30 Nisan 2012 Pazartesi

Hayatımızı Nelere Rağmen Ve Nasıl İnşa Ediyoruz?

 

Bak ne diyorum!  Eğer dinlemek istersen, azıcık dertleşmek istiyorum. Yok… Bak… Açık açık itiraf edeceğim. Ben ilkin anlatacağım yazıyı  resmen Rüya Tabirleri diye okumuştum biliyor musun? Gerçekten… Eğer Riya Tabirleri diye okusaydım. İlgilenir miydim? İnan bilmiyorum.  Gene konuya tersinden başladım değil mi? Heyecanlıyım da biraz... Ne olur kusuruma bakma benim. Bildiğim aylardan Nisan, günlerden Pazartesi...  Haftanın ilk iş günü ya… Bu sabah nasıl  işim başımdan aşkındı anlatamam.  Sanal alemde bir ara,  Riya Tabirleri’ne denk geldim.  Ayakta bile rüya görmeye meyilli bünyem dürttü beni.  Merak ettim.  Riyayı rüya diye anlayınca ne yazıyor diye okumak amacıyla işe az biraz ara verdim.  Okumaya başladım.  “Riya Tabirleri sitesi, yeryüzünde adalet diye bir derdi olanlar için kuruldu. Olmayanın başına da bu derdi sarmak için.” Hoppala! Ne diyordu Allah aşkına… Rüya tabiriyle  adaletin ne ilgisi vardı? Okumaya kaldığım yerden merakla devam ettim. “İnsanlığın dörtte birinin gözden çıkarıldığı, öbür dörtte birinin  ağır, pis ya da sıkıcı işleri yaptırmak üzere kenarda bulundurulduğu, yüzde beşin, aklına esen her şeyi alsa, yese içse tüketemeyeceği servetini daha da çoğaltmak için türlü dalavera çevirdiği, çoğunluğun, başkaldırmak yerine zalimin zorbanın artığından pay almaya çabaladığı, feci bir dünyada yaşıyoruz. Bazılarımız farkında bile değil; onun gezip dolaştığı yerlerden “ötekiler” görünmüyor. Çoğumuz farkındayız; “ben”liğimize öylesine sarılmışız ki, başkalarına sarılmaya elimiz kolumuz halimiz kalmamış. Bugünün hayatı, riya üzerine kurulu. Tabirlerini burada bulacaksınız.” Bu cümleler sarstı beni. Vicdanımı kışkırtı anlatabiliyor muyum? Şaşırmış kalmıştım. Sanırım gene ayakta rüya görüyordum. Bu bir uyarı olmalıydı bana… Bu uyarıyı yapan beni çok iyi tanıyordu. Çünkü yazısına şöyle devam ediyordu. “Siftahı, içerik bakımından da, teknik olarak da biraz tuhaf bir filmle yapalım.” Demek bu uyarıyı yapan kişi sinemayı sevdiğimi biliyordu. Sanıyorum bana şöyle bir şey söylemek istiyordu... “Yiyiyorsun… İçiyorsun… Tüketiyorsun… Tüketiyorsun… Sen bu hayatı yaşarken, dünyayı sadece kendi çevrenden ibaret zannediyorsun.  Hayatın anlamını azıcık düşünmek istesen, kurulu düzen rahat vermiyor zaten. Sen mışıl mışıl uyumana devam ediyorsun. Bak, önüne kadar geldi film. Haydi, biraz gayret et... Hayatının nelere rağmen inşa edildiğini bu filmde seyrediver bari bi zahmet.” Nasıl utandım anlatamam. Hemen önümdeki poliçeleri yana ittim. Bilgisayarımı önüme çektim.  Tasarım, hammaliye ve  metinin Ümit Kıvanç’a ait olduğunu öğrendiğim 16 Ton Vicdan ve Serbest Piyasaya Dair Bir Film’i ibretle seyrettim. Sonra işe döndüm. Sözümü fazla uzatmak niyetinde değilim. Ama bu yazımı şöyle bitirmeliyim. Tüm haksızlıklara, vicdansızlıklara rağmen bu dünya halen dönmeye devam ediyorsa Ümit Kıvanç gibi insanların sayesindedir. Eminim.

 Filmi buraya tıklayarak izleyebilirsin


 NOT:Fotoğraf Lewis W. Hine'a aittir. 

 

 04.07.2011

2 yorum:

  1. pc izin vermedi izlememe. :( oğlan gelsin inşallah, bir format atsın . ondan sonra izleyeyim unutmazsam.(

    YanıtlaSil