30 Mayıs 2011 Pazartesi

Hayırdır İnşallah!


Hep söylerim. Öğrenim hayatım boyunca en kötü dersim Tarih’ti. İkmale  bile kaldım Tarih’ten  yani öyle söyleyeyim. Tarih derslerinde ellerimi yanaklarıma dayar, camdan dışarıya aylak avere bakar, mütemadiyen zaman hızla geçsin, içinde yaşadığım an  tarih olsun diye hayal ederdim. Şimdi tarih öğretmenlerime laf etmeyeyim. Kusur bendeydi elbet, ne bileyim? Neyse… “Öyle bir geçer zaman ki” der gibi zaman geççttii gitti. Hayallerim gerçek, benim öğrencilik günlerim tarih oldu sahiden. İyi ama... Şimdi...  Ben var ya ben… İnanılacak gibi değil. Ben son zamanlarda tarihçilerin izini sürer oldum. Önce Reşat Ekrem Koçu kitaplarına bittim. Resmen bittim. Her bir kitabı uçurdu beni diyebilirim. Ara sıra elime alıp birkaç bölüm okumazsam kendimi  eksik  hissederim. Şimdilerde Evliya Çelebi’ye merak sardım. Evliya Çelebi'nin nükteli anlatımıyla gezdiği coğrafyaların tarihini öğrenmek için büyük bir arzu duyuyorum. Kararlıyım. Kısmetse, bu yaz üzerinde iyice çalışacağım. Son aylarda ise Cemal Kafadar nereye ben oraya desem bilmiyorum abartmış olur muyum? Şimdi diyeceksin ki “Koskoca profesörün Harvard Üniversitesi Ortadoğu Tarihi Bölümündeki derslerine giriyorum diyerek komik olma sakın! Ancak rüyanda görürsün!” Gerçekten bu düşünce aklından geçti mi senin? Geçti değil mi? Dedin ki “Gene hayaller aleminde… Gene uyanıkken rüya görmekte.”  Çok fenasın! Doğru... Hayal kurmayı seven ve rüyasını keyfine göre akort edebilen bir bünyeye sahibim. Sadece uyurken rüya görmem üstelik, canım isterse uyanıkken de görebilirim. Sakın bir şey söyleme. Şu fani dünyadaki tek yeteneğim.


Bak şimdi… “Tarihçi, ele aldığı kişilerin zamanlarının büyük bir kısmını uyuyarak geçirdiklerini, uyurken de rüya gördüklerini gözden kaçırma tehlikesi altındadır. “ diye bir söz varmış Tarih literatüründe.  Cemal Kafadar rüyaları ciddiye almak istediğini söylüyor. Arkasından ekliyor: "İllâ uyku halinde olmak gerekmiyor. Uykuda değilken de, bilincin, iradenin dışında bir ses, bir görüntü, bir fikir tecelli ediyor, bir keşif vuku buluyor. Bunun  gibi bir sürü ara kademe var.” Nasıl ama? Haydi benim gibi merakı iştahlı fakat bilgisi kıt birinin sözüne ehemmiyet etmiyorsun. Eh, ne diyebilirim. Çok  haklısın. Amaaa koskoca profesör yanlış söyleyecek değil ya! Kimbilir kaç kitap yutmuş, kaç araştırma yapmış da böyle bir kanaate varmış öyle değil mi?  Ne diyor biliyor musun? “Uykuda zihnimiz bir şekilde çalışıyor, bir iş yapıyor; onu ciddiye almak lazım.” (hımm..bunu söylerken gülüyormuş) Mesela açın rüyasıyla tokun rüyası, kadının rüyasıyla erkeğin rüyası aynı şey değilmiş ve aynı şekilde yorumlanmazmış. Zamane bilim insanları Freud'un mesela rüya teorileri,  rüyaların psikanalize tâbi tutulması, psikanalizle kişinin ailesiyle, çocukluğuyla, çevresiyle ilişkisi irdelenebilmeye yarayan bir aracı gibi düşünülüyor. Ve rüyaları psikanalitik bağlam dışında pek ciddiye almıyorlar. Oysa kadim tâbir sistemlerinde rüya başka bir âlem ya da âlemlerle ilgili oluyor diyor Cemal Kafadar.  Dolayısıyla rüya hakkında metafizik ve ontolojik tartışmalar olduğunu söylüyor. 

 
Gene Yücel Göktürk ve Ulaş Özdemir’in Cemal Kafadar’la yaptıkları  hoş sohbet bir yazı elimin altındaydı. Çok önce denk geldiğim bir derginin sayfalarıydı ve ne yalan söyleyeyim kana kana okumuştum. Cemal Kafadar affetsin beni, işime gelenler  aklımda kalmış ne yazık ki…  Aslında daha ne  muhabbetler vardı anlatamam. “Rüya gibi her hatıra, her yaşantı bana…” şarkı sözleri üzerine  ya da ne bileyim Osmanlı’nın kuruluşuyla ilgili rüya muhabbetleri vardı mesela. Hani Osman Gazi, şeyh Ede Balı’nın evinde misafir oluyor. Şeyhinin evinde gece uykudayken bir rüya görüyor.  Rüyasında ay doğuyor, geliyor, Osman Gazi'nin göğsüne giriyor. Oradan bir ulu çınar doğuyor ve yükseliyor hani… Şeyh Ede Balı bu rüyayı  Osman Gazi’ye ve soyuna dünya saltanatının müjdelendiği şeklinde yorumluyor ve Osmanlı İmparatorluğu’nun başlangıcı  böyle oluyor diye anlatılır ya duymuşsundur illa ki. Aslında Roma imparatorluğuyla ilgili de böyle bir rüya hikayesi varmış biliyor musun? Sonra Osmanlı’nın en rüya seven sultanı III. Murat'mış mesela… Cemal Kafadar III. Murat’la ilgili ne rüyalar anlatıyordu anlatamam sana… İyi ama neden bunlar okul derslerinde anlatılmıyor?  Neyse… Yazdıkça yazıyorum. Keseyim bence burda… Dalmayayım daha fazla... En son gene bu yazıda okuduğum  ve akıl defterime not ettiğim şu dizelerle son vereyim bari yazıma… Biraz karamsarca olacak ama... Ne bileyim? Bunu not etmişim. Hayırdır inşallah! “Rüya bütün çektiğimiz… Rüya kahrım, rüya zindan… Nasıl da yılları buldu… Bir mısra dolu maceram..”


4 yorum:

  1. EFendim, bendeniz yine geldi.:)
    Öncelikle siz lise sıralarında dışarıyı baygın baygın izlerken bendeniz, hani sınıfın matematik dehaları vardır ya kendilerini paralar sorulara cevap vereceğim diye işte aynen öyle parmağım havada gezerdim. Ezbercilerden değildi bizim Tarih Hocası. Tam tersi, neden sonuç ilişkileri üzerinde durur, tarih kitabının satır aralarında gezmeye zorlardı herkesi. İş ayrıntılara ve neden sonuç ilişkilerine ve tarihin bilim katmanına gelince.. Bendeniz de coşardım. Çünkü tarih her daim ilgimi çekmişti. Sonraları bu, Siyasi Tarihe, Antrolopojiye, Arkeolojiye kadar uzandı. Yani lise yıllarında yatmadım. Yatmadığım gibi, hocayı bile sinir edecek boyutlara varmıştı merakım.:))
    Şu anda, elimin altında Herodotos'untarihi var; okuyorum yeniden. Edebalinin rüyası demişsin ya, ufak ufak aldığım notlar arasında bir not var ki, dipnot olarak Edebali rüyası ile aynı diyor o dipnotta.:) Medlerin son İmparatoru Astyates'in kızından çıkan bir asma dalı tüm Asyayı kaplıyordu. Astyates'in kızı Mandane de bir Pres soylusu (daha doğrusu toprak lordu ) ile evliydi. Mandande'nin ilk çocuğunun adı da Pers İmparatorluğunun kurucusu : Kyros (Kurus)'tu. Bundan sonrası daha ilginç, çünkü Musa'nın Mısırdaki durumu ile benzeşiyor anlatı. Astyates, bu rüyasını yorumlattığında aldığı ıcevap üzerine çocuğu öldürtmek istiyor ve en yakın adamına talimat veriyor. Bu soylu çocuk katili olmamak için işi Astyates'in çobanına havale ediyor. Çobanın tam o sırada ölü doğum yapan eşi izin vermiyor bunlara. Sonra anlatı devam edip gidiyor.:) Cemal Hocama saygıda kusur etmek istemem ama bu topraklarda bu tür anlatılar isim ve mekan ve zaman değişikliği ile sürer gider.Yani, o rüyaya pek güvenmeyin bence.:))

    YanıtlaSil
  2. Selam Avram,
    Yorumunuz için teşekkür ediyorum. Büyük bir ilgiyle yazınızı okurken, ilgi dağınıklığı sorunum olduğu için Herodotos adını gördüğüm anda koptum yazınızdan... Aklıma bilin bakalım kim geldi? Bir vakitler Ekmek Teknesi diye bir dizi vardı hatırlar mısınız? İşte o dizi filmde Hasan Kaçan'ın Heredot Cevdet tiplemesi vardı. "selam kahve milleti insanları" diye başlardı anlatmaya.. Sonra "yaklaşın bakalım yamacıma" derdi. akabinde ve detayında derdi mesela:) Hemen kapmıştım bu sözünü:) Hey! Durun bakayım sanki ben evvel zaman içinde bir yazı yazmıştım:))

    Vay canına sayın seyirciler 2009 da yazdığım bir yazı:)) Tarih olmuş!

    http://hayalkahvem.blogspot.com/2009/03/gul-ile-bulbulun-ask.html

    Ne diyorduk? İlgim dağıldı:)

    YanıtlaSil
  3. Merhaba, sabahın bu erken saatinde güzel bir yazı ile güne başlamak ne güzel oldu.
    Ben de fen -matematik öğrencisi olarak tarihe çok da ilgili değildim ama olayları kendime göre bir sistematiğe oturtmuştum.Yani bir hatırlama mekanizması kurmuştum kafamda.Öyle geçmiştim derslerden :) Sonra o metodu hep kullandım bütün hayatım boyunca.
    Ama birkaç yıldır ben de tarihle ilgili kitaplar okumaya başladım.İlginç.
    Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesini tarih değil de bir gezi kitabı gibi algılayarak :) çok önceden okumuştum.Geçenlerde de "Ya bunu hakkıyla bir daha okumak gerekli "diye düşünmüştüm.Senin yazın bir daha hatırlattı bu düşüncemi :)
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  4. Selam Okur Yazar Nane Şekeri, Evliya Çelebi inanılmaz bir derya.. 400. doğum yılı bu yıl..
    Çok okuyup çok konuşmalıyız:)

    YanıtlaSil