5 Nisan 2012 Perşembe

Yemek Yemenin Mutlulukla Bir İlgisi Olmalı.


Dün İstanbul'da günüm pek verimli geçmedi ne yalan söyleyeyim... Artık gizlimiz saklımız yok ki seninle, neyi gizleyeyim? Sabah erken çıkmıştım evden. Kahvaltı yapmamıştım. Sadece bir bardak portakal suyu içmiştim. Yaptığım görüşmeden sonra canım o kadar sıkılmıştı ki yemeği aklımın ucundan bile geçirmemiştim. Alışıktım aslında... Kendilerine insan diyen fakat insanlıktan nasibini almamış bazı yaratıklardan her an her şey beklenirdi nasılsa. Yapmışlardı yapacaklarını işte. Bütün emeklerimi heba etmişlerdi gene. Bunu farkettiğim anda toplantıya nasıl dayandığımı bir Allah biliyor bir ben. Bir ara yaslandım arkama... İçimden ama içimin dayanabildiği en yüksek sesle "toplantı bir an önce bitse," diye dua ettim. Çene balatalarım talimliydi esasında... Böyle münasebetsizlik yapanlara öyle bir girşirdim ki girişmesine, nedense anlayamadığım bir hanımlık çökmüştü üstüme. İyi huylu hanım olma hususunda yıllardır hiç bu kadar ileri gitmemiştim. Biraz daha sabır edersem sonu kabirde biteceğini anladığım anda çiviye oturmuşcasına fırladım sandalyemden. Yüksek müsaadeleriyle ayrılmak için izin istedim. Bu ben miydim Allahaşkına? Halen hangi nezaketin derdindeydim? Neden hem yaptıkları densizliği hem de kendi suratlarına benzeyen koca kapılarını çarpıp çıkmamıştım ki dışarıya... Bu neyin kibarlığıydı? Olsa olsa kibarlık budalalığı olabilirdi anca. Toplantıdan çıkıp da serin ilkbahar rüzgarını suratıma şamar gibi yiyince kızgınlığım  iyice arttı.  O sinirle arabama bindim. Hışımla araba kullanmaya başladım. En kısa yoldan otobana daldım. Müziği açtım. Asabım çok bozuktu. Biliyordum. Aslında otobanda değil kendi ruh halimin karanlık sokaklarında araba kullanıyordum. Göz açıp kapayana kadar bizim şehre varmıştım çoktan. 


