29 Nisan 2016 Cuma
25 Nisan 2016 Pazartesi
Ve Hayat Ve Babam Ve Ben
Bu sabah eksperle yaptığım telefon konuşmasında kendimi
kaybettiğimi çok sonra fark ettim. Eksper, kurumsal bir müşterimin
büyük bir hasarını, yaptığım tüm uyarılara rağmen iyi yönetememişti.
Eksperin sorunlu yaklaşımı halen devam etmekteydi. Öfkeliydim. Telefon
görüşmemiz ilerledikçe öfke katsayım yükseldikçe yükseldi. Zerafeti elden
bırakmamaya gayret ederek dakikalarca dil döktüm. Sonunda nasıl gerildiysem, telefonu
kapadığımda çenemin titrediğini hissettim. İki yanağımı iki avucumun içine
aldım. Dirseklerimi masaya dayadım. Ağlamaya başladım.
Öğlen yemeğini babamla yedim. Zihnim yorgundu. Babam tatlı tatlı bir şeyler anlatıyordu. Aklımsıra tüm dikkatimle dinliyordum.
Sıra kahveye gelince, babama kahveyi nasıl içmek istediğini sordum. Babam yüreğime
ılık ılık baktı. Bu kez orta ya da sade demedi. "Seninle
içmek isterim." deyiverdi. Gülümsedi. "Bedenin burada, aklın kimbilir nerelerde?" diye sözüne devam etti. O anda kendime geldim. Neydi bu halim? Yıllardır sigortacılık yapıyordum. Onlarca sorunla boğuşmuştum. Sorunlar halledilmek içindi. Oysa şu an ne kadar kıymetliydi. Babamla birlikteydim. Aklımı meşgul eden konu buhar olup uçuverdi. Kahvemiz geldi. Babam benimle kahvesini hüplete hüplete içti. Ben ise hayatın gelmişine geçmişine boş verdim. İki yanağımı iki avucumun içine aldım. Dirseklerimi masaya dayadım. Tüm kalbimle babamı dinlemeye başladım.
Durmak - 3 -
Kıvrılıp giden dalgın bir yol, yoldaki eski bir taş,
Limana bağlı bir tekne, yosunlu bir halat gibi durdum.
Birhan Keskin/Ağrı
22 Nisan 2016 Cuma
Duy Beni Ey Gelecek Zaman
Duy beni, yazılmış ve yazılacak olan bütün hikayelerin kadın kahramanları.
Bütün o yaşanmış ve yazılmış olan,
bütün o yaşanmamış ve yazılmamış olan
hikayelerin kadın kahramanları...
Nazan Bekiroğlu / Yusuf İle Züleyha
21 Nisan 2016 Perşembe
Söylesem Tesiri Yok Sussam Gönül Razı Değil...
Yooo... Esasında yeminle kavga müptelası
biri değilim. Tamam. Kill Bill film afişlerini ofisimin duvarına asacak
kadar ya da ne bileyim Bruce Lee, Kolsuz Kahraman Wang You filmlerini cd
kolleksiyonuma katacak kadar dövüş sporlarını severim. Ve fakat
durduk yerde kimsenin canını acıtmak istemem. Öyle öğretildi.
Argo konuşamam. Küfür söyleyemem.
Bugün ise... Karşımdaki muhataplarımı eni konu pataklamak istedim. Her birinin meymenetsiz suratlarını göz ucumla seyrettim. Bu denli çözümsüzlükten yana, bu
denli duyarsız, bu denli densiz, bu denli gıcık adamlar nasıl bir araya
gelmiş, şaştım kaldım. Kafam pazar yeri gibi dolu ve kalabalıktı.
Konuşmama devam etmemin tesiri olmayacağını anladım. Haydi bana eyvallah
diyerek toplantıdan çıktım.
En etkili rehabilityasyon merkezi.... Marş marş en yakın kitapçıya girdim. Çizgi romanları epeydir ihmal etmiştim. Çektim tabureyi, gözüme değen ilk çizgi romanı kaptım. Ghost World. Hayalet Dünya öyle mi? Hiç duymamıştım. Şööölee... Sayfalarını dalgandırdım. Arka kapağına tüm merakımla baktım. Harikulade, melankolik bir çizgi romanmış. Bir klasikmiş. Elleri belinde iki kız çizimi. Çizgi romanın kahramanı kızlar belli. Oh ya! dedim. Dosdoğru kasaya gittim.
Kendime kahve ısmarladım. Çizgi romanı
okumaya başladım. Çizgiler hoş, renkler yumuşacık. Kızların
muhabbetleri ise nasıl huysuz, nasıl eleştiri dolu, nasıl argo anlatamam.
Ağlamalar, dibe vurmalar, küfürler gani... İki ergenin bunalımlı
sohbeti, ruh halime ilaç gibi geldi. Çizgi romanı, her karenin
tadını ala ala bir solukta okuyup bitirdim.
18 Nisan 2016 Pazartesi
ARANIYOR - Melek Zamanı
Halil Gökhan'ın şiir kitabı çıkardığını okuduğum zaman nasıl sevindim anlatamam. Kitap kapağına ise tek kelimeyle bittim. İyi ama denk geldiğim kitapçılara soruyorum. Yok... Bulamıyorum. Heey! Ben daha almadan ilk basımı bitti mi yoksa? İnanmıyorum... Eyvaah!
Melek Zamanı aranıyor!
Melek Zamanı'nın nerede satıldığını duyan/gören olursa
bana haber vermesini,
Halil Gökhan'ı tanıyan varsa
şiir kitabını heyecanla aradığımı söylemesini
şiir aşkına
rica edeceğim.
17 Nisan 2016 Pazar
Durmak...2
Durup köşe başında deliksiz dinlensem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Attila İlhan/Ben Sana Mecburum
16 Nisan 2016 Cumartesi
İnsan Alemde Hayal Ettiği Müddetçe Yaşar
Bu hafta, bir gün film festivali için İstanbul'a kaçtım ama
kalan dört günde deli gibi çalıştım. Kurumsal işler, debdebeli teklifler,
çapariz hasarlar derken ha babam de babam koşturdum. Üstüne hayal kırıklıkları, yürek çarpıntıları, uyku kaçıran kırgınlıklar bindi. Farkına varmamışım. Nasıl yorulmuşum anlatamam. Resmen pilim tükenmiş.
Sırt çantamı toplasam... Şöölee... Sakin bir yere kaçsam. Dünyanın gelmişini geçmişini boş versem. Bodoslama iç alemime dalsam. Kimseciklerle
konuşmaksızın kendi kendime kalsam.
Sonraa... Uzansam rahat bir yatağa... Bir dergiyi bırakıp öbür kitabı kapsam. "Oh yaa!.. Ne güzel çalışmamak... Arkasından dinlenmek." diye bağırsam.
Denesem, bu hayallerimi yapabilir miyim ki? Amaannn! Ne olacak, hayali bile yeter. Ne demiş şair... İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar:)
not
başlık/yahya kemal beyatlı dizesi
resimler/gibrat çizgi roman kareleri
14 Nisan 2016 Perşembe
Hayal Et Olur Elbet
Nanananoom... Feleğin kıyağı demeliyim. 35. İstanbul Film Festivali haftası, iş programım o kadar dolu görünüyordu ki... Ne yapsam diye düşünmekteydim. Yoo... Ensemi karartmadım. Karaları bağlamadım. Çocukluğumda büyükannemin anlattığı masaldaki o kadını hatırladım.
Günlerdir yollarda yürümekte olan kadın, gece olduğunda bir ormandadır. Ağaçların altında yumuşak bir yer arar. Sırtını ağacın gövdesine dayar. Oturunca yorgunluğunu ve açlığını derinden hisseder. Çantasını karıştırır. Küçücük bir elma bulur. İç çeker. Dumanı tüten bir tas çorba hayal eder. Birden önünde bir tepsi belirir. İçinde hayal ettiğinden daha leziz mis gibi çorba görünmektedir. Şaşırır. Günlerdir boğazından sıcak yemek geçmeyen kadın çorbayı şapırdata şapırdata bir solukta içiverir. Karnı doyunca çocukluğundaki yatağı hayal eder. Birden yanında tertemiz çarşaflı, pofuduk yastıklı, yumuşacık yorganlı bir yatak beliriverir. Kadın iyice şaşırır ama o kadar yorgundur ki sorgulamaz. Yorganın içine giriverir.
Masalın bundan sonrası ibretlik...
Kadın başını pofuduk yastığa koyup, sıcacık yorganın içine girdiğinde yüreğini vesvese kaplar. Der ki... "Bu yaşıma kadar felek hiç yüzüme gülmedi. Bu gece ne hayal ettiysem gerçekleşti. Yoksa bu kötü ruhların bir oyunu mu? Ya şimdi bir kurt çıkarsa... Ya o kurt beni yutarsa!!" Eveet... Sahiden bir kurt çıkar. Kadını huuup diye yutar.
Ne zaman umutsuzluğa kapılsam bu masalı aklıma getiririm.
Baktım ki İstanbul Film Festivali'nin 35. sine gitme ihtimalim yok gibi... Kötü bir şey düşünür müyüm? Hemen sahile indim. Kumsalda hem yürüdüm hem film festivaline gideceğimi hayal ettim. Dört küçük taşı dört film niyetine cebime atıverdim. Birden iş programımda değişti. Bir günüm bana kalıverdi. İstanbul'a gittim. Arka arkaya dört film seyrettim:)
13 Nisan 2016 Çarşamba
Mecburiyet
"Ben böyleyim işte."dedi. "Ben garip bir kadınım.
Benimle ahbaplık etmek isterseniz birçok şeylere tahammüle mecbur kalacaksınız."
sabahattin ali / kürk mantolu madonna
12 Nisan 2016 Salı
Gene Bir Rüya Gördüm...
Rüyamda... Hayırdır inşallah... Büyük bir dağın eteğindeki minicik kulübede yaşıyordum. Dağ o kadar kocamandı ki, kulübem dağın gölgesinde kalıyordu. Güneşin ışıkları dağın zirvesini aşamıyor, yaşadığım yeri ısıtıp aydınlatamıyordu. Yapraklar yeşeremiyor, çiçekler açamıyordu. Geceleri kurtlar uluyor, taşlar topraklar yuvarlanıyordu. Bu dağdan nasıl kurtulacağımı bilemiyordum. Her geçen gün daha fazla dehşete kapılıyordum. Dayanamadım, bir bilge kadının yanına gittim. Olanı biteni heyecanla anlattım. Kulûbeme geri dönmemi, dağdan kurtulmak için bildiğim tüm kötü sözlerle dağa seslenmemi söyledi. Böylece dağ korkacak, kulûbemden uzağa kaçacaktı. Hey! Bunu ben daha önce niye düşünmemiştim? Yüreğim sevinçle genişledi. Hemen eve döndüm. Dağın karşısına geçtim. Bildiğim kötü sözleri öfkeyle bağırarak, günlerce, haftalarca dağa söyledim. Dağ kılını kıpırdatıp bir milim bile geri çekilmedi.
Başka bir bilgeye danışmaya karar verdim. İkinci bilge kadın anlattıklarımı sabırla dinledi. Dudaklarını titretip hafifçe gülümsedi. "Koskoca dağ kötü sözlerden etkilenir mi?" dedi. Tersini yapmalıymışım. Güzel lakırdılar etmemi, hoş şarkılar söyleyip dağın yüreğine etki etmemi tavsiye etti. Haftalarca bildiğim en güzel sözlerle dağa seslendim. Şarkılar söyleyerek geri çekilmesini rica ettim. Hiçbir şey değişmedi. Dağ bir adım bile öteye gitmedi.
Yüreğimde yenilginin acısı yollandım üçüncü bilge kadına... Dedim ki, "Bir halden bilinmeze düştüm. Al bütün varımı yoğumu. Bir tavsiye ver yapayım. Dağ anlasın güneşsiz kalmanın ne yaman şey olduğunu!" Bilge kadın düşündü... düşündü... "Kötü sözle olmamış. İyi sözle olmamış. O halde dans etmelisin. Öyle dans etmelisin ki, dağı hareket ettirmelisin." dedi. Gözlerimi koca koca açtım. Bilge kadına tüm merakımla baktım. "Şimdi Kulûbene git. Sevdiğin eşyaları sırt çantana koy. Dağın karşısına geç. Gözlerini kapa. Bir adım ileri, üç adım geri giderek dağın geri çekildiğini hissedene kadar dans et. Sonra gözlerini açıp olduğun yere yeni bir kulûbe inşa et." dedi.
Eve döndüm. Sevdiğim eşyalarımı sırt çantama yükledim. Dağın karşısına geçtim. Gözlerimi kapadım. Bilge kadının söylediğini aynen uyguladım. Bir adım ileri üç adım geri dans etmeye başladım. Dans ettim. Ettim... Ettim... Gözlerimi açtım ki o ne? Dağ sahiden geri çekilmemiş mi? Nasıl sevindim anlatamam. Hemen yeni kulûbemin inşasına başladım. Artık dağın gölgesinde değildim. İnanamıyordum. Dağın gölgesinden kurtulmayı başarabilmiştim:)
Etiketler:
bilge kadın,
dağ,
güneş,
masal
9 Nisan 2016 Cumartesi
Adı HOWL Olan Filmlere Devam...
Afişinin içinden tren geçiyor diye dün gece seyrettiğim HOWL adlı film umduğum gibi çıkmadı. Hüsrana uğradığımı söylemeliyim. Howl'la ilgilenirken, başka bir HOWL adlı filmin afişine denk gelmiştim. Niye bilmiyorum, aklıma takıldı bu film. Bu gece seyredeceğim.
8 Nisan 2016 Cuma
Tren Gelir Hoş Gelir:)
İçinden tren geçen her şeyi severim. Bu filmin posterine tav oldum. Hem içinden tren geçiyor hem korku filmi... Hımm... Seyredeyim bari. Du bi:)
7 Nisan 2016 Perşembe
Ve Ölüm Ve Ağaç Ve Ben
Etiketler:
ağaç,
ben,
cemal süreya,
ölüm,
şiir
4 Nisan 2016 Pazartesi
3 Nisan 2016 Pazar
Rüyamda... Hayırdır İnşallah! Güya Bir Kuşmuşum...
Rüyamda... Hayırdır inşallah...
Güya bir kuşmuşum. Güya öyle değerli, öyle nadir
bulunan bir kuşmuşum ki, öttüğüm zaman insanları büyülüyormuşum. Benim gibi bir kuşu yakalamak çok ama çook
meşakkatliymiş. Olmaz diye bir şey yok. Mahir bir avcı beni tutuvermiş. Satmak için kafese koyuvermiş. Hey! İnanılır gibi değil! Güya alıcım da belliymiş. Çünkü benim gibi bir
kuş bulsun diye, o avcıya uzuuun zaman önce emretmiş.
Hah işte... Rüyamın bu kadarcığını sadece hissettim. Devamını
ise... Resmen bir film gibi uykumda seyrettim.
Bakın şimdi... Yakalanıp kafese konduğum an var ya... O andan sonra nasıl sus pus oluyorum anlatamam.
Avcı benim ne cins bir kuş olduğumu biliyor. Güya
hemcinslerim kafese girse dahi ötüyor. Beyhude gayret! Ben ise ne etse
ötmüyorum. Öylece uslu uslu susuyorum. Kafesi sallıyor. Gözlerimin içine bakarak öfkeli lakırtılar
ediyor. Başımı tüylerimin içine gömüyorum. Kıpırdamadan sessizce duruyorum.
Avcı vazgeçmiyor. Beni kafes içinde alıcıya götürüyor. Alıcı nasıl seviniyor anlatamam. Tatlı
tatlı gülümsüyor. Elini uzatıyor. Avucunun içinde beni kafesten çıkarıyor. Sadece onun duyacağı bir sesle, içli içli, yanık yanık ötmeye başlıyorum. Gözlerini kapatarak, ötüşümü tüm kalbiyle dinliyor. Dinliyor... Dinliyor.
Dinlerken pencereye doğru yürüyor. Hiç tereddüt etmeden beni salıveriyor. Çığlık atarak uçuyorum. Gökyüzünün mavililiklerinde
kaybolup gidiyorum.
Acaba kulağına ne söylüyorum? Aaa!.. Rüya bu! Elbette bilmiyorum:)
1 Nisan 2016 Cuma
Korku
Yağmuru seviyorum diyorsun
Yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun
Güneşi seviyorum diyorsun
Güneş açınca gölgeye kaçıyorsun
Rüzgarı seviyorum diyorsun
Rüzgar çıkınca pencereni kapatıyorsun
İşte, beni sevdiğini söylediğinde
Bunun için korkuyorum...
Anonim
29 Mart 2016 Salı
Yavaş Tren'i Beklerkene:)
Şu elinizde tutmuş olduğunuz kitap; Sıdıka 2003, Olası Lakırdılukurdular, Sıkılhan'la Diyalog Çabaları adlı başlıklar altında tam elliiki tane öykü içeriyor.
Düzeyli ilişki yaşamak isteyenler, kredi kartı mağdurları, noter tasdikli TV güzelleri, otoyol fahişeleri, sahte şeyhler, iş arayan tetikçiler, dizi ağaları, çocuklarıyla diyalog kurduklarını sanan anne babalar, hırslı ofis insanları, digital musallatlar, internet bağımlıları, kontör ve bonus manyakları, deprem unutkanları, savaş çığırtkanları... Velhasıl türlü çeşitli insan öyküleri, fazla kasmayan, araklanabilir kısa cümleler ve göz yormayan harflerle anlatılıyor.
Sadece bunları alıp gitmiyorsunuz. Yanında "Ağlama Dolabı" adlı üç öykülük hisli bir set daha veriyoruz. Kapağındaki miki resimlerine aldanıp da "Bu kitap kadın ruhuna hitap etmiyordur, içinde aşk felan yoktur" demeyiniz. Haşarı okurlarının tükenmez kalemle bıyık yapmasından endişelendiği için bilbordlara resmini koydurtmayan fakat aslında yakışıklı bir insan olan yazarın hisli ve derin cümleleri de bulunuyor.
Deneyiniz, memnun kalacaksınız.
Atilla Atalay/Ağlama Dolabı
25 Mart 2016 Cuma
Şşşth Kimse Duymasın - 23 -
Tarkan şarkı söylüyor.
Artık tedavülden kalkmış ölümsüz sevdalardan söz ediyor.
Dikkatimi çalmasın diye odanın ışığını söndürüyorum.
Düşle gerçek, hayalle fantezi birbirine karışıyor.
Odada ince bir efkâr kol geziyor.
Gözlerim bulutlanıyor.
Bir damla yanağımdan kayıveriyor.
Heyy!
Hoşuma gidiyor.
Gerçekten...
Bir damla yanağımdan kayıveriyor.
Heyy!
Hoşuma gidiyor.
Gerçekten...
19 Mart 2016 Cumartesi
Hayat
Detaylar üzerinde çok yoğun çalıştığında tamamının ne hakkında olduğunu unutuyorsun.
not
resim-trionfo della morte/ressamı belirsiz
cümle-palermo'da yüzleşme adlı filmden
9 Mart 2016 Çarşamba
Bir Salkım Söğüde Su Verir Gibi
Bu akşam iki şairin, Ahmet Arif ve Ahmet Telli'nin şiirlerinin menzilinde dolanmaya hazırlanıyorum. İki şairin seçtiğim güzel dizelerinin bazılarını bir araya getirerek yeni bir şiir yazmaya çalışacağım.
Şairleri kıskandığım doğrudur. Fakat yeminle kıskandığım için iki şairin dizelerinin peşinde değilim. Son zamanlarda yazı yazmaya mesafeli durduğumu fark ediyorum. Bu antremanın yazma arzumu canlandıracağını, tazelik getireceğini, alışkanlıklarımı silkeleyeceğini, düşüncelerimi yenileyeceğini, yeni heyecanlar sunacağını hayal ediyorum.
Peki niye bu iki şair? Tamamen rastlantı. Şairleri numaraladım. Aklımdan iki sayı tuttum. Baktım biri Ahmet Arif , diğeri Ahmet Telli. İtiraf etmeliyim ki, memleketimin bu iki nadide şairi mütemadiyen okuduğum şairlerden değildi. Gülümsedim. Vardır bir hikmeti, dedim. Hasretinden Prangalar Eskittim adlı şiir kitabıyla, önce Ahmet Arif'in dizelerine dalmaya karar verdim.
Du bakalım...
not- başlık ahmet arif dizesidir.
7 Mart 2016 Pazartesi
İs-mail
"Herkesin bir maili var,
oysa benim sevgilimin adı İsmail;
benim is-mail'im hiç değilse sanal değil!"
Küçük İskender/ Lucifer'in Bisikleti
İstakoz
Geçen yılki Filmekimi'nin en favori filmlerinden biri olduğu halde bilet bulamadığım için seyredemediğim, yönetmen Yorgos Lanthimos'un The Lobster (İstakoz) adlı filmini az sonra seyredeceğim. Yönetmenin ilk seyrettiğim filmi Dogtooth (Köpekdişi) idi. Resmen sallayıp silkelemiş, duvara çivilemişti beni. Gene aynı vaziyet alacağıma eminim. Alıştırma niyetiyle filmin afişinden giriş yapayım istedim. Afişi uzun uzun seyrettim. Beden yok. Görünen sadece endişeli yüzler, parmakları aralanmış eller... Tuhaf şey! Afiştekiler sanki istakozu andırıyor.
Yemek programlarında ballandıra ballandıra anlatılan, lezzeti kaçmasın diye canlı canlı kaynar suya atılan, canlı canlı ızgara edilen istakoz pişirme yöntemleri aklıma geldi. Kaynar suya atılan istakozların nasıl çığlık attıklarını, bu çığlığı duyup sinirleri bozulmasın diye önce baş tarafından suya soktuklarını, kaynar suya atmadan önce çırpınmasınlar diye bacaklarını soparlarla bağladıklarını rahatlıkla anlatan insanları düşündüm. Ne feci!.. Afişteki oyuncuların yüzlerindeki üzüntüye, endişeye ve ellerine tekrar baktım. İstakoz!
1 Mart 2016 Salı
Kör Gibi Değil Mi? Tıpkı Kör Gibi...
Esra, zaten durmaz oturmaz biriydi. Üniversitenin 2. yılı için Erasmus bursuyla Almanya'ya gittiğinden beri resmen bünyesini evliya çelebiye akort etti. Amsterdam senin Berlin benim, Münih senin Paris benim, Prag senin Brüksel benim... Tek başına dolaşıp duruyor. Kör deyince, ellerini uzatıp yavaş yavaş hareket eden, dilenen, gördüğümüzde halimize şükretmemiz istenen, korkulu, güvensiz insan tipi algısıyla büyüdüğümüz için, Esra gibi körler pek çok insanı elbette şaşırtıyor.
Esra'ya
"İnan doğuştan kör olduğunu bilmesem, kör olduğuna asla inanmam. Hiç kör gibi değilsin." diyen
biri olmadım. Onun kör olduğunu biliyorum. Hatta üzerine basa basa tıpkı kör gibi diyorum. Çünkü diğer yetileriyle dünyanın her yerinde cirit atacağına tüm yüreğimle inanıyorum.
