16 Kasım 2020 Pazartesi

Şşşth Kimse Duymasın! Sesliler...

 

Arthur Rimbaud'ın, Sesliler adlı şiiri /Cemal Süreya çevirisinin
 ilk dizesi hayrette bıraktı beni.
Dursun burda bi...

"A kara, E ak, I kırmızı, U yeşil, O mavi: sesliler,"

Sesli harfleri renklendirmiş.
Tuhaf!
Daha önce, harflerin renklerini hiç düşünmemiştim ki...

Gerçekten!


11 Kasım 2020 Çarşamba

"Filozofların Yürüdüğü Yolları Önce Şairler Yürür."


Bu yıl  İstanbul Üniversitesi Sosyoloji bölümüne başladım ya...  Hocanın tavsiye ettiği, okumam gereken kitaplar arasında Machiavelli'nin Prens'i de var.  Prens'i görünce, iki elimle gözlerimi kapadım.  Makyavelli mi? Prens mi? Anneciiiiğim!! diye bağırdım.

Hoca diyor, "Felsefeyi sever misiniz?" Ali diyor, biz dönerciyiz. "Luther diyor, Machiavelli,"
"Şampiyon biziz" diyor Ali. "Attığımız gollerden belli." Bu şarkıdaki Ali Desidero benim yani:) 

Yok ama kendime  sefkatli davranmalıyım. Elbette Makyavelli adını, en azından MFÖ'nün bu şarkısından biliyorum. Valla  kitaplarımın arasında Prens'in eski baskısı bile var. Bir vakitler almıştım. Okunmaya davet  beklediğim kitaplarımın arasına bırakmıştım. 

Abicim, on altıncı yüz yılda yaşamış, düşüncelerinin etkisi günümüzde devam eden koskocaa Floransalı Makyavelli'nin, incecik  olsa bile  siyaset felsefesine damgasını vurmuş Prens'i ile benim gibi biri dans edebilir mi? Yok artık. Haddimi bilirim. Prens'i alırım. Uzaktan göz kırparım.☺

İyi ama... Sınıfı geçmem için, Prens'i okumam şart. 

Dostlarım, Romalılar ve de Floransalılar! Prens'in dilini, yolunu, yordamını anlamamı kolaylaştıracak bir yol yok mu? Prens'i benim akıl terazim çekebilir mi? Ya okuyunca anlattıklarını kavrayamazsam... Dün öğrendim.  Adam Phillips ne demiş? "Kavrayamamak habis bir acizliktir."  Vah bana! Yazık bana!

"Her ne kadar Machiavel öldü sansa da bütün dünya, Onun ruhu Alplerin üzerinden uçup geldi buraya." demiş  şair.  Sahiden Makyavel'in ruhu  son günlerde benim evde.  Hissediyorum.  Aaa! Resmen rahatım kaçtı.  Ürktüm. Cesaretim  kırıldı. Kafam karıştı. 

Yooo... Vazgeçmedim. Benden önce bu metinle cebelleşen büyük zekaları aramaya karar verdim.   


Taaa ki... Akademisyen Utku Özmakas'ın Prens: Machiavelli'nin Muazzam Muamması adlı araştırma kitabına rast gelene kadar... Bu kitap resmen benim için  biçilmiş kaftan. Şahane. Üstelik,Turgut Uyar'ın Divan'ı Machiavelli'nin  düşüncesine yeni bir girişin kapısını aralayabilir, diyor.  Filozofların yürüdüğü yolları önce şairler yürür, sözünü iyi biliyor. 

Artık iyimserim. Meraklıyım. Prens'le dansa hevesliyim:)

"birden hatırladık seninle buluşamadığımız günleri,
 gel ey büyük bakış yüce suskunluk gel artık beri"
                                       tuırgut uyar/münaccat




8 Kasım 2020 Pazar

Kendi Kendimle Oynadığım Oyunlarım - ÖFKE OYUNUM


Kendi kendime oynayacağım yeni bir oyun geliştiriyorum.  Oyunumun adını buldum, "Öfke Oyunum"

Bilirsiniz, oyun kurmak kolay bir iş değildir. Her oyunun kuralları, stratejileri, kazananı, kaybedeni olacaktır. Daha önce bilmediğim bir  oyun olduğu için, öncelikle oyunumun kurallarını yazmalıyım:

1-  Öfkelendiğim anı yakalayacağım. 

2-  Öfkemin  5N 1 K'sını çıkaracağım.

Neye öfkelendim?

Neden öfkelendim?

Nerede öfkelendim?

Nasıl öfkelendim?

Ne zaman öfkelendim? 

Kime öfkelendim?   

3-  5N 1K'yı tespit ederken,  tarafsız olacağım. Öfkeme, adeta bir süpermarket kamerası gibi bakacağım. 

4-  Asla  kolaya kaçıp karşımdakini veya durumu yargılayıp, suçlamayacağım. 

5- Disiplinli oynayacağım, hiçbir öfke pasını kaçırmayacağım.

6- İlk beş kuralı beceremezsem, deneyeceğim. Gene deneyeceğim. Daha güzel deneyeceğim.

Vay canına!  Zor bir oyun kurdum sanki. İşleyecek mi göreceğim. Duruma göre oyunun kurallarını iyileştireceğim. 

Şimdi... Bir oyun icat ettim. Oyunun kurallarını belirledim ya..  Hoppala! Niyeyse Orhan Veli'nin Dalgacı Mahmut şiiri aklıma geldi. Hani, "İşim gücüm budur benim" diye başlar ya... Şiirinin sonlarında  "Dalga geçerim kimi zaman." der.  Hani  şiirini "Ne halt edeceğimi  bilemem" diye bitirir.

Ben böyle kendi kendime oynayacağım oyun bulurum.  Oyunun kurallarını koyarım.

Şeyy... Nasıl desem? Sonraa... Ne halt edeceğimi bilemem. 

Öyle işte.

5 Kasım 2020 Perşembe

Bugün Yaşayacağım Her Şeyi Ben Seçeceğim.

         Auguste Comte (Fransız 1798-1857)           Emile Durkheim (Fransız1858-1917)

Çalışma odamdaki masaya doğru yürürken, şairin, "Ya işe gitmek zorunda olduğum için mızırdanacağım. Ya da gidecek işim olduğu için sevinç dolacağım." dizelerini tekrarlıyorum. Yok mızırdanmıyorum. İkinciyi seçiyorum. Bilgisayarımı açıyorum. Maillerime bakıyorum. Kimini hemen cevaplıyorum. Ofisteki arkadaşlarım, benim gibi evden çalıştıkları için, mesajlarımızla önce  birbirimize iyi dileklerimizi iletiyoruz. Hepimiz masa üstümüzü toparlıyoruz. Sonra belirlediğimiz saatte ekranlarımızdaki kutucuklardan birbirimizin gözlerine bakarak konuşuyoruz. Ofiste çalışırken bu kadar birbirimizin yüzüne bakar mıydık diye düşünüyorum. Ofis arkadaşlarımın daha önce fark etmediğim mimiklerini keşfediyorum mesela... Hoşuma gidiyor. Lakin ekranda kendimi görerek konuşmaya halen alışamadım. Tam ben gibi olamıyorum sanki. Tutuk ve mahcup bir hal seziyorum. İnsanın kendini görerek  birileriyle konuşması tuhaf geliyor. 

Az önce işimin arasında kapuska koydum ocağa...  Bulaşık ve çamaşır makinelerini çalıştırdım. Toz aldım.  "Ya ev işleri yapmak eziyet olacak bana/ Ya da işlerini yaptığım o evde aklımı, ruhumu ve bedenimi barındırabildiğim için minnettar olacağım." der ya şair. Eziyet gelmiyor yaptıklarım. İkinciyi seçiyorum.

İnanın yukarıdaki cümleleri yazmak niyetiyle başlamadım.  Birdenbire böyle döküldüler. Hani iki fotoğraf koydum ya...  Aslında sosyolojinin isim babası Aguste Comte ile sosyolojinin bir bilim olarak kurulmasını sağlayan Emile Durkheim'dan başlamak istiyordum. 

 Max Weber (Alman 1864-1920)           Karl Marx  (Alman 1818-1183)

Sonra, tarihsel materyalist teorisinin kurucusu sayılan Karl Marx'tan, modern sosyolojinin kurucusu olarak bilinen Max Weber'e geçecektim.

Sosyoloji sınav tarihim yaklaşıyor.  Rotamı edebiyatçıların menzilinden sosyologların menziline çevirmiş vaziyetteyim. Öğrenme, keşif,  içselleştirme, gelişme, verimlilik ihtiyaçlarım nasıl besleniyor anlatamam. Evet, işimdeyim gücümdeyim.   Devamında, sosyoloji dünyasının içindeyim.  Gene Leo Rosten'in şiirinin son dizeleri aklıma geliyor:

"Belki yeni şeyler öğrenmek istemeyecek canım. 
 Ya kızgın olacağım - öğrenmem gereken ne çok şey var- diye.
 Ya da ufak tefek de olsa faydalı ne varsa öğrenmeye çalışacağım.
 Lakin, bugün yaşayacağım her şeyi ben seçeceğim." 

Bende vaziyetler böyleyken böyle:)