İzmit'teki işlerime aynı suskunlukla devam ettim. Canım bir şey yapmak istemiyordu. Ofise hiç gitmedim. Bir ara aniden silkelendim. Neden acaba bu kadar mutsuz hissediyordum ki kendimi? İş hali ya da insanlık hali... Gün verimsiz geçmişti... Birşeyler ters gitmişti... Eee! Ne olacak ki... Hiç mi görmedim, yaşamadım böyle çapariz halleri? Beterlerini yaşamışımdır... Hatırlamıyorum şimdi... Sildim hafızamdan gitti... Bugün bir kapı kapanır... Yarın başka kapı açılır... Felsefemiz bu değil mi? Sağlık olsun illa ki! Tamam bunları düşünüyordum düşünmesine ama hala mutsuzdum... Kendimi bir türlü çözemediğim çok bilinmeyenli denklem gibi hissediyordum ki, o ara telefon çaldı... Benim kardeş... Nerde olduğumu sordu... İzmit'te olduğumu söyledim. "Hemen bize gel abla"dedi. Cuma günü bir seyahate çıkacağımı biliyor... Görüşemiyeceğiz bir kaç gün. "Çok özlerim sonra son bir görüşelim," dedi... Kıyamadım. "Tamam," dedim. Aaaa! Saat akşamın altısı olmuş... İyi de bu saate kadar ben hiç yemek yemedim ki. Anladım işte.. Mutsuzluğumun buldum nedenini... Açtım.. Aç... Kurt gibi açtım hem de... Birden ellerim titremeye başlamadı mı açlığımı hissedince... Dün gece nasıl güzel zeytinyağlı yemekler yapmıştım anlatamam... Döktürmüştüm inan ki... Oyy! Aklım evde kaldı şimdi... Kardeşin kapı zilini parmağımı kaldırmadan çaldım. Kapıyı açmasıyla ayakkabılarımı fırlattığım gibi selam melam vermeden hemen mutfağa daldım. İster inan ister inanma çantamı bile mutfak kapısının girişine atmışım. Öyle bir hışımla girince korktu tabii benim kardeş. "Hayrola abla?" dedi. Cevap vermedim. Sadece "Yemeeeek...Yemeeekkk!" diye inledim. Yüzüme hicranlı hicranlı baktı... "Az önce kalktık sofradan. Bütün yemekler bitti." dedi. Öyle bir "Neeeee!" demişim ki yer gök sesimden inledi. İçimin bir kısmından gelen kahkalarla mı güleyim yoksa kardeşimin yüzünü gözünü mü tırmalayayım bir an bilemedim. Dişlerimi sıktım. Ellerimi yumruk yaptım. Boğazıma kadar gelen öfkemi tuttum. Gözüm kimseyi görmüyordu inan ki. Delirmiş gibiydim. "Dur dünden kalma biraz makarna var dolapta. Onu ısıtayım bari" dedi. Bu sözleri duyunca birden yüzümün ifade kontrolünü kaybettiğini hissettim. Bir şeyler söylemek istiyordum esasında. Söyleyemiyordum da, sanki Japon balıkları gibi ağzımı açıp açıp kapatıyordum o anda. Bir kaç kez derin derin nefes aldığımı hatırlıyorum o kadar. Sonra hangi ara buzdolabının kapısını açtım... Nasıl becerdim bilmiyorum... Saniyeler içinde makarnayı ısıttım... Tabağa koydum... Çekmeceden çatalı kaptığım gibi mutfak masasına oturdum. Ellerim titreye titreye, her hüplemede "hımmm.. hımmm" diye inleye inleye tabağı sildim süpürdüm. Keşke jüri falan olaydı mutfakta.. Guiness rekoru kırardım valla. Ohh yaa! Anca kendime geldim. Baktım ki o ne? İki yeğen önde babalarının dizlerine sarılmışlar, koca koca açmışlar gözlerini, dehşet içinde bakıyorlardı bana. Kardeşim... Son gördüğüm yerde, mutfak kapısının girişinde donakalmıştı sanki ayakta. "Hayrola?" dedim. "Hayrola çocuklar? Ne seyrediyorsunuz öyle? Korku filmi mi çeviriyoruz burada?" Sesleri çıkmadığı gibi bir süre daha kıpırdamadan kaldılar. Bir tablo gibiydiler adeta. Ben... Şöyle bir içime döndüm. Artık kendimi mutsuz hissetmiyordum. Ohh! Yemek yemiştim. Mutluluk neydi ki? Mutluluk galiba kocaman bir tokluk hissiydi.

24.07.2011

10 yorum:

  1. Evet ya, demişler ya hani Allah insanı açlıkla terbiye etmesin...

    Ama Newbahar yememeli, hele öyle iştahla hiç yememeli:) Rejimde de kendisi:)

    Umarım daha güzel günler geçirirsiniz.

    YanıtlaSil
  2. Açlıkla mutluluk kesinlikle bağlantılı. Açken insan sinirli ve takatsiz oluyor gerçekten.

    YanıtlaSil
  3. Hiç mi hiç dayanamam açlığa, en sevdiğim şey (sabahları kahvaltı dışında) yemek yemektir diyebilirim. Doymasam ve sevdiğim yemekler olsa durmadan yerim :)

    YanıtlaSil
  4. var var var, çok ilgisi var:))

    YanıtlaSil
  5. Bu resimdeki makarna yiyen kadın ve açlıktan ağzını açıp kapayan japon balığı,:))sayende belleğimizin mantarına çoktan mıhlandıydı.

    Belkide mutluluk bu olsa gerek.

    YanıtlaSil
  6. Selam Casswa, google'dan edindiğim bu makarna yiyen kadın fotoğrafını nezaman görsem, canım makarna istiyor:) Mutlu olmak ne kolay değil mi:))

    YanıtlaSil
  7. Aynen Çağın. Misal bana hangi yemeği sevmezsin diye sorsanız, cevap veremem:) Bir tane bile sevmediğim yemek yok. Öyle iştahlıyım ki, hani ne denir? Taştan yumuşak herşeyi yerim. O hesap:))

    YanıtlaSil
  8. Aydınlık Bahçe, açlık feci bir şey!
    Bunu bilenlerin, açların halinden daha iyi anlayacağına eminim. Komşum açken ben toksam eğer, ne anladım bu işten değil mi? Hayat sadece yemek yerken değil, yemeği paylaştıkça güzel:))

    YanıtlaSil
  9. Newbahar ne diyorsunuz siz? Yemek yiyelim. Abartmayalım diyelim:))
    Kolaylıklar dilerim.

    YanıtlaSil
  10. Evet Sihirli, kesinlikle ilgisi var:)

    YanıtlaSil