23 Ekim 2010 Cumartesi

"Yürek Titremesi" Müşterek İnsan Hallerinden Biri Mi?


Haftanın son çalışma gününe yani  cuma gününe erişmişsem eğer, o gün ofisteki işlerim inan buradan göğe değer... Öyle bir koşturma, debdebe, telefon trafiği olur ki ofiste anlatamam... Dün de öyle günlerden biriydi.  İşten güçten zor nefes alıyordum. Ayrıca akşama  misafir gelecekti. Uzun zamandır bir araya gelmediğimiz arkadaşlarımız bize gelmeye niyet edince "yemeğe gelin" demiştim. Özlemiştim. Vakitlice gelirlerse hepbirlikte hem yer hem daha uzun muhabbet ederiz diye düşünmüşüm. İyi ki teklif etmişim de onlar da kabul etmişler. Herşey yetişti inan ki. Hem yemekler hem ofisteki işler. Hangi arada hangi derede yaptım bilmiyorum ama nefis yemekler döktürmüştüm. Biri yukarıda fotoğrafını koyduğum patlıcanlı pilavdı. Tamam, aceleden patlıcanları tencereye nizami yerleştirememiştim ve domates koymayı unutmuştum ama... Sana bir şey söyleyeyim mi  kendim pişirdim diye söylemiyorum, nasıl lezzetli olmuş anlatamam, öyle bir yemişiz ki bir pirinç tanesi bile kalmadı. Hele vişneli tramisuyu hiç söylemeyeyim. Gözün kalmasın diye fotoğrafını bile çekmedim. Bitti. İkişer tabak yendi. Kendini ne çok övüyorsun deme olur mu? Bilirsin genelde  kendimi yerden yere vururum. Ama.. Yemek konusunda iddialıyım ne yapabilirim? Bir saat içinde   lezzeti fevkaladenin fevkinde dünya kadar yemekle sofrayı donatabilirim. Başka hünerin var mı dersen? Yok. Bu kadar. Neyse, hoşbeşten sonra gecenin ilerleyen saatlerinde arkadaşlarımız gittiler. Ben de kitaplarıma bir göz atmak istedim. Gözüme Attila İlhan'ın "Kimi Sevsem Sensin..." adlı şiir kitabı takıldı. Elime aldım. Kitaplığın yanındaki koltuğa oturdum. Uzun zamandır bu şiir kitabına bakmamıştım. Birden gözüme bir dize takıldı. Şair "Bu nasıl sonbahar?" adlı şiirinin bir yerinde, "Böyle sonbahar mı olur, yüreğim titremiyor" demiyor muydu? Aaa! Gözlerime inanamadım.  Daha dün "insanın yüreği titrer mi?" başlıklı bir yazı yazmıştım. Demek ki Attila İlhan'ın da yüreği titriyordu öyle mi? Of! Bunu okuyunca var ya inan ki  bu kez sevinçten yüreğim kanatlandı. Çırpındıkça çırpındı... Sağ elimle üzerine bastırdım da çırpıntıyı öyle durdurdum. Gördün mü, yüreğin titremesi  müşterek insan hallerinden biri demek ki? İyi ama ben yeni farkediyorum bu hali... Daha önce kimseden duymamıştım. Hiç hissetmemiştim de... Bağlamanın sesi titretiyordu yüreğimi... Bu benim için yeni bir haldi. Attila İlhan'ın bu şiirini kaç kere okumuştum. Kalp titremesiyle ilgili dizesini hiç farketmemişim. Hoşuma gitti bu durum ne yalan söyleyeyim. Attila İlhan'la müşterek bir hal paylaşmak beni mutlu etti. Bu sevincimin şerefine oturdum kitabındaki  bütün şiirlerini tek tek okudum. Sonra bu yazıyı yazdım. Attila İlhan'ın ruhuna rahmet... Büyük şair affetsin beni... Şu anda yazdığım yazı beni kesmedi. Şimdi gene yapacağımı yapacağım. Attila İlhan'ın bu kitabındaki şiirlerinin  bazı dizelerini yanyana getirerek  bir kompozisyon çıkarmaya çalışacağım. Haydi rast gele... Bakalım ortaya çıkan yazı, okuyanın kalbini titretecek mi? Ne de olsa Attila İlhan'ın o dünyalar güzeli  şiirlerinin bazı dizeleri...


Ben hiç böylesini görmemiştim... Vurdun kanıma girdin itirazım var.  Sımsıcak bir merhaba diyecektim.  Başımı usulca dizine  koyacaktım.  Yağmur sönecekti yanacaktı. Duvardaki saat duracaktı. Kalbim kendiliğinden duracaktı. Şehri karanlıkta görecektin... Karanlıkta yağmuru görecektin. Saçların ıslanacak ıslanacaktı. İstanbul'u yağmur tutacaktı.  Sana bir türkü getirecektim. Kulaklarımız çınlayacaktı. Aydınlık neyin oluyor senin? Gökyüzü akraban filan mı? Beni bulur bulmaz gözlerin, şimşek çakıyorum yalan mı? Bana bir şimşek çak... Ortalık fena karanlık yüreğimi örtülüyor.  Ağır bir dalgınlığa genişliyorum... Bana bir şimşek çak kötü bir tuzaktayım.... Bana bir şimşek çak, çok yanlış anlaşılmaktayım... Yaşamak mı gerek yoksa unutmak mı şaşırmaktayım... 


Sabah olmak her gece kolay mı sanırsınız? Bulutları dağıtıp gece olarak doğmak... Denizle gök arasındaki şehre, kurşun kubbeleri buğulu minareleri ıslak... Soğuk bir trenden inmiştiniz. Ne büyük yalan bu şehir! Karşı sahil yağmur bulutları... Işıklar üzerine teyellenir. Bir yansımanın ışıkları epeyce titrek, hicranlı sarı... Mahur mu yoksa nihavent midir eski bir şarkının rüzgarı? Hangi bestekar unutmuş kimbilir? Yanlızlığa dağılmış mısraları güftesinden sonbahar akşamları. Böyle sonbahar mı olur, tadı kalmamış... Eylül akşamlarını fena boşlamışlar. Sinemadan çıkmışız yağmur başlamış. Böyle sonbahar mı olur, yüreğim titremiyor... Bitmesiyle bir oluyor aşkların başlaması... Telefonda bozdurulup duygular kirleniyor.

Gecenin ortasında ne işin var? Yıldızlara dokunma yanarsın... Bak birazdan ay batacak. Karanlık bulaşmasın ellerine, tersin döner yolunu bulazsın... Gözlerin kaç gece eder? Dudakların kaç karanfil... Gülünce sehpalar devriliyor... Kızgınlığın kaç yanardağı? Kimi sevsem sensin... Sevgin hepsini nasıl değiştiriyor.  Senden nedense vazgeçilmiyor.  Hepsini senin adınla çağırıyorum. İn misin cin misin anlamıyorum. Bir belaya çattık, nasıl bitirmeli? Gitar kımıldadı mı zaman deliniyor. Kapıların kapalı girilemiyor. Senden nedense vazgeçilemiyor. Ben hiç böylesini görmemiştim... Vurdun kanıma girdin kabulümsün.

yazıda kullandığım dizelere ait şiirler:
-emperyal oteli
-aydınlık neyin oluyor senin
-bana bir şimşek çak...
-har sabah, yanılmak!
-sonbahar akşamları
-bu nasıl sonbahar?
-yalnızlığı denemek
-zorro- kamçılı kadın
-kimi sevsem sensin...
-emperyal oteli

12 yorum:

  1. Merhaba Vildan,

    Dün pastane tezgahının arkasında ki çocuğa "közlenmiş patlıcanlı bohça böreği" diye uydurdum, sabah kahvaltımdı, "közlenmiş patlıcanlı tas böreği" diye düzeltti çocuk, bakıştık, gülmeye başladık, onun elinde tas bende bohça, uydurmanın dayanılmaz hafifliğinde hafifledik, öteki önlüklü çocuk o ana monte oldu elinde zeytinli bir kare börekle, tattım, zeytinin tadını almam için bir süre geçtim, aldım, zeytinli de güzeldi ama köz patlıcan bak bu çok güzel, tavsiye ederim, "köz patlıcanlı tas/bohça böreği". Sizin patlıcanlı pilavınız da harika olmuş belli, ağzım sulandı sabah sabah, ben bu hızla gider, bir pilav yerim, patlıcanlı bulamam belki ama Özbek pilavını bulurum, Günaydın Restaurant bunu iyi yapar, teşekkürler, bir saat sonra ne yapacağımı buldum :)

    YanıtlaSil
  2. Patlıcanlı Pilavı görünce, "enemmm sakın bu maklube olmasın" dedim kendime... malumunuz epeyce bir maklube sohbeti dönmüştü son günlerde :))

    YanıtlaSil
  3. Selam Tomrukcan
    İnanır mısınız bu yemeğin maklube olduğunu yeni öğrendim:) Sizin Merve ile maklube muhabbetinizi görmüştüm ama Merve'nin bloğunda maklube yazısını görememiştim. Evet, maklube galiba bu yemek. Ben patlıcanlı pilav diye biliyorum ve şahane yapıyorum:)) Merve bir bakar da söylerse bu yemek maklube mi, çok sevineceğim:)

    YanıtlaSil
  4. Selam Nessuno,
    "közlenmiş patlıcanlı tas böreği" öyle mi? Of! şahane olmalı... İçinde patlıcan olan her yemeği severim. Hımm.. Şöyle bir düşündüm şimdi hangi yemeği sevemem diye... İnanın bana sevmediğim bir tek yemek adı aklıma gelmedi:))

    YanıtlaSil
  5. Sevgili Hayal Kahvem,
    Matlube muhabbetini buraya taşımak istemiyorum ama siz MATLUBE yapmışsınız da haberiniz yok:)Bu ara da söylemeyi unuttuysam affola ellerinize sağlık şahane olmuş.

    YanıtlaSil
  6. Hey, Aylardan Şubat ve Tomrukcan,
    kafam karıştı... Biriniz MATLUBE demişsiniz, diğeriniz MAKLUBE... Hangisi doğru:))

    Size bir şey söyleyeyim mi, boşverin... Benim pişirdiğim ne MATLUBE, ne de MAKLUBE... Benimki
    MAKBULE:)) Yaa.. Böyleyeken böyle:))

    YanıtlaSil
  7. bence de MAKBULE :)) ne de olsa yiyenler için çok makbule geçmiş.

    YanıtlaSil
  8. Vildanın akşam yemeğinde nacizane ben de vardım. İki büyük tabak dolusu patlıcanlı neffis pişmiş kuşbaşı et parçalı pilavını banamısın demeden iştahla yedim. Üçüncü tabağı da yiyebilirdim. Yedikçe yenesi gelenbir lezzette olmuştu. Lezzetini bozmamak için başka hiçbirşeye dokunmadım. Koltuklara geçtiğimizde ise üzerine yediğimiz vişneli tremisu çiçeğe verilen can suyu gibiydi. (iyi birşey demek istedim yani).
    Öğrencilik yıllarında yediğim buhara pilavını unutamamışımdır. Yeşilköy civarı bir yerde idi. Özel gitmiştik ve yıllarca"lezzeti hafızamda"kalmıştır.
    Vildanın bu vildane pilavı sıralamada artık birinciliği aldı. Ne şanslıyım ki sık sık yeme şansım var. Yaptığım her reçel karşılığı bir pilav isteyeceğim. Nasıl fikir ama?
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  9. Evet, Kara Kitap... En güzeli MAKBULE:)

    YanıtlaSil
  10. Dilekcim afiyet olsun... Nefisti gerçekten:)
    Dur ama bir süre yapmayayım ben bu pilavdan... Ertesi gün benim kardeş istedi.. Bi de ona yaptım:)) Tamam. Şimdilik bu kadar.

    Reçel karşılığında asla bir şey vermem:)) Karşılıksız herşeyi severim:)Neden böyle rahat sallıyorum biliyor musun? Oya kayısı reçeli verdi. Elimde reçel var ya... Oh! canıma deysin:) Sevgiler.

    YanıtlaSil
  11. yani o kadar bahsetmişsiniz, insanın iştahını kabartıyorsunuz. bir de kısa bir tarif koysaydınız diye serzenişte bulunmak da okuyucunun hakkı değil mi? pazar gününün akşamına güzel bir ziyafet olurdu eminim..

    YanıtlaSil