda.”

Çağımızın savaşan barışçıl insanının çelişkilerinden bahsediyor Gündüz Vassaf. Bir yandan çocukları oyuncak tabancadan korurken, askerliği geçmiş yüzyılların tersine ayıp bir uğraş sayarken, bir yandan beş kıtada nasıl boğuştuğundan dem vuruyor. Japonların samuraisi, Osmanlının sipahisi, İngilizlerin şövalyesi yok artık diyor. Savaş modern insan korkak oldu.  Er meydanındaki erler yok artık.  "Savaşanlar, borsa güdümlü teknokratların emrinde, maskeli balolarda dolaştırılan kukla köleler gibi kaldılar."


Sonra Gündüz Vassaf’ın Cehenneme Övgü adlı kitabını aldım elime. Yazarın 1987 de yazdığı “Zıp, Sen Öldün” başlıklı bölümünü açtım. Çok önce okuyup altını çizdiğim cümlelere tek tek göz attım. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra duygularımızı denetlemek için hap yutan, çevremizi denetlemek için ise nasıl düğmeye basan bir toplum olduğumuzdan bahsediyor yazar. Düğmeye basmak sihirli bir iş artık. Düğmeye bastık mı her şeyi oldurabiliyoruz. “Düğmeler sayesinde görüntüler, sesler ve insanlar bir var, bir yok oluyor." Dünya elimizin altında hatta parmağımızın ucunda. Düğmeye bas televizyon açılsın. Tüm görüntüler hızla gerçeğin kendisi haline gelsin. Ne kolay!  Savaşları, depremleri anında görüntüleyip seyrediyoruz. Oturduğumuz yerde sinirleniyoruz, üzülüyoruz, öfkeleniyoruz, protesto ediyoruz. Az sonra yeter bu kadar deyip düğmeye basıyoruz gene. Var ettiğimiz gibi görüntüleri; düğmeye basarak yok edebiliyoruz. Sesleri de öyle... Müzikçaların da telefonun da düğmesi elimizde. İster açar dinleriz ya da konuşuruz. İstediğimizde keseriz seslerini. Kapatıveririz düğmelerini... Güç artık bizde.

O halde, televizyonun bir düğmesine basmakla, nükleer başlıklı füzeler fırlatmak arasında ne fark var? Çeşitli amaçlarla o kadar çok düğmeye basmaya alıştırıldık ki, düğmeye basmak göz kırpmak, nefes almak gibi hayatımızın bir parçası oldu diyor Gündüz Vassaf. Eskiden içeceğimizi almak için bakkala giderdik, şimdi bir bozuk para atıyoruz, düğmeye basıyoruz, hoop içecek elimizde. Bankaya girip banka memuresi ile muhatap olamaya gerek var mı? Yooo... Bankamatikler emrimizde. Üstelik kimsenin suratını, ağız kokusunu çekmeye gerek yok. İnsan ilişkileri, duygulanmalar ortadan kalkmaya başladı artık.  Farkında olmadan “ Yaşamlarımız gitgide daha mekanik, gitgide daha  düzenlenmiş, gitgide daha düşüncesiz ve duygusuz bir rutine tabi kılınıyor.” diyor yazar.


Az önce haberleri seyretmek için ekran başına geçtim. Olan bitene seyirci mi kalaydım yani. Tarih beni şahit yazardı inan ki. Kumandanın düğmesine bastım. Görüntüleri kapattım. “Zip, sen öldün.” Böyle mi olduk yoksa? Aman Allah saklasın! Feci bir hal bu! Feci!

2 yorum:

  1. Kaç yıl oldu bilmiyorum haber izlemiyorum. Olan bitenden olması gerektiği kadar haberim oluyo bi' şekilde. Kendisiyle "mesele"sini hâlledemeyen bir ülke olarak bir de extradan gerginlikler yükleniyoruz hiç yere.

    Gündüz Vassaf'ın bu iki denemesini ne zaman bi' kitapçıya girsem elime alıp alıp bırakıyorum. Nedenini anlamadım.
    Tavsiye ediyo musunuz? Alınsın mı?

    Sevgi ve selâm ile.

    YanıtlaSil
  2. Selam Sessiz ve Sonsuz, kesinlikle tavsiye ediyorum. Zaman zaman elime alıp okuduğum kitaplardır:)

    Sevgiler.

    YanıtlaSil