Hayat dünyanın en gelişmiş ülkelerinde dahi körlere göre düzenlenmediği için, pek çok zorlukla karşılaşıyor. Esra hayallerinin peşinde koşan şahane biri. Zorlukları azimle, bilgelikle aşıyor. Hayat, çoğunluğu değil herkesi düşünerek düzenlenmeli... Esra'nın yılmadan yaşamın bizatihi içinde olması, daha güzel bir dünya için umudumu kabartıyor. Yolun açık olsun Esra:)
28 Şubat 2016 Pazar
Unuttum
Bu yıl !f İstanbul Bağımsız Film Festivali'ne gidemedim.
Öyle işte.
Az önce Birhan Keskin'in son kitabı "fakir kene"'nin ilk cümlelerinde dolandım durdum.
"Buraya silkintiotu koydum. Kırk dert bir arada canına yandığım, kırkına birden deva olsun." diyor.
Aslında başka bir şey söylecektim.
Neydi ki?
Unuttum
27 Şubat 2016 Cumartesi
Şşşth! Kimse Duymasın!.. - 14 -
Yoo...
Vapur beklemiyorum
Rüzgarın dinmesini
Mevsimin geçmesini
Çiçeklerin açmasını beklemiyorum.
Ben...
Deniz kenarında oturdum
Yavaş Tren'in gelmesini bekliyorum.
Gerçekten...
13 Şubat 2016 Cumartesi
Bilmemek Değil, Öğrenmemek Ayıp Bizim Köyde...
Yüz yüze hiç gelmedik. İlk kez telefonda konuşuyoruz. Sesinin nasıl hoş tınısı var anlatamam. Kelimeler ahizeden kulağıma geldikçe ıpılık esinti geçiriyor. Psikoloji bölümünde okuduğunu, geçen dönem romantik müzik dersi aldığını, derste baleyi de işlediklerini, hocasının baleyi kendisine anlatabildiği kadarını anlattığını, hatta bazı hareketleri gösterdiğini, öyle olunca acaba bale betimlenebilir mi, kör biri olarak tek başına bale seyredebilir miyim diye düşünmeye başladığını çıtır çıtır bi nefeste anlattı. Benim gibi dambur dumbur değil... Nasıl desem? Böyle... Tane tane... Akıcı... Ve isteğine hemen "tamam" dediğime göre, fena halde ikna edici konuşuyor.
Hocasıyla betimleme yapılabilecek baleyi de seçmişler. Adolphe Adam'ın Giselle adlı balesiymiş. Sesli Betimleme Derneği'ne yazmış. Maalesef işleri yoğunmuş. Bu bireysel bir talep olduğu için, böyle bir talebe ayıracakları vakit de insan da yokmuş. Esra benden bahsetmiş. Esra'yla sinemaya giderdik. Burada anlatmıştım. Kafa kafaya verirdik. Filmleri fısıltıyla betimlerdim. Esra Erasmus bursuyla Almanya'ya gitti. Mektuplaşıyoruz şimdi. Esra, baleyi benim betimleyebileceğimi söylemiş. "Yapar mısınız?" dedi.
Durur muyum? Hiç ikiletmedim. Heyecanla cevapladım. "Betimlerim tabii. Ne olacak ki? Memnuniyetle yaparım." dedim. Adı Bahar... Kendisini henüz görmedim. Ve fakat adının güzelliğini sesinde taşıdığına kefilim. Hafifçe öksürdü. "Jizel balesinin linkini göndereyim. İsterseniz izleyin fikriniz olsun. Öyle konuşalım." dedi. Ne olacaktı ki? Filmleri nasıl betimleyerek anlatıyorsam, Bahar'ın istediği baleyi de betimleyiverirdim.
Yooo... Sakın vazgeçtiğimi sanmayın. Kollarımı sıvadım. Çalışmaya başladım. Bahar'la güçlerimizi birleştireceğiz. Bale betimlemeyi becereceğiz:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)