28 Temmuz 2018 Cumartesi

Öykülerin Trenle Başlayan İlk Cümleleri


"Dumanlara, sislere, hortumlara, ıslıklara boğulmuş güvercin grisi bir tren garın ortasında bekliyordu."
Murathan Mungan/ Makas



"Beni Malatya'ya götürecek Van Gölü Ekspresi on dakika geç kalktı."
İsmet Tokgöz/Bir Kadırga İçin Yaz Resmi



"Ülkenin büyük şehirlere uzak bir dağ başı kasabasında, bir demiryolu istasyonunda çalışan üç hikâyeciydik." 
Oğuz Atay/Demiryolu Hikayecileri-Bir Rüya



"Vagonun içindeki altı kişiden bir tanesi dayanamadı ve yanındakine: "Gideceğim yol uzak,"dedi." 
Sait Faik/Üçüncü Mevki



"Benim çocukluğumu, toza bulanmış, sağanaklarla yıkanmış kurşuni akşamüstü trenleri yarıp geçti." 
Hüsnü Arkan/Nisa


Fotoğraflar/ Madam Tutli-Putli


17 Temmuz 2018 Salı

Ve Kitap Ve Fizik Ve Film

Michio Kaku, Geleceğin Fiziği adlı kitabının, Tıbbın Geleceği adlı bölümüne, Yunan ve Roman mitolojilerinde  geçen, şafak tanrıçası güzel Eos'un öyküsüyle başlamış. Eos bir tanrıça olduğu için mükemmel bir bedene sahipmiş, elbette ölümsüzmüş.  Eos, bir ölümlü olan yakışıklı Tithonus'a sırılsıklam aşık olunca, sevdiğinin yaşlanıp ölmesine razı olamamış. Tanrıların babası Zeus'a yalvarıp, Tithonus'u ölümsüz yapmasını, sonsuza kadar beraber yaşamalarını sağlamasını istemiş.  Zeus, Eos'un bu duasını kabul etmiş. Sevgilisi aynı Eos gibi ölümsüz oluvermiş.

Buraya kadar tamam... Tithonus  artık ölmeyecek. Şahane... İki sevgili sonsuza kadar mutlu, mesut yaşayacaklar. Ne güzel...  İyi ama  Tithonus'un bedeni gün be gün yaşlanmaya devam ediyormuş. Ah! İşte Eos birden,   Zeus'tan sevgilisi için ölümsüzlük isterken, sonsuz gençlik istemeyi unuttuğunu anlamış.  Bu durumda Tithonus ölemiyor, gün geçtikçe bedeni çürüyor, kuvvetten düşüyor veee maalesef ızdırap dolu sonsuzluğu yaşamaya devam ediyormuş. 

Michio Kaku kitabında bu hikayeyi  21. yüzyıl biliminin yüz yüze kaldığı sorunlara benzetiyor. Bilim insanları şimdi, uzun yaşama konusunda mucizevi ilerlemeler yapıyorlar, diyor.  "Ancak, hayatın sağlık ve kuvvet olmadan uzaması, Tithonus'un trajik bir şekilde öğrendiği gibi, ebedi bir ceza olabilir." diye devam ediyor.

Sonra bu yüzyılın sonuna kadar, hayat ve ölüm üzerine kontrolü ele alan güce sahip olacağımızı, hatta bu gücün sadece hastalıkları iyileştirmeyle sınırlı olmayacağını, insan bedenini daha iyiye götüreceğini ve hatta yeni yaşam formları kurmakta kullanılacağını söylüyor. 

Yazının devamında, Robert Lanza adlı hayatın gizemlerinin sırlarını açan bir bilim insanından bahsederken,  Good Will Hunting  filmindeki Matt Damon'un canlandırdığı karakterden söz ediyor.  Aynı o filmdeki karakter gibi, Robert Lanza'nın  "bu filmde pejmürde kılıklı, şehir yaşamına uyum sağlamış işçi sınıfından bir delikanlı, matematik dehasıyla MIT'deki profesörleri şaşkına çevirdiğini",  DNA lar üzerinde çalıştığını,  kim bilir belki bir gün doku mühendisliği üzerinde çalışırken,  hastalıklı ya da eskimiş organları değiştirmek üzere, insanların kendi hücrelerinden üretilecek yeni organlar sipariş verebileceği bir insan beden mağazası ortaya çıkarabileceğini anlatıyor. 


Bu enteresan anlatılar üzerine  zeka parlatacağıma, ne yaptım bilin bakalım? Elbette kitaba mola verdim.  Yıllar önce seyrettiğim o güzeller güzeli filmi buldum, yine yeni yeniden seyrettim. Müthişti. Robin Williams'ın intiharından bu yana seyrettiğim ilk filmiydi. Yüreğimin acıdığını hissettim. 

14 Temmuz 2018 Cumartesi

Cumartesi Planım

                             Bugün  niyetine girdim, sinemaya gideceğim.  Bu iki filmi  ardı ardına seyredeceğim:)

13 Temmuz 2018 Cuma

yolüstü eziyetleri

yolda karşılaşılır.. sinema'ya, tiyatro'ya, randevu'ya, bir yerlere gecikilmiştir.. ille de ayaküstü şu diyaloglar yapılır "n'aaber", "iyidir.. senden n'aaber", "nasıl gidiyo.." "sen hâlâ orda mısın" "yo.. artık ben burdayım", "bir ara, beni bir ara ya" "olur.. numaramı vereyim", "yoo, verme.. ben bulurum".. nerden bulucan.. nasıl bulucan.. işte adam karşında ne konuşacaksan, konuşsana ya.. yok olmaz.. ille de yapılacak bu yolüstü eziyetleri


yolda karşılaşılır.. bir türlü mevzu çıkmaz.. tıkanılıp kalınır, yol ortasında.. birinin "haydi eyvallah" diyesi beklenilir.. o biri "haydi eyvallah"ı demez.. "vaay be, demek öyle ha", "ya", "allah, allah", "cık cık", "eee", "hadi ya" gibi manasız, anlamsız, can sıkıntısı, geyik efektler salgılanır, gözler orada burada gezinirken.. biri, "işim var.. eyvallah" dese, ötekinin nazarında k.ç tempra olacak, denmez, denilemez, bu nedenle de bu eziyet hep sürer


yolda karşılaşılır.. birikmiş kesişmeler mevcuttur.. karşılıklı hoşlantılar tedavülde rezerve.. ancak birinin ilk adımı atması olmamıştır.. ve fakat biri o, ilk adımı hiç atmaz.. kaz gibi geçersiniz birbirinizin  önünden ve ömründen.. "velhasılı pır pır ederken yüreği, ellerim bak boş kaldı" olur.. bir güzel ukte, bir güzel başka tesadüfe kalır.. hayırlısı..

metin üstündağ/denemeyenler


6 Temmuz 2018 Cuma

Şşşth Kimse Duymasın -33-

Son günlerde neler yaptım?
2005 yapımı, Golden Globe, Emmy ödüllerine aday gösterilen Rome adlı diziyi soluksuz seyredip bitirdim. Bayıldım. Allahım Yarabbim... İyi ki o devirlerde doğmamışım... Şükrettim. 
Günümüz Roma'sına gitmeyi hayal ettim:)


                      Ocean's Eleven'e tekrar seyrettim. Ocean's Eleven'ın kadın versiyonunu yapmışlar.                                                                                            Nanananoom...  Ocean's 8
         Sinemada  seyrettim.  Keşke erkek versiyonunun tekrarı olmayaydı da yeni bir senaryo olaydı.
                                                          Kadınlar daha başarılıydı çünkü:)


                 
                                                
                                                   Evde/Sinemada filmler seyrettim. Hepsini çok beğendim.


                                                                        Yeniden ukulele çalışmaya başladım.



                                                         Daldan dala okumalar yaptım.

Başka ne mi yaptım?

Feci bir vaziyette çalıştım...
Çalıştım... Çalıştım... Çalıştıııım.

Gerçekteeen!..