25 Ağustos 2017 Cuma

Bu Hafta Neler Yaptım?

Sinemaya gittim. 



Keçeden bebek yapmayı denedim.



Kitap okudum.



Ukulelemle Aşk Yeniden'i çalayım derken, sol parmak uçlarımı yara yaptım.



Aşk Yeniden'e Ukulele Ayhan'ın videosundan çalıştım.


24 Ağustos 2017 Perşembe

Ve Castlevania Ve Öfke Ve Bekleme Ve Abartma

 


Castlevania,  her biri 20- 25 dakikalık bir animasyon dizi film. İlk sezona ait 4 bölüm var. Dördünü de seve bayıla, arka arkaya keyifle seyrettim. Hikaye tam tıkırında gidiyordu ki ilk sezon bitti. Az önce öğrendim, 2. Sezonu 2018'de seyredecekmişiz iyi mi?  

İlkin canım sıkıldı. Nedir bu şimdi, dedim kendi kendime... Dizi en heyecanlı yerinde bitmişti. Şimdi 2018'i bekleyeceğim öyle mi? Yoo... Yok artık! dedim....  Asla öfke kontrolü yapmak için derin derin nefes almadım. "Rahatla", "aldırma" gibi, sakinleştirici ve yatıştırıcı sözcükleri yavaşça tekrarlamadım. Yoga, meditasyon filan da yapmadım. Basbayağı yumruk sıktım. Dudak büzdüm. Kaş çattım.  Resmen feci şekilde öfkelendim.

Bir animasyon dizisi için nasıl  sinirlenmiştim. Dizinin devamını hemen seyredemediğim için neredeyse öfke nöbeti geçirecektim. Biraz daha gayret edersem, ağlayabilir, kendimi yerden yere atabilir, tepinebilir, hatta başımı duvarlara vurabilirdim. Aynı bir çocuk gibi... Sonra halime güldüm. Yarabbim ne kadar abartmıştım... Olsun... Gene de çocuklaşmak hoşuma gitti.  Sonra beklemenin güzelliğini düşündüm. Dizinin devamı olsaydı, hemencik seyrediverecektim. Bitecekti. Oysa şimdi çaresizdim. Bekleyecektim işte...  "Ne hasta bekler sabahı, ne taze ölüyü mezar, ne de şeytan bir günahı, seni beklediğim kadar" diye şahane bir şiir aklımdan geçti. "Pes!" dedim kendime.... "Pes! Bir diziyi beklemeyi nasıl bu denli abartabildin!!!"

Gizli Not- Başrollerde Trevor Belmont var biliyor musunuz? Nasıl desem... Hoş biri de... Öyle işte:)

  



23 Ağustos 2017 Çarşamba

Masallar Ve Rüyalar -3-



Rüyamda... Hayırdır inşallah.. Hep iki elimde iki su kabıyla evden çıkıyorum.  Kendimi mütemadiyen aynı yolda görüyorum. Elimde su dolu kaplarla gidiyorum, boş kaplarla dönüyorum. Tekrar dolduruyorum. Götürüyorum. Boşalmış. Geri getiriyorum. Bu durum defalarca tekrarlanıyor. Elimde su kapları  aynı yoldan  sürekli gidip geliyorum. Su dolu kapları acaba kime götürüyorum? Sucu muyum acaba?   Rüya işte...  İnanın bilmiyorum.. 

Bu kadar değil ama.. Enteresan bir durum var. Ellerimde su dolu kaplarla  hep aynı yolda gidip geliyorum ya, kaplardan biri çatlak olmalı, su sızdırıyor. Hatta öyle ki, rüyamda gidip gelmelerim çoğaldıkca, çatlak kaptaki sızıntı artıyor. Ben suyun kaptan sızdığını görüyorum. Islık çalarak   gidip gelmeye devam ediyorum. 

Rüyanın bir yerinde çatlak su kabı dile geliyor.
- Lütfen benimle su taşıma.  Artık suyu tutamıyorum.  Başka bir su kabı al.  Sana çok üzülüyorum,  diyor. 
Ben gülümsemek ne demek resmen sevimli bir kahkaha atıyorum.. 
- Sahiden böyle mi düşünüyorsun? Şaşırmışsın sen! Bak sana ne göstereceğim, diyorum. 
Su akıtmayan kabı taşıdığım elimin yönünü göstererek, 
- Şimdi yolun bu tarafına bak, ne görüyorsun söyle bana, diyorum. 
- Ne olacak?" diyor. Sen ne görüyorsan ben de onu görüyorum. Taş, taprak..
Peki seni taşıdığım tarafta ne görüyorsun? diye soruyorum. Aaa! diyor. Çok güzel. Çimenlik bir yer burası... Yabani otlar, çiçekler var. 
Yaa! diyorum. Gördün mü? Bu güzellik senin sayende oluyor. Senden akan sular toprağın susuzluğunu gideriyor. Toprak  senden sızan suyu içtikçe, yeşeriyor, çiçekleniyor. Ve ben hep bu yoldan gidip geliyorum. Ah! diyorum. Ah! Su taşımak konusunda yetersiz olduğunu biliyorsun. Lakin akıttığın suyla dünyamı güzelleştirdiğini hiç mi fark etmiyorsun? diyorumm...  Ve işte rüyamın tam bu karesinde uyanıyorum. Tüh!


21 Ağustos 2017 Pazartesi

Değişik Bir Muhabbet Vaziyetim


Game Of Thrones'u seyredince, olan bitenler hakkında konuşacak kimse bulamıyorum. Ben de Ezgi ve Nilüfer'in videolarını seyrediyorum. Hey! Muhabbet etmişim gibi hissediyorum:)





18 Ağustos 2017 Cuma

Kahve Molası - Yarım Saatlik Kung Fury Macerası

Kung Fury'i bugün öğle arası seyrettim. Fantastik-aksiyon-komik desem  abartmış olur muyum acaba? Yoo... Olmam valla. Abartının kralı bu film. Bayıldım ne yalan söyleyeyim. Teee 1980 li yıllar...  Kahramanımız Kung Fury, bir bilgisayar aracılığıyla zamanda yolculuk yapıyor. Hey! 1980'ler bilgisayarların evlerimize girdiği ilk yıllar değil mi? Koca koca kutulardı ya hani...

Film bahanesiyle memleketime bilgisayarın giriş tarihlerini şöyle bir gugılladım. Üretici olmaktan çok sosyalleşmeye yatkın yurdum insanı  1960'da bilgisayarla, 1993 de ise internetle tanışmış. İlk kez  bilgisayar Karayolları Genel Müdürlüğü'ne alınmış. Ve karayolundaki çalışmaların modernize edilmesi amaçlanmış. Sonra şirketlere yayılmış gitmiş. 1980'ler itibariyle evlerimiz bilgisayara kapılarını açmış.


Yukarıdaki Time'ın kapağı 3 Ocak 1983 yılına ait.  Her yıl bir ünlüyü yılın insanı seçen Time dergisi, tarihinde bir geleneği yıkımış. 1993'te, bilgisayarı  kapak yapıp  "Yılın İnsanı" daha doğrusu yılın makinesi seçmiş. Aaa... Bi dakka... Arkadaşım konumuz Kung Fury değil miydi? Nasıl geldim ben buraya şimdi? Gene mevzuyu dağıttım di mi?

Sözün Özü: 1980'li yılların popüler kültür imgelerini  seyretmek, müziklerini hatırlamak, İskandinav tanrılarının hükmettiği dönemde Thor'la karşılaşmak,  Nazi Almanyasının lideri Hitler'i, filmdeki adıyla Kung Führer'in ucubikliklerine,  nazilerin dünyasına, dinazorlara, dev robotlara, Kara Şimşek'e yine yeni yeniden tanıklık etmek isterseniz ve  elbette o yılların Kung Fu filmlerine bayılan bencileyin bir bünyeye sahipseniz, asyatik sporlarla polisiyeyi harmanlamış yarım saatlik bu aksiyon filmi keyifle seyredeceğinize eminim. İlk fırsatta yeniden seyreceğim:)

  


15 Ağustos 2017 Salı

Masallar Ve Rüyalar -2-


Oldukça debdebeli bir gündü. Eve geldiğim gibi koltuğa uzandım, hayallerimin dizinde uykuya daldım. Hayırdır inşallah... Bir rüya gördüm.

Ofisteki masamın önünde ayakta duruyorum. Masadaki üç kocaman  kaseye tüm merakımla bakıyorum. İlkinde sıcak, ikincisinde soğuk, üçüncüsünde ılık yazıyor. Bir elimi ilk kaseye daldırıyorum. Çok sıcak. Diğer elimi ikinci kaseye daldırıyorum. Feci soğuk. Bir süre öylece duruyorum. Sonra iki elimi çekiyorum.  İki elimi birden ılık su  yazan  kaseye sokuyorum. 

Bu su ılık mı gerçekten, diye ellerime soruyorum. 
Az önce sıcak sudan çıkardığım elim:
- Soğuukk! diyor.
Soğuk sudan çıkardığım elim:
- Sıcaakkk! diyor. 

Diyorum ki ellerime:
- İkiniz de aynı sudasınız. Niye farklı  konuşmaktasınız?

Uyandım. Bilmeceli rüya mı bu? Şaştım.



12 Ağustos 2017 Cumartesi

Ukulele Ve Dümteke


İlhami abi, sipariş verdiğim klipsli ukulele akort cihazını nihayet getirdiğini söyleyince, eteğimi uçura uçura müzikevine gittim. Minik akort aparatını, ukulelemin başına iliştirdim. Ohh, diye derin bir iç çektim. Akort edemiyorum, o nedenle müzik aleti çalmayı beceremiyorum, diye  artık kendime bahane  öne süremeyecektim. Zaten bu kez kararlıyım. Ukulele çalmayı öğreneceğim. Minicik bir alet. Her yere götürebilirim. Tatlı, iç ısıtan sesi var. Dilediğim şarkıyı söyleyebilirim. Üstelik hiç fena gitmiyor. Birkan Erdem'in hazırladığı videolarla epeyce ilerledim. O kadar ki, şu anda çalıştığım şarkı ne biliyor musunuz? Nanananoom! Somewhere  Over The Rainbow. İşte AKORLAR'ı...  Ve işte çalışma videom... 


Gizli Not- 
İlk fotoğrafta ukulelemin sırtını dayadığı darbuka var ya, o da benim:) Tam müzikevinden çıkıyordum. İlhami Abi, 
- Senin darbukan var mıydı, dedi. 
- Darbuka mı? Benim mi? Yoo... dedim. Yok.
Elindeki siyah darbukayı uzattı. 
- Al bunu, dedi.
- Ben mi? Niye ki? dedim.
- Bi denemediğin darbuka kaldı. Güldü. İstersen bunu sana alış fiyatına vereceğim, dedi.
Bazı kadınlar ziynet almaktan, bazıları çanta, ayakkabı giysi almaktan kendilerini alıkoyamazlar. Benim zaafım da kitaplardı. Şimdi müzik aletleri eklendi. Darbukayı elime aldım. İki düm teke düm tek yaptım. Hahhhayy! Bayıldım. Tamam dedim. Satın aldım. Öyle işte:) 

Durun, artık ukulele dersime geri döneyim...


Bu şarkıyı söyleyen  Havaili şarkıcı Israel Kamakawiwo'ole, 1997 de vefat etmiş. Yattığı yer nur dolsun. 



11 Ağustos 2017 Cuma

Şşşth Kimse Duymasın-33-


Yukarıda  fotoğrafını  gördüğünüz genç adam  Edgar Wright'ır. Ve  bugün tesadüfen denk gelip seyrettiğim Baby  Driver adlı filmin hem yazarı hem  yönetmenidir. Bugünden itibaren gönlümün en mutena  köşesine  taht kurup yerleşmiştir. Niye mi? 



Bugün ikindi vakti parmaklarımın ucuna basa basa ofisten kaçmıştım, tamam mı? İşler boyumu aşmıştı. Tepeden tırnağa bunalmıştım.  İyi ama, kafamı ofisten çıkarmıştım ki, o ne? Sokak değil sanki cehenneme kapı aralamıştım. Üç adımda arabama zıpladım. Hemen camları sonuna kadar araladım. Dedim ki, "Bu sıcakta en iyi serinleme mekanı sinema!" Durur muyum?  Gaza bastım... Marş marş ilk sinema salonuna daldım. Gözüm bir şey görmedi. Denk gelen bir filme hemen bilet aldım. Filmin adını Tam Gaz diye türkçeleştirmişler.  Ne olduğu hakkında fikrim yok ya.. Pek umutlu olmasam da...  Hiç olmazsa serinleyecektim... Ve film başladı...  

Abicim olmaz böyle bir şey!  Birbirinden harika müziklerin ritminde film nefes nefese akıyordu. Ya oyunculuk... Ya o muhabbetler...  Üstelik film daha önce seyrettiğim pek çok filme selam çakıyordu.  Ya o soygunlara ne demeli... (ehem... içinde soygun olan filmleri oldum bittim ayrı severim:)  Baby Driver'in son zamanlarda seyrettiğim en keyif aldığım aksiyon filmi olduğunu tüm samimiyetimle söyleyebilirim. Salondan çıktığımda keyfim yerindeydi. Sinemanın hayatımı eşsiz kıldığını yine yeni yeniden hissetmiştim. Ve elbette... Yönetmenini çok merak etmiştim.


Şeeyyy...
Film kareleri yerine, 
filmin yönetmeninin fotoğraflarını koymam sırf bu sebepten...

Gerçekteeen:)







5 Ağustos 2017 Cumartesi

Ukuleleye Giriş Ve Beni Vur'a Zıplayış




Sahiden ukulele satın aldım.  Veee... Hemen kollarımı sıvadım. Önce sanal alemde ukulele öğretmeni aramaya başladım. Gerçekten en şahanesini buldum.  İşte ukulele öğretmenim.  Adı Birkan Erdem'miş. Aslında İngilizce Öğretmenliği'nde öğrenciymiş. Tanışmıyoruz elbette... Lakin tüm dilekleri gerçekleşsin, ukulele çalmayı öğrenmek için öyle muhteşem videolar hazırlamış ki... Müthiş! Vallahi bir haftada, hayatın hay huyundan arta kalan zamanlarda yaptığım çalışmalarla 10. videoya geldim. Çok iyi gidiyor. Sabırla öğrenmeye niyetliyim. 

Gizli Not- Ukulele öğretmeni nasıl olsa bilmiyor beni ya.. Şimdi 10. videodan çok ileri videoya atladım.  İşte bu şarkıya çalışmaya başladım.

Beni vur beni onlara vermee
Külümü al uzak yollara savuuurr
Dağılsın dağlara dağılsııınn bu sevdamııız
Ama sen ağlaaama durrr

Ahmet Kaya/Beni Vur


Ne tatlı çalıp söylüyorlar. 
Ah! Ben de çalıp söyleyebileyim, ne olur:)