30 Ekim 2021 Cumartesi

Seyrettim. Seyrediyorum. Seyredeceğim.

 
Senaryosunu Levent Cantek'in yazdığı, yönetmenliğini Çağan Irmak'ın yaptığı Yeşilçam'ın 2. sezonunu sabırsızlıkla bekliyordum.  28 Ekim'de gösterime girdi.  Durur muyum? İlk 5 bölümünü bir oturuşta seyrettim. Aşk, heyecan, polisiye, eski zamanlar, unutulmayan şarkılar...  Nasıl denir?  Ayakları yerden kesen... 32 kısım tekmili birden:)  Devamının takibindeyim.


Hayret edilecek şey! Bu diziyi nasıl gözden kaçırmışım?  Mizacım gereği abartmayı severim. O nedenle  oldum bittim dizilere mesafeliyim.  Misal bu dizi 3 sezonmuş. Her sezonda 8 bölüm varmış.  Bilseydim başlar mıydım:)
Dün gece başladım seyretmeye. Ve durduramadım kendimi... Seyrettim. Bitti. Seyrettim... Bitti... Derken...  5. bölümde uyuyup kalmışım.  Çok sevdim. Az sonra başlarım seyretmeye... Birinci sezonu tamamlarım:)

25 Ekim 2021 Pazartesi

Ters Kontak mı? Düz Kontak mı?

 



Çocukluğundan beri uzaydan gelen sesleri takip eden astronom Ellie, nihayet Vega yıldızından gelen bir sinyali keşfeder. 

Ne yani? Uzayda bizden başka canlılar vardır öyle mi? 
İşte bu film bu soruya,  şöyle cevap vermektedir: 
"Bizden başkaları da var mı bilmiyorum ama eğer sadece biz isek, bu çok büyük bir alanı boşa harcamak olurdu."  

Yeminle aynı fikirdeyim. Ama  laf aramızda, henüz hiçbir uzaylıyla kontak kuramamış olduğumu itiraf etmeliyim:)

1997 yapımı Contact adlı bu  film, ışıklar içinde uyusun kendisine gani gani saygım, sevgim olan Carl Sagan'ın aynı isimdeki kitabından sinemaya uyarlanmış.  Aksiyonlu, aşklı meşkli  ilginç bir film. 

Bilim insanlarının, uzaydaki varlıkların ispatlanması çabaları karşısında, siyaset ve din adamlarının vaziyetleri, Einstein'in "İki şey sonsuzdur. Evren ve insanoğlunun aptallığı. İlkinden o kadar emin değilim" sözünün resmen ispatı.  Neyse ki kızımız zeki.😅

Hey! Aslında  başka bir şey yazacaktım. Şöyle... Bir sürü dalevera yapılsa bile, hak yerini buluyor ve kızımız, özel olarak üretilen uzay aracına bindirilip  uzaylılarla kontak kurmaya gönderiliyor.  

Veeee.... Uzayın sonsuzluğunda harikulade manzarayı görünce, sevgili Ellii'nin nutku tutuluyor.  Gördüklerini ifade edecek kelime bulamıyor. Ve yukarıdaki karelerde göreceğiniz gibi keşke benim yerime bir şair gönderselerdi, diyor.  

Bu sahneler ve sözlere bayıldım.  Geri sardım.  Aynı bölüme tekrar tekrar bakakaldım. 

Sonra hemen bir şiirle kontak kurdum. Oturdum. Murathan Mungan'ın Yalnız Bir Opera'sını okudum. 




22 Ekim 2021 Cuma

“Dünya Bir Penceredir, Her Gelen Baktı Geçti”

 

Vay arkadaş! Günler akıp gitmiş. Hayal Kahvem'e tek satır yazmamışım. 

Yazmadım ama yeminle  boş geçirmedim.   Her şeyin vakti zamanı vardır demezler mi? Şimdi  bir şey yazmak için olabilecek en güzel anmış mesela. Olamaz mı?  Eee.  Neler neler yaptım, bir özet geçeyim  öyleyse:)

Bir yıl sonra ilk kez sinemaya gittim.

