7 Aralık 2010 Salı

Hikaye Anlatamayanların Hikayesi


Bugün Kara Kitap'tan bir hikaye anlatsam dedim. Madem bloğumun adı Hayal Kahvem.. Üstelik bünyemde hayal kurmaya meyilli… O halde anlatılanları başlayalım hep birlikte hayal etmeye, ne dersiniz? Aklımızın beyaz perdesinde Doğu Anadolu şehirlerinden birinde bir attar dükkanı canlandırmalıyız şimdi. “Zaten okumak yazarın harflerle anlattığı şeyleri aklın sessiz sinemasında bir bir resimlendirmekten başka nedir ki?” der Orhan Pamuk Kara Kitap’ın 250. sayfasında… Hava erkenden kararmıştır… Soğuk bir kış öğleden sonrasıdır… Çarşıda pek bir hareket yoktur.. Berber, dükkanını çırağına bırakmıştır… Emekli bir ihtiyar, berberin küçük kardeşi, alışverişe değil de ahbaplık için gelen mahalleden bir müşteri, attarın dükkanında, sobanın etrafında oturup gevezelik etmektedirler. Askerlik anılarını anlatıyor kimi… Kimi gazeteleri karıştırıyor… Dedikodu edilip arada bir gülüşülüyor. Keyifli bir ortam belli ki.. Ama aralarında en az anlatan ve kendini en az dinletebilen olduğu için huzursuz olduğunu fark ettiğimiz biri var. Bakın.. Bakın.. İşte orada… Berberin kardeşi… Onun da aklına gelen hikayeleri, şakaları vardır anlatılacak ama hikaye etmeyi, parlak olabilmeyi, anlatabilmeyi beceremiyor belli ki.. Bazan başlıyor bir şeyler anlatmaya… Diğerleri farkına varmadan kesiyorlar berberin kardeşinin sözünü… Anlatacağı dilinin ucunda… Öylece yarım kalıyor. Ne fena bir vaziyet öyle değil mi? Zaten yazar da kitabında, bu haldeki berberin çırağının yüzündeki ifadeyi gözümüzde canlandırmamızı istiyor…

Şimdi, bambaşka bir durum hayal etmeliyiz. İstanbul’lu bir doktor ailesinin evindeyiz. Bir nişan törenindeyiz. Kurgumuz şöyle olmalı… Batılılaşmış ama pek de zenginleşmemiş bir aile düşünmeliyiz… Ev konuklarla dolu. Nişanlanan kızın odasındayız. Hep birlikte üzerine paltolar yığılmış yatağın çevresindeyiz. Güzel ve sevimli bir kız var aramızda… Bir de ona ilgi duyan iki erkek… Hayalimizde bu şekilde canlandırmalıyız. Bu erkeklerden biri öyle pek yakışıklı değil ama girgin ve geveze. Bu nedenle kız ve herkes onun hikayelerini dinliyor. Kızla ilgilenen diğer delikanlı ise hikaye anlatandan daha akıllı ve duyarlı, ama kendisini dinletebilmeyi bilmiyor. Yazar şimdi bu ikinci delikanlının yüzünü düşünmemizi istiyor.

Şimdi ise üç kız kardeş hayal edeceğiz. İkişer yıl arayla evlenmişler. Bu kızlar, en küçüklerinin evliliğinden iki ay sonra, annelerinin evinde bir araya gelmişler. Kocaman bir duvar saatinin tiktaklarını işitiyoruz. Ve bir kanaryanın kafesinde sabırsızca tıkırdadığını hissediyoruz. Orta halli bir tüccarın evi burası. Kış öğleden sonrasının kurşuni ışığında hep birlikte çay içiliyor. Küçük kız kardeş, her zamanki gibi konuşkan ve neşeli.. İki aylık evli olmasına rağmen, küçük kız kardeşin, evlilik deneyimlerini ballandıra ballandıra anlattığını ve kimi durumları gülünç bir şekilde hikaye ettiğini hayal edelim şimdi de… Diğer yandan en büyük ve en güzel abla, bu durumları yıllardır yaşamasına rağmen, kendi hikayelerini anlatamadığı için, hayatında ya da kocasında bir eksiklik olduğunu düşünüyor sanki… Şimdi de ablanın hüzünlü yüzünü gözlerimizin önüne getirebilir miyiz lütfen!


İşte Orhan Pamuk Kara Kitap’ın dördüncü bölümündeki bu yazısında, tüm bu anlatılanları gözümüzde canlandırmamızı istedikten sonra, “Düşündünüz mü? Hepsi tuhaf bir şekilde birbirlerine benzemiyor mu bu yüzlerin? Bu kişileri tıpkı derinden derine bağlayan o görünmez bağ gibi, yüzlerini de birbirine benzeten bir şey yok mu sizce? “ diye sorar. Çevremizde ne çok böyle insanlar vardır aslında… Hikayelerini dinlemediğimiz, anlatmayı bilmeyen, kendilerini dinletemeyen, önemli gözükmeyen, merak etmediğimiz, sessiz insanlar.. Yazar “o kişilerin yüzleri diğerlerinden daha anlamlı, daha dolu değil mi? “diye sorar. “Sanki anlatamadıkları hikayelerin harfleriyle kaynaşıyor bu yüzler, sanki sessizliğin, ezikliğin, hatta yenilginin işaretleri var onlarda.” Der. Peki bu hayal ettiğimiz yüzler içinde kendi yüzümüzü de düşündük mü hiç? Aslında ne kadar kalabalığız. Çoğumuz ne kadar acıklı ve çaresisiz, öyle değil mi? Ama eline kalem alıp döktürebilen ya da haydi ben kendi halimi de katayım, bloğuna yazı yazabilen, iyi kötü okutabilen kişiler biraz olsun kurtulmaz mı bu hüzünlü vaziyetten? Bence yazmak insanı rahatlatır. Hüznünü dağıtır. Orhan Pamuk da yazısının sonunda yazan kişinin biraz olsun bu hastalıklı durumdan kurtulacağını söyler. Artık eline her kalemi alışında yüzlerimizin gizli şiirine, bakışlarımızın korkunç esrarına girmeye çalışacağını söyler Kara Kitap’ta. Zaten bir sonraki bölümün başlığı da: “Yüzdeki Bilmeceler” dir. O ayrı bir yazı konusudur benim için… Vakti gelince belki cümle cümle Hayal Kahvem’e dökülür. Kimbilir? Bugün de böyleyken böyledir işte…. Bu anlatılanlar hikaye anlatamayanların hikayesidir.

6 yorum:

  1. Güzel bir kahve molası oldu.Teşekkürler.DS

    YanıtlaSil
  2. Öyle güzel anılar birikir ki yürekte, anlatırsam kirlenir diye korkarım.
    O yüzdendir yüzümün temiz
    gözlerimin hüzünlü ifadesi.
    O yüzdendir suskunluğum.

    YanıtlaSil
  3. AH Hayal Kahvem,ne kadar da güzel girmişsin olaya..Kara kitabı sanırım üç yıl önce okumuştum..evimin tüm kitaplarını bir okulun kütüphanesine verdim,taşındığım ev çok küçük olduğu için,Uğur Mumcu'nun tüm serisi ve birde Kara Kitap'ı veremedim nedense.. kıyamadım herhalde..Rabıta da bende başkadır..:))

    YanıtlaSil
  4. @ Defne, afiyet olsun:)

    @ La Havle, vela kuvvete vela kudrete vela azamete illa billahil aliyyil azim:) Bayılırım bu duaya:)

    @ CWRM, Kara Kitap var ya hastasıyım. Bu yazıyı
    sevdiğim bloglardan "Kara Kitap" için yazdım:)

    YanıtlaSil
  5. bu yazı var ya bu yazı dünden beri açıp kaç kez okudum bilemezsiniz. uzun zaman kendi hikayemi anlatamadığım, anlatamadığım için de unutmaya başladığım için açtım ben blogumu. açarken de "kara kitap" taki bu bölüm geçmişti aklımdan.ben de o hikaye anlatamayanların çaresiz ifadesine sahip olmak istemiyorum diye düşünmüştüm. orhan pamuk kara kitap'ı sanki benim için, bana özel yazmış gibi hissederim çoğu zaman. bazı insanlar vardır sıradan bir olayı bile muhteşem anlatır,ağzımız açık dinleriz.bazıları ise çok ilginç bir olayı bile sıradan hale getirebilir.ikisi arasındaki fark öykülemedir diyor attila ilhan. ben işte öykülememi geliştirmeye çalışıyorum.çünkü yaşanan her anın bir mucize olduğunu biliyorum. sizinse bu konuda doğal bir yeteneğiniz var bence.

    YanıtlaSil
  6. Kara Kitap, bu yazıyı daha önce yazmıştım. Dün sırf sizin için tekrar koydum:) Yorumunuzu etkilenerek okudum. Bu yazı Orhan Pamuk cümleleri ile oluşturulduğu için hoş geliyor.. Ah, Kara Kitap keşke bir ara "Yüzdeki Bilmeceler" bölümünü de Hayal Kahvem'e özetlesem.. Niye Kara Kitap'ı kimse sevmez anlamam.. Muhteşem bir eserdir bence.
    Teşekkür ederim Kara Kitap. Gönüllerimiz bir sizinle.. Sevgiler.

    YanıtlaSil