7 Temmuz 2025 Pazartesi

Kendimi Eylediğim Zamanlar

 

Gizli Bir Yaşam, yönetmen Terrence Malick'in 2019 yapımı filmi. Film, II. Dünya Savaşı sırasında Avusturya'nın küçük bir köyünde yaşayan Franz Jagerstatter’in gerçek hayat hikayesine dayanıyor.

Franz, Nazi Almanyası adına savaşmayı reddeden bir vicdani retçi. Zorla cepheye çağrıldığında, yemin etmeyi reddediyor. Bu karar, sadece kendisini değil, eşi Fani’yi ve ailesini de büyük bir yalnızlığa ve baskıya sürüklüyor. Film, Franz’ın bu sessiz ama sarsıcı direnişini, doğa ile iç içe geçen sade yaşamını ve inancını yitirmeyen iç dünyasını anlatıyor.

Malick’in kendine özgü şiirsel anlatımıyla film, görsel olarak büyüleyici bir atmosfer sunuyor. Karakterlerin iç sesiyle ilerleyen hikaye, çatışmadan çok bir insanın iç yolculuğunu ve ahlaki duruşunu merkeze alıyor.

Gizli Bir Yaşam, savaşın ortasında geçen ama savaşmadan direnen bir adamın öyküsü. Gösterişli kahramanlıklar değil, sessiz  öz sadakat ve vicdan ön planda.



Seramikle uğraşmak biraz sabır, biraz merak, bolca sürpriz demek. 

Bu gördüğünüz vazolar, benim sırla tanışma maceramın ilk renkli adımları. Fırından ne çıkacak diye heyecanla beklediğim her an, biraz çocukça bir sevinç biraz da "acaba oldu mu?" tedirginliğiyle dolu...

Renklerin dansı, dokuların cilvesi... Hepsi kendi karakterini buldu sırrın sıcaklığında. Kimisi sakin, kimisi cesur, kimi neşeli… 

İşin tuhafı... Hepsi benim ellerimden çıktı, hayalden gerçeğe dönüştü.Sırlamak sadece yüzeye renk vermek değilmiş... Sabrın, hatanın ve güzelliğin izini de birlikte taşıyormuş. Sevdim. Sır işlerine devam.edeceğim.


Mozaikte yepyeni bir yolun başındayım. Büyük bir cesaretle, camdan çiçekler kestim.  Rodajlamak için sabırsızım, sonra yapraklara girişeceğim. Her parça biraz daha yerine oturdukça içimdeki heyecan büyüyor.

Kendime şaşıyorum. Adeta içimden başka bir ben çıkıyor... Tuhaf bir rotaya girdim. Bakalım seramik ve mozaik işlerinde  nereye kadar gideceğim? Merak içindeyim:)



Bu yıl, kuşlarla haşır neşirim.Hatta tanımadığım, bilmediğim insanlarla birlikte kuş gözlemlerine katılıyorum. Doğanın içinde, sessizliğe kulak verince kuşların dilini duyuyorum.

Nilgün Marmara der ya hani...  “Kuş koysunlar yoluna…” diye. Tıpkısı oldu.  Bir baktım, küçük kumrular konmamış mı yoluma:)

Leş kargaları eski bir ağacın dallarına yerleşmişti. Ebabiller gökyüzünde süzülüyor, serçeler cıvıldıyor, tık tık diye sesi gelip kendini göstermeyen ağaçkakanın varlığını hissedebiliyorduk. 

Ne çok bilgi ediniyorum. Ötücü kuşlar, ötmeyen kuşlar, şakıyan kuşlar varmış. Ağaçkakanın dili gagasının tam üç katıymış. Ebabil kuşu ise konmadan tam 6 ay uçabiliyormuş. Daha neler neler... 

Kuşlar bazan  efkarlı göründüler gözüme...  “Yaşamak için alan bırakmıyorsunuz bize,” diyor gibiydiler. 

Çoğunlukla  “Heyyy, bizi sevenler, yolumuzu gözleyenler var,” diye neşeyle şakıyorlardı.Doğanın içinde olmak, kuşlarla sohbet etmek, onların dünyasına dokunmak... Birbirinden farklı yeni insanlar tanımak... Seramik, mozaik, filmler, kuş gözlemciliği, kitaplar... İyi geliyor. İyileştiriyor. 

Umudum katmerleniyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder