27 Ocak 2010 Çarşamba

Kara Basma İz Olur, Güzellerde Naz Olur.

"Haydi kara yatalım!" dedim arkadaşıma. "Yoo! Asla.. Soğuk olan hiçbir şeyi sevmem!" dedi. Kulaklarıma inanamadım. Nasıl yani? Sanki onu ilk kez tanıyormuşum, hatta ilk kez görüyormuşum gibi suratına baktım. Ne diyordu Allahaşkına? Bu pamuk gibi tertemiz kar bizi beklemiyor muydu? Bedenimiz ve ağırlığımız olduğunu unutarak, hatta içimiz boş sanarak, öylece kollarımızı iki yana açarak, sanki denize sırt üstü atlarmış gibi, kafaya hiçbir şeyi takmazmış gibi kendimizi karın tatlı kucağına bırakmayacak mıydık yani şimdi? Okadar şaşırdım ki, dilim tutuldu, bir süre konuşamadım. Diyebilirim ki öylece kalakaldım. Hatta donakaldım. Etraf ıssız ve sessizdi. Gözalabildiğine bembeyazdı. Ve yüzümüzü ısıran tatlı bir ayaz vardı. Kır evine gelmiştik. Bu soğukta niye mi? Anlatacağım bak, şöyle:

Çok eski arkadaşız biz. Komşuyuz. Acı ve tatlı paylaştığımız okadar çok şey var ki!. Yılların dostluğu. Yılların emeği. Evet, doğru. Arkadaşlık emek ister. Bu emek neticesinde biriktirdiğimiz ne çok anılarımız var. Yıllanan anılarımızın her biri naftalinlendi. Naftalinlenen anılarımız hafızalarımızın kuytu çekmecelerine itinayla istiflendi. Kimi zaman havalanmaları gerekir. Çıkartırız ilgili çekmecelerinden. Sallar bir silkeleriz. Hatırladıklarımıza kimi ağlar, kimi güleriz. Ama en güzeli var ya, acayip güleriz biz Dilek'le. Gerçekten. Kimi zaman gülme krizine tutulmuşluğumuz vardır,biliyor musun? Hani katılmak vardır ya gülmekten. Aynen öyle işte. Gülmekten sahiden katılırız. Ne güldürür ki bizi böyle? Küçük, tatlı şeyler işte. Öyle durup dururken, son anda tesadüfen denk gelinen... Ne bileyim, belki bir kelime... Başkasına söylense anlayamaz. Biz bile kimi zaman, bizi kendimizden geçirecek kadar güldüren şeye, sonra konuştuğumuzda şaşarız. Hani makaraların koyuverildiği anlar vardır ya... Sonradan anlaşılmayan. Anlık şeyler. O an içinde yaşanan. Öyle işte. Kimi zaman da içimizı acıtan anıları deşeriz. Tekinsiz gecerimiz vardır birlikte geçirdiğimiz. Hazin olaylar... Kalp hoplatan, yürek yıpratan, ömür törpüsü, yürek süprüntüsü, yıkık dökük anılar. Onlar da arada havalanmak ister. Havalandırırız korkmadan. Zamanında tüm bu anılar içinde kendimizi zavallı hissetmiş olsak da, Çanakkale geçilmemiştir arkadaşım, bak ayakta, burdayız işte! Zafer bizim demektir. Topyekün tatlıya bağlarız muhabbetimizi nihayetinde. Arkadaşlık hoş şeydir.


Bakar mısın simdi? Bu kadar yıl sonra arkadaşımın soğuğu ve karı hiç sevmediğini öğreniyorum iyi mi? Hiç mi denk gelmedik biz kış günü Allahaşkına? Hiç mi kar yağdığında kar topu oynamadık, kardan adam yapmadık bizim sokakta? Şöyle bir düşündüm. Hafızamı yokladım. Gerçekten Dilek ve kar'la ilgili tek bir fotoğrafı gözümün önüne getiremedim. Evet... Evet... Dilek benim tersime sıcak sever. Kedi gibidir zaten. Soba bulsa mesela, kıvrılır usulca uyur. Ah, canım ya! Ne yaptım ben sana? İş görüşmem akşam üzeri erken bitince, telefon etim Dilek'e. "Hazırlan bebek, 10 dakika sonra yanındayım. Kaçırayım seni. Birlikte biraz anıları havandıralım." dedim. Epeydir görüşmemiştik. İzmit'teki anne ve babasıyla ilgileniyordu son günlerde.


Celal Amca 99, Müride Teyze 90 yaşında. Bir görsen, ne tatlılar. Edi ile Büdü. Halen sağlıkları yerinde çok şükür. Eskiyen sadece bedenleri. Zor hareket ediyorlar malum. Dilek sabır ve şefkatle yanlarında kalıyor. Bir değişiklik olsun, kafasını dağıtsın istedim. Kolay değildir ki bunca zaman tek başına iki yaşlı insana ilgi alaka. Tam bir sabır ve sevgi timsalidir Dilek. Gittiğimde hazırdı zaten. Dedim ki Dilek'e: "İki saat vaktim var. Gidelim bizim kır evine. Yakalım köy ocağımızı. Ayaklarınımızı uzatalım. Yandan çarklı bir kahve yapalım... Gönül muhabbet istiyor tabi. Kahve bahane. Ne dersin?" dedim. Tam teslimiyet halinde: "Nasıl istersen!" dedi. Oh ya. Ne özlemişim arkadaşımı. Başladık tatlı dedikodularımıza. İşte konuşa konuşa bizim kır evine geldik. Kır evi biraz tepede kalıyor ya, karlar erimemiş henüz. Hatta ayak basılmamış. Öyle şahane! Göz alabildiğine kar. Eee! Yatılmaz mı şimdi bu kara? Nasıl yatılır hem de. Şaşırdım ya Dilek'in söylediklerine. Dünyam döndü de bayılacak gibi oldum. Kollarımı açtım iki yana. Kendi ağırlığımı unuttum. Sırt üstü attım kendimi. Sonra mı? Hiiiç! Tabi uyandığımda kendimi karın kollarında buldum.

3 yorum:

  1. Sevgili arkadaşım. Gerçekten de hiç karlı havada buluşmadık. Ben hep randevuları evde sinemada yada kapalı alışveriş merkezlerinde veriyordum. Çünkü soğuk.
    Sıcak bir yaz günü hayal edin. Grup halinde geziyoruz, dondurmacıya rastladık. Ben istemem dedim. Dondurma soğuk. Bir gün sıcak ve tuzlu olanını yaparlarsa seve seve yerim valla :)..Uzun süre inanamamışlardı.
    Bugün dedin ya hadi..
    -karlara yatalım diye.
    Bana sevmediğim kokusundan tiksindiğim bir şeyi ikram etmişsin gibi ekşidim.
    -Ben sevmem :( dedim hemen.
    Söyleyiş tarzımın iticiliğinden hafif bir şok yaşadığını hissettim o anda.
    Galiba şoku karlara bulanarak atlattın :)
    Alplerde mutlu mutlu karları kovalayam Heidi gibi idin valla. Bu da benim eksik yönlerimden biri dedim içimden. Heves etmedimde değil. Bir gün sıcak kar olurda ..yağarsa. Dalar çıkarız diymi kardeş.
    Ne yapiyim benim genlerimde ege ve akdeniz var.
    Ayrıca kedigillerden geliyor olabilirim.
    Kar faslından sonra evdeki şömine başı tam tarzımdı ama bunun için sağol arkadaşım . Bunu konudaki diyeceklerimi sonra yazacağım .
    Çok uyku bastı çünkü. Sevgiler.
    Görüşürüz

    YanıtlaSil
  2. Arkadaşlarımın fark etmediğim özelliklerini yeni yeni fark edip, hayrete düşüyorum ya. Ne yalan söyleyeyim hoşuma gidiyor valla:) Bu yaşta hala hayrete düşmek hoş bir duygu!

    Yıllardır Oya'nın reçellerini yerdim. Geçen sene bir sabah kahvaltı yapıyoruz. Şahane böğürtlen reçeli vardı masada. Dedim ki: "Oya, sen var ya reçeller kıralıçesisin. Ne leziz reçeller yapabiliyorsun yaa!Bana da öğretsen keşke!" dedim. Oya gayet samimi bir ifadeyle: "Ben yapmadım ki, marketten aldım." dedi. Ve benim için orada reçel bitti. Bıraktım reçelli kaşığı elimden. "NEEEE!" dedim. "nasıl yani?" o kadar gıpta ederim sana. Şahane reçeller yapar derim. Marketten mi alıyorsun sen reçelleri yoksa?" dedim. O gün hayrete düştüğüm gibi, dün sen kara yatmayınca hayrete düştüm işte. Yaa arkadaşlar saflık bende galiba. Ben arkadaş olarak bir karakter yaratıyorum kafamda. Sonra hayalimdeki arkadaşa çapariz bir durum oluşunca, afallayıp kalıyorum işte böyle. Saftoriğin tekiyim diyorum da, estağfurullah diyorsunuz bir de! Yuf bana yaaa... Yuf bana:)

    YanıtlaSil
  3. Hahahahah..:):):)))))))
    çok hoşsun ama inanki başka bilmediğin özelliğim yok. Söz sana tatsız sürprizler yapmayacağım.
    Ben de diyordum ki ne yaptım da arkadaşım beni bu kadar cok seviyor, gözetip, kolluyor.
    Tevekkeli değil..aklındaki hayali arkadaş kalıbına uyarlamışsın beni..itiraf ettini itiraf et lütfen..
    Hımmm..şimdi ben ne ne yapacağım. ???
    Beynindeki iyi arkadaş formunu çaktırmadan ele geçirip kendimi buna uyarlamam lazım.
    Onu sevmem, bunu yapmam dedikçe..
    işin ucunda arkadaşlıktan azredilmek görünüyor :)))
    Allah korusun yani..nazarlardan da.
    Okuyan maşallah desin emi. :)))

    YanıtlaSil