Contemporary İstanbul Uluslararası Çağdaş Sanat Fuarı'nı gezdim.


Yen açıldığını öğrendiğim  Hasanpaşa- Kadıköy'deki Gazhane Müzesini gezdim. 

Bahçesinde iki küçük kafe var.  Gazhane'nin ilginç binaları gölgesinde kahvaltı yapıp, kahve içmeye gidilebilir.

https://muzegazhane.istanbul/


Ünsal Ünlü'nün "Nazım" başlıklı videosunda işitip merak ettiğim,  
Sibel Oral'ın "İşitiyor musun Memet ?" adlı anlatı kitabını okudum. 
Nazım Hikmet'in oğlu Memet... Ben de seslendim. 
"İşitiyor musun Memet? Seni anlıyorum." dedim.


Sabah 6.30'da Kadıköy'de dolandım.  
Allahım Kadıköy bomboştu. 
Simit, peynir, çay ve  sessizzz, ıssızz  Kadıköy. Bayıldım.
Karaköy motoruna bindiğimde, halen ay vardı gökyüzünde😅

Akşam 6.30'da Karaköy'den döndüm. 
Sana dün  bir gemiden baktım aziz İstanbul. 😊

Galata'ya selam çaktım. Kendisine harbiden aşığım. 




Soldaki Kafka'nın sigorta kurumunda çalışırken hazırladığı, iş kazalarını önlemek için alınacak tedbirler raporuymuş.  Sigortacıyım. Neden? 
Kafka da zamanında sigortacılık yapmış ya, elbette o sebepten:)
Kafka'nın ofis yazılarını bir kitapta toplamışlar. Türkçeleştirilmemiş.  
İngilizce çevirisini sipariş ettim. 
Kim bilir, belki ben Türkçeleştiririm diye hayal ettim.😅


Sabahattin Eyüpoğlu uzun zamandır aklımda. 
 Son günlerde  hakkında yazılanları okuyorum, videoları izliyorum.
Mutlaka yazmalıyım. 
İçimde derin bir minnet hissi var.
Öğrendiklerimi yüreğimde demliyorum. 


-not- 
başlık yunus emre'den

8 Ekim 2021 Cuma

Sözcüklerle Resmetmeyi Öğrenmek...

 

Sahaflarda gezinirken, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Yahya Kemal için yazdığı kitap elime geldi. Yahya Kemal Beyatlı  Ahmet Hamdi Tanpınar'ın hocası. Ne güzel, di mi?

Durur muyum?  Elbette hemen satın alıyorum. Cümlelerinin içinde atlaya zıplaya  dolanmaya başlıyorum.

Ahmet Hamdi Tanpınar, "Mahkum bir neslin çocuklarıydık." diyor mesela. "Bununla beraber gençtik, şiiri seviyorduk." diyor. "Çok zalim ışıklar arasında olsa bile istikbale ait büyük ümitlerimiz vardı." diyor. 

Okurum bu kitabı.  Dalarım hemen... İlla okurum. Hey... Durun bi... Hoca sınıfa giriyor. Şşşıııthh!

"Birdenbire kapı açıldı. Orta boylu, toplu, yuvarlak çehreli, güzel, derin bakışlı bir adam içeriye girdi. Herhangi bir mesleği namus ve haysiyetiyle kabul edecek genç bir adamdı bu. İyi ve otoriteli bir memur olabileceği gibi, sekiz asır cemaatimizin bel kemiği olan, o temiz işçi ve rahat vicdanlı zanaatkarlardan biri de olabilirdi. Hususi hiçbir istisnası yoktu. Temiz traş olmuş, temiz giyinmişti. İlk işi fesini çıkarıp masaya koymak oldu.  Saçları sonuna kadar, olduğu gibi ikiye taranmıştı. Güzel tombul işçi elleri vardı."

Yahya Kemal Beyatlı'nın görüntüsünü gugılladım.   Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, hocasının görüntüsünü  sözcüklerle ne şahane resmettiğini anladım.