15 Ekim 2012 Pazartesi

Keşke - 4 - Meltem Gürle Keşke Sadece Deneme Yazmasa, Öykü De Yazsa.


Meltem Gürle'nin Birgün Gazetesi'ndeki köşe yazılarının tam bir müptelasıyım. Onunla tanışmıyorum. Sadece Boğaziçi Üniversitesi'nde hoca olduğunu biliyorum. Derslerine girmemiş Boğaziçili öğrencilere sadece üzülmekle kalmıyor, feci şekilde acıyorum. Çünkü ben var ya... Her yazısını okuduktan sonra, Meltem Gürle'yle aynı coğrafyada ve aynı zaman diliminde yaşadığım için kendimi çok mutlu hissediyorum.  Sonra diyorum ki kendi kendime: "Meltem Gürle sadece deneme yazmasa, öykü kitabı da olsa keşke."


"Hayat dediğimiz şey, zaten böyle bir ip cambazlığı değil midir? Biz de ipten ipe, halkadan halkaya kendimizi atıp dururuz. Bilincin ağırlığı sırtımızda. Herkes bir gün düşer tabii. Ama bazıları gökyüzüne asılmış o salıncağın üzerinde daha uzun kalır. Düşmemeye çalışmanın o korkunç “şimdi”sinde salınarak.  Tek tesellimiz şudur: Karşımızdaki cambaz sevdiğimiz biridir. Yıllardır yüzüne baktığımız, elini tuttuğumuz, acılar gibi sevinçleri de paylaştığımız biridir. Trapezin ipini bırakıp boşluğa doğru fırladığımızda, arkamızdan atılıp bizi havada yakalayacaktır. Elleri bileklerimizi kavrayacak ve bizi başka bir ipe başka bir halkaya taşıyacaktır.  Orada durup nefeslenelim diye. Şimdilik."




"Malatya’da komşularını yakmaya kalkanların yüreğinde cehennem korkusu var mıdır bilmem. Ama onlara Pir Sultan Abdal’ın bu sözlerini hatırlatmak isterim. 

Pir Sultan Abdal’ım sözlerim haktır
Hakk diyen kullardan hiç şüphem yoktur
Cehennemde ateş olmaz nar yoktur
Herkes ateşini bile götürür

Cehennem tam da böyle bir şeydir. Kötülükle beslenen bir ağız, kardeşlerin birbirine ihaneti ile büyüyen bir ateştir o. Ve burada hemen yanı başımızdadır."



"Hayatta ne çok şeyin biz fark etmeden kendiliğinden olup bittiğini düşündüm. Kimi felaketler gerçekleşmeden dağılıp yok olduğu gibi, bazı güzellikler de biz onları göremeden önümüzden geçip gidiyorlardı.

Senelerce yan sokakta oturup hiç tanışmadan yaşadığımız insanlar. Bunların arasında tanışsak belki çok seveceğimiz bazıları. Okulda aynı sıraları paylaşıp hiç yüz vermediklerimiz. Bir nedenle dikkatimizden kaçanlar. Belki de başka bir yöne baktığımız için görmediklerimiz.

Biz onları yakalayıp tutamadan yok olup giden olasılıklar. Hepsi küçücük detaylara gömülü. Çoğu kaçırılmış olan. Binilmemiş bir otobüste, girilememiş bir derste, gidilmemiş bir arkadaş toplantısında bizi uzun uzun beklemiş, sonra solup gitmiş fırsatlar.

Ya da dibimize kadar gelip bize dokunmadan geçmiş felaketler. Uzun sürmüş ama sonunda atlatılmış bir hastalık. Biz geçtikten hemen sonra düşen bir tuğla, çatıdan sarkan bir buz parçası ya da çürüyüp içi boşalmış bir ağaç dalı. Anlık kararlarda gizlenen kurtuluşlar. “O sabah işe gitmedim”ler, “bunların olacağını nereden bilebilirdim”ler, “aslında uçağı kaçırdığıma üzülmüştüm”ler...

Tesadüfler, tesadüfler, tesadüfler...


3 yorum:

  1. tanıştırdığın çok iyi oldu.ben de çok sevdim meltem hanımı.bir kaç yazısını okudum kısa zamanda ve yazım dilini çok beğendim.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba. Malesef ben çok geç kalmışım Meltem Gürle ile tanışmak için Daha geçen hafta duydum adını ve Kırmızı Kazak isimli yeni kitabını okudum hatta az önce de bloga yazdım:)

    YanıtlaSil