14 Şubat 2025 Cuma

Körler İçin Karikatür Betimleme - Sevgililer Günü:)



Şenol Bezci'nin bu karikatüründe; 

Bembeyaz bir boşlukta, kollarını coşkuyla havaya kaldırmış, gözlerinde heyecan, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle duran bir adam var. 

Sevgiye, aşka kollarını açmış, beklediği o büyük duygunun nihayet kendisine doğru geldiğini hissediyor.

Ve gerçekten de aşk geliyor... ama nasıl!

Yukarıdan hızla düşen devasa, simsiyah bir kalp var. O kadar büyük ki, adamı ezip geçmesi an meselesi. Kalbin etrafında hız çizgileri, şiddetle düştüğünü gösteriyor. 

Adam mutlu bir saflık içinde aşkın ona doğru yaklaştığını düşünüyor, fakat farkında olmadığı şey, aşkın bazen insanın üstüne bir kaya gibi çökebileceği:)


12 Şubat 2025 Çarşamba

Sokak Sanatı - "Beni Görmezden Gelme"

 

Son günlerde sokak sanatına dair okumalar yapıyorum. Her seferinde duvarlarda yankılanan hikayelerin gücüne bir kez daha hayran oluyorum. Sokak sanatçıları  yalnızca görünmez olanı görünür kılmakla kalmıyorlar. Aynı zamanda müze ve galeriler dışında, hayatın doğal akışı içinde  fark edilmeyenleri gözler önüne seriyorlar. Bu keşiflerimi ara ara burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Belki, sokakların sessiz ama derin anlamlarını birlikte keşfederiz.

Sokak sanatı bazan öyle güçlü mesaj taşıyor ki, sadece göze hitap etmekle kalmıyor, insanın yüreğini  sızlatıyor. Keven Lee'nin yukarıdaki eseri tam anlamıyla böyle değil mi? Dikkat ardı ettiğimiz  bir hayatın sessiz çığlığı sanki. 

Bu eser, 2008'de UNISEF Çin'in başlattığı "Yoksulluğun Görünmezliği" kapmanyası kapsamında yapılmış.  Evsiz çocukların toplum içinde nasıl yok sayıldığını gözler önüne sermiş. Düşünelim mi? Günlük hayatın koşuşturmasında kaç çocuğun yüzüne gerçekten bakıyoruz? Kevin Lee bu gerçeği sanatına taşıyarak, duvarların dili olmaya karar vermiş.  Oraya bakıyoruz orada bir çocuk var ama aslında görünmüyor. Çünkü zaten toplum da onları öyle görüyor. Yokmuş gibi. 

Çizimin yanına yerleştirdiği "不要忽略我"   (Beni görmezden gelme) tabelası ise tam kalbe dokunuyor. Bir duvar bizi uyarıyor. Bak, burada bir çocuk var, diyor. Lee'nin  merdivende yankılanan sesi, sadece bir sanatçının işi değil, o çocuklar hayallerinden koparılmasın, sokaklar onları üşütmesin diye hepimizin sorumluluğunu hatırlatan bir çağrı.  

"Beni görmezden gelme"  cümlesi, bir grafiti yazısı olmaktan çok daha fazlası. İnsan olmanın en temel sorumluluğunu hatırlatan bir manifesto.  

Kevin Lee'nin  merdivene fısıldadığı yoksulluğu görmek için özel bir yeteneğe gerek var mı sizce? Sadece bakmak yetmiyor,  görmek lazım elbette. Çünkü duvar sanatı bazan bize en derin gerçekleri anlatyor. Bizi  usulca sallayıp silkeliyor. Yeter ki biz görmeye hazır olalım.

10 Şubat 2025 Pazartesi

Ana'lı Ve Baba'lı Deyimlerle Bir Deneme Yazısı

 

Yılın son ayı ile  ilk ayı işim açısından en debdebeli dönemdir. O günlerde  eskaza benimle denk gelirseniz,  sinirlerim tepemde, babalarım üstümde görebileceğinize emin olabilirsiniz. Eğer abartıyorsun gene demezseniz, bu aylarda anamdan emdiğim sütün burnumdan fitil fitil geldiğini itiraf edeceğim.

Şimdi ben böyle dertleniyorum diye ana kuzusu sanmayın beni, e mi? Yoo… Genellikle cadının tekiyimdir. Misal bu ya, rakiplerim çelme takmak, dirsek atmak isteyebilir. Aslaa uymam onlara… Bildiğim ana yoldan sapmam çetrefilli patikalara… Bööölee dümdüz devam ederim burnumun istikametindeki yolda… Sonraa... 

Kimi zaman koskoca sigorta şirketleri, anamı ağlatıp, sigortalılarımın istediği fiyatları vermeyebilir. Bu durumlarda işi raconuna uydurabilmek için, sigortalıları alttan almam, pohpohlamam gerektiği sanılabilir. Yooo… Yapamam. Anan yahşi, baban yahşi diyecek bünyeye sahip değilim. Hiçbir şeyi saklamam. 

Vaziyeti sigortalılarıma "böyleyken böyle" diyerek beyan ederim. Benim işimde güvenilir olmak çok mühimdir. 

Söylesenize, hin oğlu hin, kurnaz, çıkarcı, anasının gözü biri olmak bana ne kazandırabilir? Sadece bu günümü kurtarabilir. O kadar... Peki sonra? Çekirge bir sıçrar... İki sıçrar, öyle değil mi? Ancak dürüst iş yaparsam uzun yıllar işimde başarılı olabilirim. Anamın ak sütü gibi helalinden para kazanabilirim. Başım yukarıda, huzur içinde dolaşabilirim. 

Sigortalılarım babalarının hayrına mı iş veriyorlar bana?Tabii ki, hayır!..  Her Allahın günü ofis neden  ana baba günü oluyor peki? 

Neden mi? Heey! Benim sigortalılarım nasıl ağır başlı, iyi yürekli, olgun, baba adamlar ve tatlı anaç kadınlardır anlatamam size… 

Hepiciğinin babalarına rahmet... Neden olacak?  İyi sigortacıdan anlıyorlar elbet:) 



9 Şubat 2025 Pazar

İstanbul'da Bir Pazar Günü Karaköy Kaçamağı...

 

Bu benim Karaköy ritüelim. Önce Namlı'ya uğruyorum. İki  dilim pastırma istiyorum. "Hoppalaa! Olur mu iki dilim  pastırma?" demiyorlar. Yeminle, şık şıkıdım paket yapıp veriyorlar. Sonraa... 

Marş marş Karaköy'deki Tarihi Galata Simitçisi'ne dalıyorum. Mis gibi taze simit kokusu aklımı başımdan alıyor.  "Bir simit ile ince belli bardakta demli bir çay lütfen" diye sesleniyorum.  

Dışarıda... İstanbul'un şubat ayazı yüzümü ısırıyor. Hiç oralı olmuyorum. Tahta sandalyeye oturup heyecan içinde  bekliyorum. Demli çayım ve sıcacık simidim geliyor. Durur muyum?  Pastırma paketimi gizlice aralıyorum. İlk dilimin yarısını  koparıp simidime katık ediyorum. Off! Mis! Mis!  Çayımdan bir yudum alıyorum. Hımm! Leziz!.. O anda  dünyanın en zengin insanı benmişim gibi hissediyorum.  Gelene geçene bakıp en saftirik halimle gülümsüyorum.


6 Şubat 2025 Perşembe

Temel Sanat Dersi Ödevim

 "Renklerin insan ruhunda yaptığı ilk etkinin  soğukluk ve sıcaklık etkisi olduğu kanıtlanmıştır."(Altınkurt,2003)

Sanatta renklerin bir araya gelişi, kompozisyonun etkileyiciliğini belirleyen önemli unsurlardan biridir. Sıcak-soğuk renk zıtlığı, görsel algıyı gücellendiren ve sanat eserlerine derinlik katan bir tekniktir. Sıcak renkler (kırmızı, turuncu, sarı) enerji, hareket ve yakınlık hissi uyandırırken; soğuk renkler (mavi, yeşil, mor) sakinlik, dinginlik ve uzaklık hissi yaratır. Sanat tarihinde, sıcak ve soğuk renklerin zıtlığını etkili bir şekilde kullanan pek çok sanat eseri bulunmaktadır.

Örneğin, Vincent van Gogh'un "Yıldızlı Gece" (1889) tablosu, soğuk mavi ve mor tonların arasında parlayan sıcak sarı yıldızlarıyla bu kontrastın çarpıcı bir örneğini sunar.

Benzer şekilde, Edvard Munch'un "Çığlık" (1893) tablosunda, turuncu ve kırmızı tonlarındaki gökyüzü, mavi ve mor tonlardaki figürle kontrast oluşturarak dramatik bir etki yaratır.

Henri Matisse - “Kırmızı Oda” (1908)Matisse’in bu tablosunda kırmızı (sıcak) ve mavi (soğuk) renklerin kontrastı ön plana çıkar. Kırmızı duvar ve masa, mavi pencereden görülen dış mekânla güçlü bir zıtlık oluşturur.

Claude Monet - “Nilüferler” (1920’ler)  Monet’in suluboya etkisiyle yarattığı nilüfer serisinde, turuncu ve sarı güneş ışıkları ile gölün mavi tonları arasında bir kontrast dikkat çeker. Sıcak-soğuk renk kullanımı ile derinlik hissi artırılmıştır.

Pablo Picasso - “Yaşlı Gitarist” (1903-1904, Mavi Dönem)  Bu tabloda Picasso, genel olarak soğuk tonları kullanmasına rağmen, gitarı sıcak kahverengi bir renkle vurgulayarak sıcak-soğuk renk dengesini yaratmıştır. Bu kontrast, tablodaki melankolik duyguyu daha da güçlendirmiştir.

Canan Kuley – El boyama Çini Duvar Panosu  

Seramik sanatında da sıcak-soğuk renk zıtlığının kullanımı yaygındır. Örneğin, İznik Çinileri, genellikle sıcak kırmızı ve turuncuların, soğuk mavi ve beyazla dengelendiği desenlerle dikkat çeker. Bu çiniler, yapılarda sadece estetik bir unsur olarak değil, aynı zamanda mekâna derinlik kazandıran bir unsur olarak da kullanılmıştır.

Modern seramik eserlerde ise renk kontrastı, çoğu zaman sanatçının anlatım gücünü artırmak için tercih ettiği bir yöntemdir. Beate Kuhn'un seramiklerinde, sıcak kırmızı, turuncu ve sarı tonlarının, soğuk mavi ve yeşil tonlarla bir araya getirilerek yaratılan şekiller, seramiğe hareket katan bir dinamik oluşturur.

Işık tasarımında sıcak ve soğuk renkler dramatik etki yaratmak için kullanılır.   Örneğin, Blade Runner 2049 filminde sıcak turuncu ışıklarla, soğuk mavi-gri gölgeler bir araya getirilerek distopik bir atmosfer oluşturulmuştur.

Sonuç olarak, sıcak-soğuk renk zıtlığı, sanatta dengenin, vurgunun ve dramatik etkinin yaratılmasında kritik bir rol oynar. Bu teknik, izleyicinin gözünü yönlendirerek eserin anlatısını güçlendirir ve sanatçının mesajını daha etkili bir şekilde iletmesini sağlar.


KAYNAKÇA:

Altınkurt, L. (2003). Sanat eğitiminde renk ve Anadolu güzel sanatlar liselerinde uygulanışı (Doktora tezi). Anadolu Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü.

Çağlayan, E. (2018). Temel sanat eğitiminde renk olgusu. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 7(1), 22-34.

Eser, B. (2013). Görsel Sanatlarda (Resimde) Renklerin Dili. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, İstanbul Arel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.


13 Ocak 2025 Pazartesi

Sait Faik Ve Orhan Veli ve İstanbul'da Yürümek


Bugün Sait Faik'in  kitaplarını uzun uzun seyrettim. Kimini elime  alıp, altını çizdiğim cümlelere göz gezdirdim.  Sait Faik var ya,  bayıldığım öykücülerin en birincisi. 

Düşünüyorum da, sevdiğim kitapların yazarlarıyla tanışmaktan, karşılıklı muhabbet etmekten pek hoşlanacağımı sanmıyorum. Onları sadece yazdıklarıyla sevmek istiyorum. Amaa... Sait Faik aklıma gelince var ya, keşke tanısaydım demekten kendimi alamıyorum. 

Çünkü uzun zamandır neyin hayalini kuruyorum biliyor musunuz? Şeyy…  Yürümenin… Uzun zamandır Sait Faik'le İstanbul’da yürümenin hayalini kuruyorum… 

Düşünsenize… Sait Faik'le birlikte  önce Cağaloğlu’ndan yürümeye başlıyormuşuz. Sirkeci'ye iniyormuşuz, tamam mı? Eminönü karışıklığıyla köprüden geçiyormuşuz. Yüksekkaldırım’a tırmanıyormuşuz… Efendime söyleyeyim… Sonra… Ver elini Tünel… İstiklal Caddesi… Taksim… Bir dakika... Acaba bu yoldan Beyoğlu’na çıkmak bizi yorar mı yoksa  dinlendirir mi dersin? Ya taşıtlar, işsiz güçsüzler, gezginci satıcılar kalabalığı tadımızı kaçırırsa? Hımm… Ne diyeyim? Bilemedim. Ah! Peki… Ya koşmadan, yavaş adımlarla, tatlı tatlı söyleşerek, ta Şişli’den Levent Çiftliği’nden geçerek Boğaz’a kadar Sait Faik’le yarış yapmayı hayal etsem mesela… Ben öne geçince Sait Faik beni eteğimden yakalasa… Hahha!.. Ne hoş bir hayal!.. 

Ah! Ben en çok ne yapmak isterdim biliyor musunuz? Sait Faik ve Orhan Veli’yle İstinye İskelesi’nde bir akşam yemeği yemek… Ah! Sonra İstiye’den Bebek’e kadar onlarla beraber gene yürümek... Sağımda Orhan Veli, solumda Sait Faik olurdu. Ben ortalarındayım düşünebiliyor musunuz? Ellerimi arkamda birleştirir, saçlarımı attıra attıra yürürken ben... Kâh Sait Faik’e kâh Orhan Veli’ye göz ucumla bakardım. Eteklerim nasıl zil çalardı kim bilir? Beraberiz diye hoplaya zıplaya mutlulukla yürürdüm. Eminim. Of!.. Bilirim sonra dayanamazdım. Memleketimin en değerli öykücüsü ve şairiyle yürüyorum demez illa mızmızlık ederdim. Ne fenayım! Yapardım vallahi. 

Yolun ortasında dururdum. Alt dudağımı sarkıtır, omuzlarımı silkeler, sağ ayağımı yere hızla vururdum. Uzata uzata kelimeyi… Söylenirdim... “Yorulllduuummm!” Ah! Belki birbirlerine bakıp muzip muzip gülerlerdi... Sait Faik bana: “Ne yorulması yahu! Yürüüüsene!” derdi… Ben de gözlerimi buğulandırır, “Bir insanı sevmekle başlamaz mı herşey?” derdim. 

Belki o anda yanımızdan üç vagonlu Bebek-Eminönü tramvayı geçerdi. Orhan Veli bana “Çok şanslısın, haydi atla bakalım tramvaya!” derdi. Ben dayanamaz ikisini de yanaklarından öperdim. Sonraaa... Üçümüz coşkuyla tramvaya binerdik. Evet, bunu kesinlikle  gene şimdi hayal ettim. 

İnanın, hayali bile güzeldi. Yüreğimin sevinçle dolduğunu hissettim. Hayatımızı eşsiz kılan tüm ustalar, yattıkları yerde nur ve huzur içinde uyusunlar.


11 Mayıs 2012 

12 Ocak 2025 Pazar

Kendimi Eylediğim Zamanlar...


Seramik ve Cam üzerine okumalarım devam ediyor.



Öykü ve şiir okuyasım var. Okuyorum.
 

 
Güz yarıyıl  final sınavlarım devam ediyor. Çok iyi gidiyor:)




Evde ve sinemada filmler seyrettim.



Cam dersinde Antik Mısır Çamuru yapmayı öğrendim.






Pera Müzesi'ne gittim. 
Pera'da, müzelik olmuş kare çizimleri görünce şaşırdım:)




Hep İstanbul'a  gittim geldim. Hastasıyım.