3 Ekim 2010 Pazar

Ey Zalim, Haydut, Üçkağıtçı Ve Bilumum Kötüler! Titreyin Ve Savulun!


Oraya özellikle onun için gitmeye karar vermiştim. Yol boyunca içim içime sığmıyordu. Kalbim nasıl çarpıyordu anlatamam... Kolay mı? Yıllar sonra karşılaşacağız.. Biliyorum ben çok değiştim. O ise hiç değişmemiş olacak... Hımm.. Ne yalan söyleyeyim içim sızlayacak. Arabamı uygun bir yere  park ettim. Park ettiğim yerin numarasını akıl defterime not ettim. Eğer boş bulunur park ettiğim yere dikkat etmezsem veya park ettiğim yeri unutursam... Of! Çok fena... Bizim köyün alışveriş yerleri gibi değil ki... Buralarda göz alabildiğine arabalar var. Eğer arabamın yerine dikkat etmemişsem Arap bacılar gibi kendime söylene söylene dolanıyorum bu defa.. Kan ter içinde kalıyorum valla. O kadar aramadan sonra arabamı bulunca, çölde serap görmüş gibi oluyorum da bünyede  abartma huyum var ya kendimi Leyla gibi hissediyorum o durumda  iyi mi? Yok ama bu kez not ettim. Dönüşte arabamı bulmak için zorluk çekmeyeceğim. İçeriye girdim. Kitapçıya doğru ağır adımlarla yürüdüm. Kitapçıya yaklaştıkça heyecanım artıyor. Hissediyorum nabzım hızlanıyor. Kalbim kuş kanadı gibi çırpınıyor. İki elimle kalbimi bastırsam bile nafile... Durulmaz bu yürek durulmaz... Bilirim. Kolay mı Allasen.. Kolay mı? Kaç yıllık hasret bu? Gözlerim onu görecek... Ellerim ona dokunacak.  Sonra sımsıkı sarılmazsam... Söyle başımı daldırıp koklamazsam... Mümkün değil yüreğimin çırpınması durmaz. Az sonra göz göze geleceğiz. Yıllar geçmiş aradan. Ben çok değiştim biliyorum. O ise.. Hımm.. İşte gördüm.... Tam karşımda. Allahım hiç değişmemiş. Bu kadar da olur mu? Kıyafet seçimi bile aynı. Televizyonda oynayan Kung Fu dan öğrendiği dövüş biçimlerinden ona en yakışan pozu almış... Olduğu yerden bana bakıyor. Kitapçıdan içeriye giriyorum. Onu tuttuğum gibi kucaklıyorum. Sonra nasıl hasretle kokladım anlatamam sana. Ellerimin arasında karşıdan baktım sonra...  Farkındayım. Herkes bana bakıyor. Hiç aldırmadım hiiiççç! Epeydir beklediğim, taaaa Gırgır zamanından  büyük bir aşkla sevdiğim Rıdvan bu... Hani Bülent Arabacıoğlu'nun çizdiği çizgi roman kahramanı yok mu? En Kahraman Rıdvan. Birinci kitabı... Kitabın ilk sayfasını açtım.  "Şu ezilmiş domates kılıklı dünya bir beter dünya idi... Bu beter dünyada haksızlıklar, kötüler, hırsızlar, üçkağıtçılar ve Ceyar hep orta hakemin kararıyla galip geliyorlardı...." diye başlayan iki karesine baktım. Yooo... Ben bu çizgi romanı burada böyle ayaküstü asla okuyamam. Kıyamam. Büyük bir hasret bu... Bilmiyorum anlatabiliyor muyum durumumu... Çizgi romanın kapağını kapattım. Şöyle sıkıca kucakladım. Kalbimin çırpıntısı ancak biraz durur gibi oldu. Kasaya doğru yürüdüm.  En Kahraman Rıdvan'ı büyük bir hasretle ve keyifle kahvemi içerken okuyacağım. Kitapçıdan çıkarken Rıdvan'a şöyle bir baktım. "Kukkurikuuu" diye bağırdım. Etraftakiler baktılar tabii bana... Aldırmadım. İnsanların şaşkın bakışları arasında, başım yukarda, En kahraman Rıdvan'la elele emin adımlarla kitapçıdan çıktım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder