1 Ocak 2010 Cuma

Okuduğum Romanı Sinemada Seyretmek

Kitapçılar, kütüphaneler, sahaflar mabed gibidir. Büyülü mekanlardır buralar. Tuhaf bir huzur duyarım. Gün içinde canımı sıkan bir durum olduysa, hemen arabama atlarım. Müzik açarak bir süre arabamla yol alabilir ve kafamı kolaylıkla dağıtabilirim. Ama beni en fazla rahatlatan kitapçıya ya da sinemaya gitmektir. Kitapçılar ve sinema salonları kalabalık mekanlar gibi görünseler de, değillerdir aslında. Her iki mekanda da kendime ait mahremiyet alanım olduğunu hissederim. Kitapçıda avucumun içindeki kitabın, sinemada gözümün önündeki filmin illizyonuyla, birdenbire değişik dünyalara ışınlanabilirim. Sihirli mekanlardır kitapçılar ve sinemalar...

Peki, ya bir de okuduğum romanın filme uyarlanmış halini seyrediyorsam beyaz perdede… Deymeyin artık benim keyfime! Şimdi anlatacağım böyle bir durum işte. Kıskanmak! Nahit Sırrı Örik tarafından 1946 yılında yazılmış romanı yıllar önce okumuştum. İnsan hallerini anlatmaz mı kitaplar ve filmler? Anlatırlar tabii ki… İşte Kıskanmak adlı romanda, çirkin bir kadının halinde kıskanmanın ne dehşetli durumlara yol açabildiği etkili bir dille kaleme alınmıştı. Romanı okuğumda çok etkilendiğimi hatırlıyorum.

2006 yılında Kader adlı filmi ile Altın Portakal’da “En İyi Film” Ödülünü kazanan Zeki Demirkubuz’un, bu romanı aynı adla senaryolaştırdığını ve filme çektiğini duyunca sabırsızca filmin vizyona girmesini beklemiştim. Roman bir dönemi anlatıyordu. Cumhuriyetin ilk yıllarında geçiyordu. Yönetmen acaba kitapta anlatılan dönemi, atmosferi canlandırabilmiş miydi? Ayrıca çirkin olmak nasıl bir haldi? Çirkin biri yönetmene göre güzellikleri nasıl görüyordu? Kitabın okura geçirdiği duyguları film seyircisine anlatabilecek miydi? Romanda yazar, nasıl bir öykü anlatıyorsa, filmde de yönetmenin öykü anlatıcılığı söz konusu değil midir? Romanı okurken anlatılanların hayal dünyamda canlanması benim muhayyilemle sınırlıdır. Okuduğum romanın sinemada yönetmen tarafından nasıl anlattığı çok merak ederim. İşte bu sebeplerle Kıskanmak romanının sinemaya uyarlanması bende inanılmaz bir merak uyandırmıştı. Ve filmi büyük bir keyifle seyrettim. Kıskanmak, 2009 'da seyrettiğim en hoş ve etkili Türk filmlerinden biridir.

4 yorum:

  1. Kitap okumak film izlemekten daha güzel ... Ya da ikisi de çok güzel. Ama yalan değil ben de kitap okumak daha ağır basıyor...

    YanıtlaSil
  2. Bıçkın Nebahat2 Ocak 2010 00:02

    Zeki Demirkubuz yönetmeni olur da beğenilmezmi. O bu işlerin piridir. Şimdi ben de merak ettim bak. Kitabi okumadım gerçi de..filmini seyrediyim bakiyim bir..sırf Demirkubuz çektiği için. Tutarım zat_ı Alilerini. Adamım kendileri icabında. Damardan işler konuları.
    Bekleyin yorumumu

    YanıtlaSil
  3. Kitaplar ve filmler... Hayatımızı güzelleştirirler, farkındalıklarımızı geliştirirler... Hayatımızı eşsiz kılarlar!
    Daha ne olsun? Okuduğunuz bir kitabı, eğer güzel filme çekilmişse, seyrederken keyiften dört köşe olabilirsiniz. Patrick Süskind'in Koku adlı romanı mesela.. Kitabını okumak güzel.. Filmi harikulade... Körlük ya da... Jose Saramago'nun romanı.İyi ki önce kitabını okumuşum. Sonra filmini seyretmişim. Kitabını okumasaydım, filmi anlamak o kadar kolay olmayabilirdi. Edebiyat eserlerini sinemada seyretmeyi seviyorum!
    Evet Ala... Kitap okumak da, film izlemek de mucizevi bir şey.

    Zeki Demirkubuz ilginç bir yönetmen gerçekten. Filmlerinde sanki farkında olmadığımız, kaybolmuş insanları ortaya çıkarmaya çalışır.
    Kıskanmak romanı Zeki Demirkubuz'un anlatımında
    filmdeki gibi ortaya konmuş. Başka bir yönetmende çok daha farklı ucundan tutulabilirdi tabi. Tekrar yazmalıyım. Kitaplar da filmler de mucizevi durumlar...Fazlasıyla ilgiyi hakediyorlar. Bu arada Bıçkın Nebahat umarız yakın zamanda filmi seyreder ve bize yazar.. Bıçkın bıçkın nasıl yazacak merak ettim valla:)

    YanıtlaSil
  4. Bıçkın Nebahat3 Ocak 2010 00:13

    Daha filme gidemedim. Ama kokunun hem romanını okudum hem de filmine gittim. Küçücük de olsa fikrimi söyliyeceğim. Ok yaydan çıktı bir kere.
    Kitabını okudum bir solukta. Bunu bir insan nasıl yazar diye şaştım. Nasıl hisseder..bu his nerden kaynaklanır nasıl kurgulanıp kağıda dökülür. Bunu yazmak için sanki önce yaşamıştır yazar. Yaşamamıştır tabiki ama acaba heves etmişmidir. Bırr...soguk karanlık karmaşa dejenere bir çağ. Konusuna bir de canice ve psikopatça sıfatı eklemek lazım.
    Kitap hakkında aynen böyle düşününce..filmini merak ettim.
    Filmde bu canice, iğrenç, çirkin kısımların kitaba göre biraz törpülendiğini sanki bu cinayetleri işleyen esas oğlanın affedilesi bir tarafının olabileceğini çünkü tüm bunları sevmeyi bilemediği için istemeden öldürdüğü kızın kokusunu bulmak uğruna yaptığı empoze edilmese bile düşündürülmüş. Zaten seyirciyi yumşatmak için tip olarak zelil, sefil, çirkin bir tip yerine giyindiğinde kızların gönlünü çelebilecek yakışıklılıkta biri seçilmiş.
    Romanın yazarı eğer filmini seyretse ne düşünürdü bilemem ama ben olsam bu benim romanımın filmi değil derdim.
    Zülfü livanelinin aynı isimle filme aktarılan
    mutluluk isimli romanı bana birebr gelmişti. Zaten Livaneli de bunu doğruladı
    Saygılar olsun

    YanıtlaSil