28 Mayıs 2011 Cumartesi

Durma Öyle Hacı... Bi Speyşıl Efekt Yap... Diyceem Bi Aksiyon Olsun.

Bazen içimdeki ses bitince, yani biri “koşmayı bırak” deyince içimden, susunca… İçmelere, kaybolmalara giderdim eskiden. Doğrusu güzel de kaybolurdum hani; kendim de dahil hiç kimse beni beş on gün bulamazdı. Herkesçe bilinir ki, sonra bulduğun gene kendin olursun. Gelgelelim, aradaki kaçma kovalamaca sürecinin gerçekten gizemli ve tehlikeli bir güzelliğinin olduğunu düşünürdüm... 
 


Stefan Hawking'e göre, insanoğlu olarak saldırgan bir ırkız biz mesela.  Hatta bu gezegeni bitirip başka gezegenlere açılmak gibi planlarımız var. Schrödinger'in kedisi'nden İsrafil'in borusuna, yani kuantum fiziğinden dört kitap kırk peygamber indinde kadim bilimlere, iyiliği ve kötülüğü düşünürüm. Hepimiz ölecek miyiz?  Evet öleceğiz.  Gerçi ben gibi arada bir gidip gelenler oluyor ama son tahlilde "kalanlar" olarak biz, kötülükle uzlaştığımız için mi direnip kalabiliyoruz? Sahiden kötü müyüz peki?



Kimsenin hayata dair hiçbir şeyi bilemeyeceğini düşündüm sonra... Bu gezegen var oldu olalı çocukların gördüğü zulmü, kız diye toprağa gömülenlerden başlayıp savaşta kaybolanları, organ ticareti için kaçırılanları, hısım akrabanın eziyetine uğrayanları, yoksulluktan bir harf öğrenemeyenleri, her türden bunca obezitenin gölgesinde aç ölenleri... düşündüm... O an için kendimi üç ordan, iki de önceden vardı, toplam beş kez yalnız hissettim. 
 


Sahildeki bankta oturdum. Sanıyorum denizin tek müşterisiydim. Rüzgâr keşişlemeden üç ile beş şiddetinde esiyor, uzaklarda bir salın üzerine üslenmiş kuş korosu aklımdan geçen suzinak şarkıya eşlik ediyordu. Pek efsunlu, insana huzur veren bir görüntüydü. Öyle ki, olur da ölürkene gözümün önünden bi film şeridi geçerse, filmin "mesut dakikalar, haz veren lahzalar" bölümünde bulunsun istedim. Oysa şu lanet olası hayata rozetimi ve silahımı teslim edeli çok oluyordu. Öyle fazla derdim olmazdı yani. Gidene yaban mersinli donut yiyip sert bir kahve içerek bakardım. "Hoop" diye gidiverdi O. Gittiydi işte... Sonra bir süreliğine öldüydüm ben. Her yer hepten sessiz.  Durdum, kuma çekilmiş bir kayığın karına gömdüm kendimi ben, öylece seyrettim. Çok ıssız buralar şimdi, hayat böyle artık; kişi başına bir yalnız düşüyor.



NOT:
1. paragraf Mecnun Kuleleri- Negzel Pembe adlı öykünün bazı cümleleri
2. diğer paragraflar Mecnun Kuleleri- Viran, Civciv Kutusu- Saklambaç ve Kişi Başına Bir Yalnız adlı öykülerinden alıntıladığım bazı Atilla Atalay cümleleriyle, Cennetteki Yabancılar çizgi roman karelerini eşleştirdim. Ortaya böyle bir yazı çıktı. Madem kişi başına bir yalnız düşüyor. Şu mübarek cumartesi günü... Maksat aksiyon olsun yani... Bilmem anlatabildim mi? Bi speyşıl efekt artık sen yapıver bari...





6 yorum:

  1. İnsanoğlu vahşidir. Tarihin ilk kavgasında, ilk cnayetinde kardeşler habil kabil kavga etmiş kadeş ölmüştür. Neandertelleri biizm soyumuz ispanyada bir mağarada toplu katliama uğratıp neslin kökünü kurutmuştur. Zalimdir İnsan hem de çok...

    YanıtlaSil
  2. ah hayal kahvem sosyal içerikli,edebi bilgi yüklü bu yazın çok güzeldi..atilla atay ın bloğunu da izliyorum zaman zaman..bileğine yüreğine sağlık iyi ki senin gibi yazmaya doyamayanlar var..:)) benimde okumaya doyamadığım gibi...:))

    YanıtlaSil
  3. Selam Bolat,
    Çok haklısınız maalesef. Zalimliğin sonu gelecek elbet:)

    YanıtlaSil
  4. Selam CWRM,
    Beğenmenize sevindim. Atilla Atalay kitapları arasında Kalbin Böcüü benim en sevdiğim kitabı.
    Onunla başlamanızı acizane öneririm:)

    YanıtlaSil
  5. ay çok özürrrr...atilla beyin adını eksik yazmışım..:))

    YanıtlaSil
  6. Hey, siz yazmasaydınız farkında olmayacaktım Rosemary inanın:)

    YanıtlaSil