26 Ocak 2010 Salı

Kendime Küstüm, Konuşmuyorum!

Biliyor musun, sanki yazdıkça hem kendimi hem de yaşamıma katkıda bulunanları daha iyi fark etmeye başladım. Yazmak inan ki bana yeni bakış açıları kazandırıyor. Sırf bu sebeple, Hayal Kahvem'e yazı yazmaya devam edebilirim. Bak şimdi... Kimi zaman, yabancı yazarların kitaplarını keşke kendi dillerinde okuyabilsem diye hayıflanırım. Çevirilerin, aslının tadını vermesi mümkün mü? Kimi zaman sevemediğim bir yabancı romana haksızlık yapmak istemem de, belki kendi dilinde okuyabilsem sevebilirdim diye düşünürüm. Kimbilir? Yazarın kendine özgü anlatım biçimi ile çevirisi aynı ruhu yakalayamayabilir. Hele düşünsene, şiirlerde her bir kelime ne kadar önemlidir. Sevdiğim Türk yazarların, romanlarının ya da şiirlerinin tadına doyamam. Aynı şekilde bazı çeviri roman ya da şiirleri okuyunca, çevirisi o kadar güzel olmuştur ki, çeviri olduğunu unuturum da, sanki benim dilimde yazılmış sanırım. İşte son günlerde kitaplarımın arasında daha fazla gezindikçe, lezzetine vardığım yabancı yazarların kitapların bir kısmının Ahmet Cemal'in çevirisi olduğunu farkettim. Elias Canetti'nin Körleşme adlı romanı ya da İngeborg Bachmann'ın Malina'sı. Çevirileri Ahmet Cemal'e ait mesela. Özenli çevirileri ile edebiyatımıza kazandırdığı, Kafka'dan Stefan Zweig'e uzanan ne çok kitap var aslında. Peki kimdir Ahmet Cemal? Fotoğrafını görsem tanır mıyım? Ne yapar? Nerede yaşar? İnsan sadece çeviri yapmakla yaşamını sürdürebilir mi? Hele çevirdikleri çok popüler olmayan, fazla satışı olmayan kitaplarsa sözgelimi... Nasıl bir hayat yaşar? Eğitimi nedir? Az önce sanal ansiklopedide Ahmet Cemal bilgilerini taradım. İşte yukarıda fotoğrafını iliştirdiğim, aristokrat görünümlü ve iyi yüzlü kişiymiş Ahmet Cemal.

1942 doğumlu. Avusturya Lisesi ve ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Yazar, şair, çevirmen, öğretim üyesi diye tanımlanmış. Hakkında pek çok yazı okudum. 2008 de yazılan bir yazıda, ''Nitelikli adam olmaktan istifa edeceğim, elveda çevirmeyi düşündüğüm kitaplar'' diye yazdığını, ama çığlığının kimseler tarafından duymadığını, son olarak da Cumhuriyet'teki köşesinde yaşamdan istifa edeceğini duyurduğunu okudum. Yazı "İki istifanın da temelinde yatan neden, geçim sıkıntısıydı." diye devam ediyordu. Buyrun... Var mı böyle bir şey? İşte memleketimden insan manzaraları örneklerinden biri daha. Daha fazla yazmayacağım. Önce kendimi toparlamalıyım. Bazan insanın kendisine sinir olduğu zamanlar vardır ya!.. Ahmet Cemal'i bu duygulara iten insanları bırak bir tarafa, şu anda inan kendime tahammül edemiyorum. Yıllardır çevirileri ile hayatıma değer ve keyif katmış birini şimdi mi merak etmeliydim? Yuf bana!.. Elimde Körleşme adlı romanın 4. basımı var. Elias Canetti'nin ölümünün 100. yılı sebebiyle, memleketimizde tekrar basımına karar verilmiş. Yıl 2005. Bu kitabın "Dördüncü Basıma Önsöz" başlıklı yazısını, Ahmet Cemal şöyle bitiriyor: "Çünkü ülkemiz, okuma özürlü olmasının doğal bir sonucu olarak, aynı zamanda düşünme özürlü bir ülkedir. Elias Canetti'nin Batı dünyasında doğumunun yüzüncü yıldönümü nedeniyle anılmakta ve yeniden değerlendirilmekte olduğu bugünlerde, Körleşme'nin bu yeni basımının insanlarımızı önceki basımlarından biraz daha fazla düşündürebilmesini diliyorum." Ahmet Cemal -Moda - 25 Eylül 05 . Bunun üzerine başka bir söz söylemek istemiyorum. Kendime küstüm. Konuşmuyorum!

4 yorum:

  1. küsmeyin kendinize,sonra barışmak çok zor oluyor.kendimden biliyorum. :))) hem ben sizden çok şey öğreniyorum.bence siz iyi bir okur yazarsınız.

    YanıtlaSil
  2. Kara Kitap, Şu popüler alemde ne insanları evlerindeki eşyalara kadar biliyoruz. Asıl tanımamız gereken insanları tanımıyoruz.Artı değer katmayan niceleri paraya para demiyorken,
    değerli bir yazar yoksulluğunu açıkça beyan ediyor. Doğru değil bu. Haksızlık.
    Demek siz de bazan küsüyorsunuz kendinize öyle mi? Anlamışsınız beni. Sağolun.

    YanıtlaSil
  3. Vildancığım biliyormusun. Bunu hiç mi hiç düşünmemişim. Bunun için ben de kendime kızdım şimdi. Düşüncesizliğime , deger bilmezliğime, farkındasızlığıma kısacası.
    Ah bu ben.. Kendimi nelerle cezalandırsam ve elimden ne gelse de yapsam.
    Sevgiler

    YanıtlaSil
  4. Dilek, sen kendine hiç ceza falan verme kardeşim. Sen ki o sevgili anne babana, o yıllanmış çınarlara sabır ve sevgiyle ilgileniyorsun, senin farkında olmamak gibi bir durumun olamaz ki. Sen zaten hayatı bize farkettiriyorsun. İyi ki varsın.

    YanıtlaSil