Az kaldı. İki gün sonra 30. İstanbul Film Festivali başlayacak. 30 yıl öyle mi? Heyy! Şahane! Ben ise İstanbul Film Festivali'ne seyirci olmamın 3. yılını kutlayacağım. Sadece sondaki sıfır eksik. O kadar! Geçmişe hayıflanmak yok benim defterimde arkadaşım. Ne olacak? Yakalamışım bu kısmeti bir yerinden işte fena mı? Hiç bilmeyenlere, duymayanlara, bilipte gitmeyenlere ne demeliyim? Onlardan üç yıl daha öndeyim. Yalan mı? Hasan Ali Toptaş, Harfler ve Notalar adlı kitabının bir bölümünde hayatın kısalığı uzunluğu konusunda insanın nasıl arada bir fikir değiştirdiğinden söz eder. Hayat sahiden kimi zaman sonu gelmeyecek gibi hayli uzun, kimi zaman da bir nefes kadar kısa görünmez mi gözümüze? Yazarlar yazacakları kitapları, yönetmenler çevirecekleri filmleri, benim gibiler ise okuyacakları kitapları, seyredecekleri filmleri düşündükçe, hayat "bir nefesten daha kısa" görünmeye başlıyor. Kitaplara ve filmlere baktıkça, ömrüm bu kitaplardan kaçını okumaya, bu filmlerin ne kadarını seyretmeye yetecek diye kara kara düşünmez misin sen? Ben düşünürüm ne yalan söyleyeyim. Düşünürüm de içimi bir efkar kaplar.. Of derim.. Of.. Of!
Hasan Ali Toptaş'ın dediği gibi, zamanı ne kadar hesaplı kullanırsak kullanalım, bir çok kitap asla okunmayacak. Pek çok film de asla seyredilmeyecek. İşin kötüsü okumamız gerektiği halde okuyamadığımız bazı kitapların adlarını ve yazarlarını bile asla öğrenemeyeceğiz. Aynen seyretmemiz gerektiği halde bazı filmlerin adlarını, yönetmenlerini, oyuncularını öğrenemeyeceğimiz gibi. Kör noktamızda kalacaklar ve biz bunları art arda yayımlanan binlerce kitap, çevrilen yüzlerce film arasında asla göremeyeceğiz. Of, ne fena! Gözlerimi dört değil ondört açmalıyım. O kadar çok kitap yayımlanıyor ve o kadar çok film çevriliyor ki... Her kitabı okumak, her filmi seyretmek istemiyorum. Okumak isteyeceğim kitapların, seyretmekten zevk alacağım filmlerin bir dedektif gibi peşindeyim. Biliyorum ki bazıları illa kör noktamda kalacak ve ömrüm boyunca o kitaplarla ve filmlerle yolum asla kesişmeyecek. Bunları düşündükçe içimi efkar kapladı gene... Yoo.. Oflamayacağım bu kez.. Artık çok iyi biliyorum. Kitap fuarları ve film festivalleri bence çok mühim. Diyeceğim ki aynı Hasan Ali Toptaş gibi.. "Ey hayat, bana kör noktamı aydınlatacak bol ışıklı dostlar ver!" Çünkü benim İstanbul Film Festivali'ne seyirci olmamın sebebi Tersninja okuru olmamdır. Bunu her zaman söylerim. Tersninja'daki Numan Serteli'nin festival yazıları beni heveslendirmiş ve köyde yaşamama rağmen, İstanbul'a gidip festival seyircisi olmama cesaret vermiştir. Teşekkür ederim.
Hem bir güzellik daha var. İstanbul Film Festival'i tam doğduğum haftaya denk geliyor. Heyy! Benim gibi hayalperest biri için ne hoş bir durum bu düşünebiliyor musun? Sanki felek bir kıyak yapmış bana da İstanbul film Festival'i sanki sadece benim için düzenleniyor. Öyle hayal ediyorum. Zaten festivale ilk gideceğim tarihi, doğum günüme denk getiriyorum. Bir bayram havasında sabah erkenden kalkıyorum. En güzel giysilerimi giyiyorum. Nasıl bir afra tafrayla, nasıl edayla gidiyorum İstanbul'a anlatamam sana... Sanki dünyanın en zengin, en güzel, en mutlu kişisi ben oluyorum. Öyle ki dayanamayıp Beyoğlu'nun girişindeki çiçekçi kızdan, kendime bir sap beyaz şebboy bile alıyorum. İstiklal Caddesi'nde saçlarımı attıra attıra yürürken, şebboyun kokusunu derin derin içime çekiyorum. Bilirsin Hasan Ali Toptaş'ın Ben Bir Gürgen Dalıyım kitabında yazdığı gibi, ben çiçekten kokunun taştığını kaç kere tecrübe etmiş biriyim. Resmen şebboydan kokunun taştığını görüyorum. Evet, inan bana taşıyor. Şebboydan taşan koku resmen başımı döndürüyor. Sinemanın koltuğuna oturuyorum. Arkama huzur içinde yaslanıyorum. Salon çok ama çok kalabalık, tıklım tıklım oluyor. Işıklar sönüyor. Karanlık oluyor. Veee film başlıyor. Ansızın kalabalık yok oluyor. Ben tek başıma filme öyle bir dalış dalıyorum ki koltuğumda beni bir daha kimseler göremiyor.
1.BAZILARI SICAK SEVER
2. KONUKSEVERLİK