23 Ekim 2010 Cumartesi

Hasbihal...

 
Bazan bloğa yazı yazıyorken, senle oturmuşuz da karşılıklı muhabbet ediyormuşuz gibi hissediyorum. Şimdi  sonbahar ya… Mis gibi kokan sahleplerimiz ellerimizde mesela. Ben oturuyorum büyük battal koltukta... Ayaklarımı göğsüme toplayıp, kollarımla ayaklarımı kucaklamışım hatta. Bilirsin ayaklarımı toplamadan duramam, muhabbet ederken bile ayaklarımın yerden kesilmesi gerekir illa. Sen ise tekli koltukta,  her zamanki gibi anlattıklarıma şaşıra şaşıra beni dinliyorsun. Bu kez, eski günlerden bahsetmiyorum. Paşa çayları, pötibör bisküviler, annemin çamaşır yıkama ve kabul günleri gelmiyor aklıma. Bilmediğini düşündüğüm bir konuyu usulca anlatmaya başlıyorum.
 
 
“Hani Flash Gordon diye bir çizgi roman vardır. Duymuşsundur. Hani 1930’ların ünlü çizgi romanıdır. Hayali bir kahramanın uzay maceralarını anlatır. Hatta sonra filmleri de çevrilmiş. Gazete okudum. Tekrar sinemaya uyarlanıyormuş. Yapımcılar, galiba Avatar’da baş rolde oynayan Sam Worthington’u bu filmde oynatacaklarmış.” diyerek anlatmaya devam ediyorum. Öyle boş boş bakıyorsun yüzüme. “Nerden girdim söze, değil mi? Böyle güzel bir sonbahar gününde, elimizde mis gibi tarçın kokan sahleplerimizle romantik romantik konuşacakken, şimdi Flash Gordon’un muhabbetimizin içinde yeri ne, diyorsundur.” Söylediklerimi duymamazlıktan geliyorsun. Uzanıp camdan dışarı bakıyorsun. “Bak şimdi.” diyorum. "Dinle beni. Acele etme. Bizim memlekette de çok meşhurmuş o yıllarda Flash Gordon. Hatta daha sonra, sinemalara filmi  gelmiş.” Benden farklı ilgilerin olduğunu, sözgelimi çizgi romanları pek sevmediğini biliyorum. Bildiğim halde… Yüzünü astığını gördüğüm halde, konuşmama bu minvalde inatla  devam ediyorum. 
 
 
“Bana haksızlık yapıyorsun!.. Acele edip, sözüm nereye gidecek beklemiyorsun da, surat asıyorsun. Lütfen, yapma böyle!” diyorum. Elimdeki sahlebi kokluyorum önce... Hımm! Nasıl mis gibi tarçın kokuyor!.. Efsunlu tarçın kokusu sanki başımı döndürüyor. “Bak… Şimdi hayal kuralım mı birlikte?” diyorum. “ İzmir-Karşıyaka’dayız. Çöp gibi bir oğlanı aklımıza getirelim. 13-14 yaşlarında.. İpince bir şey. Bayılıyor Flash Gordon çizgi romanlarına. Sonra filmi gelince, koşa koşa sinemaya gidiyor. Filmden o kadar etkileniyor ki, hayatının ilk romanını yazıyor. Bir bilimkurgu roman bu. Sonraları memleketimizin en ünlü yazarlarından biri oluyor. Adı neymiş bu ilk kitabının, biliyor musun?” diyorum. “ Adı Merih’e Seyahat’mış… Bu romanında Türkiye’den insanların, uzaya gidişini hikaye etmiş. 1938’li yıllar. Ne hoş değil mi? Ben de Flash Gordon sebebiyle araştırınca öğrendim. Duyduğunda yazarın ismini inan ki şok olacaksın!” diyorum. Merakla yüzüme bakıyorsun. Gözlerini koca koca açıyorsun. Devam etmiyorum anlatmaya. Elimdeki sahlepten usulca bir yudum içiyorum. Koltuktan kalkıyorum. Camdan dışarıya bakıyorum. Karanlıkta bulutlar parçalanıyor. Sokak lambaları birden yanıyor. Kaldırımlarda yağmur kokusu...  Sen sessizce bir sigara yakıyorsun. Kirpiklerini eğip bakıyorsun. Üşüyorum, sanki içim ürperiyor. Eğer biraz daha surat asarsan... Felaketimin olacak ve ağlayacağım... Biliyorum. Birden yüzün mum gibi oluyor. Aslında konuşacaksın ama tereddüt ediyorsun. “Evet, “diyorum. “Yaa… Dinlemek istemedin beni. Sana anlatmak istediğim, Flash Gordon çizgi romanlarının ve filminin müdavimi, ilk romanını bir çizgi roman kahramanından esinlenerek yazan o ünlü yazar kimdi biliyor musun? Ah! Senin en sevdiğin şairdi" diyorum.... " Attila İlhan!” 
 
Not: Bu ay Attila İlhan'ın 5. ölüm yıldönümü. Yazığı şiir dizeleri kadar, yattığı yer hakkın rahmetiyle dolsun. 
(15 haziran 1925-11 ekim 2005)

6 yorum:

  1. Tarçın kokusu ve Attila İlhan...
    bana iyi geliyor.

    Muhabbetinize nail olmak ne hoştu, sevgiler

    YanıtlaSil
  2. oturdum battal koltuğun karşısına topladım ayaklarımı altıma,laf aramızda ben de dizlerimi kırıp ayaklarımı toplamadan oturamam, aldım elime tarçınlı salebimi pür dikkat sizi dinlerken bilmediğim birşey daha öğrendim.sizinle hasbihal çok keyifli. :))

    YanıtlaSil
  3. Ah HayalKahvem,
    Öyle güzel konular bulup, öyle samimi aktarıyorsunuz ki; bir oda, odada kuzine ve üstünde kestanelerle sohbet hayal ediyorum elimde olmadan. Bu ne konu bolluğudur, bu ne anlatım güzelliğidir, hangi yazıya ne diyeceğimi bilemediğimden suskun ve hayran izliyorum sadece. :) Bu yazıya yazmam kaçınılmazdı ! Şiirlerini severek seslendirdiğim şairimizin ruhu şad olsun.

    Elinize sağlık,
    Sevgiler,

    YanıtlaSil
  4. Selam Newbahar
    Yorumlarınız için yürek dolusu teşekkürler...

    YanıtlaSil
  5. Selam Kara Kitap
    Akrabalık olabilir mi aramızda:) Ya da müşterek insan duygu ve halleri mi demeliyiz:)
    Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  6. Selam Momentos,
    İçten yorumlarınız ve ilginiz için çok teşekkür ediyorum. Ben de sizin öykülerinizin takipçisiyim.
    Heyecanla izliyorum:))
    Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil