Sessizliğin dalgalarını dinlemek için bir kayanın üstünde oturunca, kumdaki ayak izlerini görür. Etrafta kimsecikler yoktur. Tek başına yürümüştür. İyi ama kendi ayak izlerinin yanında bir çift ayak izi daha vardır.
Hayatının bütün anlarını hatırlamaya çalışır. Evet, gerçekten hayatında hep bu ayak izleri yanında takip etmiştir. Sanki onu hiç yalnız bırakmamıştır. Bunu düşününce içi sevgiyle dolar.
Ama sonra... zor günlerini hatırlar. Acı çektiği anları... Yorılduğu... düştüğü... yürümeye halinin kalmadığı zamanları... Fark eder ki, tam da o anlarda sadece bir çift ayak izi, kendi ayak izleri vardır. Üzülür. Neden her adımda yanındayken, zorlanıp ihtiyacı olduğunda terk edilmiştir? Öfkelenir.
Ve o anda... Kalbinin derinliklerinden şöyle bir ses duyar:
- Her adımında seninleydim. Bu yüzden hayatına baktığında iki çift ayak izi görüyorsun. Fakat hayat yürüyemeyeceğin kadar sana ağır geldiğinde seni kucağıma aldım. Zor zamanlarında gördüğün o bir çift ayak izleri, senin değil benim ayak izlerim.
NOT: Bazan bir fotoğraf, bir masalın kapısını aralar. Ali Borovalı’nın çektiği kumdaki ayak izleri fotoğrafı, Judith Liberman’ın kitabında okuduğum çok sevdiğim Ayak İzleri adlı bir masalı hatırlattı.
Aklımda kaldığı haliyle, anlatayım istedim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder