27 Şubat 2018 Salı

Geçen Hafta Merak Ederek Evde Seyrettiğim Filmler...




Görme Engelliler İçin Karikatür Betimleme-Çocuk Büyütmek

"Konuşma balonu olmayan, sözsüz bir karikatür. Karikatürün adı - Çocuk Büyütmek

A4 büyüklüğünde bir zemin üzerinde, beyaz çerçeveli, yarıya kadar aralanmış bir kapı var. Kapı gökyüzüne açılıyor. Yerde bir kalem duruyor.  Çocuk büyütürken boyunun ölçüsünü işaretlemek için kapının çerçevesine çizilen çentiklerden yirmi bir tanesi çerçeveye aşağıdan yukarıya doğru tek tek çizilmiş. Yirmi birinci çentikten sonra, işaretler artık çerçevede değil gök yüzündeler.  Evden uzaklaşıyorlar. 


Çizim - Andrei Popov

25 Şubat 2018 Pazar

Ve Resimler ve Cehennemler Ve Ben

Yukarıdaki tablo, Alman Rönesans ressamı Hans Memling'in (1430-1494) Last Judgement adlı tablosu.  Ortada mahşer günü, sol kanatta cennet, sağ kanatta cehennem resmedilmiş. 

                                                  Hans Memling'in cehennem tasviri

Bu tablo ise  Hollandalı ressam Hieronymus Bosch'un (1450-1516) Dünyevi Zevkler Bahçesi adlı tablosu. Sol panel cennet, ortada dünya, sağ panel cehennem.


                                        Hieronymus Bosch'un cehennem tasviri


Bugün Gerisi Hikaye'de, Resim ve Korku başlıklı korkunç tablolarla ilgili podcast'i dinlerken, (hay internetin gözünü seveyim) hemen anlatılan tabloları açtım ve inceledim. Hafıza tuhaf kutu. Bu tablolar, aldı beni çocukluğuma  götürdü.

Yalanım yok. Öyle nazlanan, mızmızlanan değil, bilakis önüne konan yemeğe bodoslama  dalan, her yemekten lezzet alan,  heyyy, çok güzeeel, harikaaa, ellerine sağlııık diye diye hımlaya humlaya yiyen  iştahlı bir çocuktum. (Laf aramızda halen öyleyim:) 

Büyükannem dindar bir kadındı. Muhabbet ederken, çoğu zaman öbür dünyayla ilgili hikayeler anlatırdı. İştahlı olduğum kadar meraklı bir çocuktum. Büyükannemin anlattıklarını şaşırarak dinlerdim. Büyükannem çok akıllıydı. Her birimizin fıtratına göre cennet cehennem tasviri yapardı. Çocuktum. Elbette yaramazlık yapardım. Eğer çok kızdırırsam benim gideceğim cehennem modelini, büyükannem  anlatarak şöyle resmetmişti:

Ortada koooskocaman, uçsuz bucaksız uzunlukta, devasa  bir masa var...  Üstünde envai çeşit yemekler, tatlılar, meyvalar, pastalar... Büyükannem, işte tam burada dururdu. Her defasında en sevdiğim yemekleri sorardı. Safın önde gideniydim.  Ben de her defasında ağzımın suyu aka aka, dilimi şapırdata şapırdata sevdiğim yemekleri teker teker  söylerdim. "Hah!" derdi... "O saydığın, sevdiğin her yiyecek o masada olacak... "

Ben böyle yazınca,  siz "ne şahane cehennemmiş işte, ne var!!!" diyeceksiniz tabii... Durun, daha bitmedi ki... Hayal etsenize, bu cehenneme giren  insanlar öldüklerinden beri  açlar... Tamam.. Büyükannemin anlattığı gibi, masada canlarının çekeceği en  harikulade yemekler var...  Ortalık misler gibi leziz yemek kokuyor... Lakin  hiçbirine asla dokunamıyorlar. Çünkü bu cehenneme atılan insanlar dirseklerini bükemiyorlar. Dizlerini kıramıyorlar. Bellerini eğemiyorlar. Bu vaziyette yemekleri nasıl ağızlarına götürebilirleri ki? Çok feci! Üstelik belki sonsuza kadar, masanın etrafında böyle ızdırap içinde  dolaşıp duracaklar. Sizi bilmem ama, bu cehennem tasviri,  beni bir süre  muma çevirirdi. 

Acaba büyükannemin cehennem tasvirini resmeden bir ressam var mıdır ki:)


24 Şubat 2018 Cumartesi

Zamanın Ruhu Ve Ruhuma İyi Gelen Podcast ve Video Programları


Belki radyo zamanı çocuğu olduğum içindir,  podcast ya da video uygulamalarına bayılıyorum. İşim gereği çok seyahat ediyorum. Araba kullanırken beğendiğim podcast veya video programlarını dinliyorum. Evde yemek yaparken  de elbette... Harika programlar bunlar.  Her birini tüm merakımla dinliyorum. Ve yaptıklarını çok kıymetli buluyorum.





judith liberman



cenk ve erdem



akın andırın

20 Şubat 2018 Salı

Yufka İle Maceram

Bizim ofisten çıkınca,  martıları seyrede seyrede  sahil boyunca yürürseniz, yolun nihayetinde  tüm heybetiyle şahane bir çınar ağacına denk gelirsiniz. Kendisi o kadar yaşlıdır ki... Nolur  elinizi gövdesine  dayayıp,  saygıyla bir merhaba deyiveriniz. 

Soonraa... Adeta küsmüş gibi sırtınızı denize dönüverin... Marş marş... Yaşlı çınarın yanından arnavut kaldırımlı patika yokuşu bir solukta tırmanıverin. Yolun bitiminde, ünlem işaretinin sonundaki nokta gibi minicik bir yufkacı dükkanı sizi karşılayıverecek. Sakın beklemeyin olur mu? Kapıyı açıp hoop diye içeriye dalıverin.  İlkin sevimli bir çıngırak sesi işitilecek. Ardından en güleç yufkacı edasıyla Filiz abla başını mutfak kapısından dışarı uzatıverecek.  "Hoşgeldiiiin." 

Bu akşam iş çıkışı yufka almak istedim. Dükkana girdiğimde, o sevimli çıngırak sesini işittim işitmesine lakin Filiz ablayı göremedim. Bir süre bekledim. Baktım çıt çıkmıyor. Mutfağın kapısını tıktıklamaya karar verdim. Kimse, bana mısın, demeyince, kapının kolunu tutup açtım. Aaa! Gözlerime inanamadım. Küçücük yufka dükkanının arkasındaki mutfak koooskocamandı. İçerdeki insanlar  arı gibi çalışmaktaydı. Filiz abla yanıma geldi. Ağzım açık şaşkın şakın baktığımı görünce, gamzelerini yaya yaya gülümsedi. Sen gelip yufka alıp çıkıyorsun. Galiba mutfakta neler olup bitiyor hiç bilmiyorsun, dedi.


Allahım yarabbim... Ben var ya cahilin önde gideniyim. Mesela her daim börek yaptığım yufkanın ne işlemlerden geçtiğini hiç bilmiyordum. Önce hamur yapılıp yoğuruluyor. Sonra tek tek yufkalar açılıyor. İtiraf etmeliyim ki işte bu kadarını biliyordum. Meğer devamı varmış. Meğer açılan yufkalar  saç ocakta pişiriliyor, sonra suda ıslatılıyor, sonra kuruması bekleniyor, en sonunda paketlenip, tezgaha çıkarılıyormuş. Heeyy! Yufka yapmak ne meşakkatli işmiş.



Marketlerden alış veriş yapa yapa önüme gelen nimetlerin zahmetini unutmuşum. İşte buyrun... Bu yaşıma kadar böreğe denk gelince hapur hupur yemişim. Yufkanın nasıl yapıldığını hiç merak etmemişim. Ne acayibim!  Gugıllayınca öğrendim. Birleşmiş Milletler Bilim Ve Kültür Örgütü (UNESCO),  Somut Olmayan Kültür Mirası Listesi'ne yufka ve lavaşı da eklemiş. Ne güzel haber... Sevindim. Bu akşam tava böreği pişirdim. Yufkanın nasıl yapıldığını öğrendim ya,  böreği yerken her lokmayı hımlaya humlaya lezzetine vara vara yedim bitirdim. Du bi...   Çevremdeki esnafları  daha fazla desteklemeliyim.




19 Şubat 2018 Pazartesi

Coco Ve Büyükannemin Unuttuğum Duası


Miguel'in büyük büyük dedesi,  müzikle uğraşmak için minik kızı Coco ve karısını terk edip gittiği için, ailede artık müziğin esamesi duyulsun istenmez.  Kocası giden acılı eş ayakkabı yapımına başlar. Ve üç nesil boyu, kimsenin itirazı olmadan ayakkabıcılık işine devam ederler. Ta ki, Miquel büyük büyük babası gibi gitar çalıp, şarkı söylemek isteyene kadar... Terk edilme korkusu da, nesilden nesile aktarıldığı için,  ailesi  Miquel'in bu hayaline  şiddetle karşı çıkar. 

O gün ölülerin canlılar dünyasını ziyaret ettiklerine inandıkları bir kandil günüdür. İnsanlar ölmüş yakınlarının fotoğraflarını, çiçekleri ve sevdiği eşyaları sunağa bırakmaya başlarlar. 


O gün ölüler dünyasında ise ayrı bir heyecan vardır. Ölüler, yaşayan yakınlarının yakınına gitmeye çok heveslidirler. Bir ölünün, canlılar dünyasına geçebilmesi için unutulmamış olması gerekmektedir. Vize işleminde, canlılar dünyasında kendisine ait iz bulunmayan ölüye izin verilmemektedir. Hararetle tavsiye edeceğim bu animasyon filmin tamamını anlatmak niyetinde değilim. Nasılsa merak edenler seyredecektir. 


Niye anlattım biliyor musunuz? Bu film, büyükannemin anlam veremediğim duasını anlamama neden oldu. Büyükannem dua ederken, önce ailemizden ahirete göçenlere, sonra uzaktan yakından tanıdığımız tüm insanların ahirete göçenlerine dua ederdi. Buraya kadar tamamdı. Lakin en son, isimleri unutulmuş, nesilleri tükenmiş, bana dua eden kimse yok mu diyenleri de duasına eklerdi. Tuhaf gelirdi.

Dua etmeyi severim. Düşündüm de, büyükannemin bu duasını tamamen unutmuşum. Filmi seyredince aklıma geldi. Film bitti. Dua ettim. İsimleri unutulmuş, nesilleri tükenmiş, bana dua eden kimse yok mu, diyenlerin hepsine dua gönderdim.  Sevindiklerini hissettim.  Unutulmadıklarına dair bir iz bıraktığımı hayal ettim. Ben de sevindim. 




17 Şubat 2018 Cumartesi

yolüstü eziyetleri

yolda karşılaşılır.. sinema'ya, tiyatro'ya, randevu'ya, bir yerlere gecikilmiştir.. ama olsun.. ille de ayaküstü şu diyaloglar yapılır: "n'aber", "iyidir.. senden n'aaber", "nasıl gidiyo..", sen hâlâ orda mısın.. "yo.. artık ben buradayım", "bir ara, beni bir ara ya" olur.. numaramı vereyim", "yoo, verme.. ben bulurum".. nerden bulucan.. nasıl bulucan.. işte adam karşında ne konuşacaksan, konuşsana ya.. yok olmaz.. ille de yapılacak bu yol üstü eziyetleri



yolda karşılaşılır.. bir türlü mevzu çıkmaz.. tıkanıp kalınır, yol ortasında.. birinin "haydi eyvallah" diyesi beklenir.. o biri "haydi eyvallah"ı demez.. "vaay be, demek öyle ha", "ya", "allah, allah", "cık,cık", "ee", "hadi ya" gibi manasız, anlamsız, can sıkıntısı, geyik efektler salgılanır, gözler orada burada gezinirken.. biri, "işim var.. eyvallah" dese, ötekinin nazarında kıç tempra olacak, denmez, denilemez, bu nedenle de bu eziyet hep sürer



yolda karşılaşılır.. birikmiş kesişmeler mevcuttur.. karşılıklı hoşlantılar tedavülde rezerve.. ancak birinin ilk adım atması olmamıştır.. ve fakat bir o, ilk adımı hiç atmaz.. kaz gibi geçersiniz birbirinizin önünden ve ömründen.. "velhasılı pır pır ederken yüreği, ellerim bak boş kaldı" olur.. bir güzel ukte, bir güzel başka tesadüfe kalır.. hayırlısı


metinler / metin üstündağ / denemeyenler
fotoğraflar / rocky

12 Şubat 2018 Pazartesi

Ve Yoga Ve Kesik Baş


Eski pilates  hocamın, son aylarda yoga yaptırdığını duyunca çok sevindim. Durur muyum?  Hemen kayıt oldum. Artık  bir buçuk saatten haftada iki  akşam  yoga yapıyorum.  Ohh! Çok memnunum. Aramızda kalsın, sanırım gün be gün uzuyorum.

Bu akşam işten erken çıktım. Marş marş spor salonuna gittim. Salonunun kafesinin en mutena köşesine kuruldum. Çantamdaki kitabı usulca çıkardım. Okumaya başladım. Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Kesik Baş (Polisiye Roman) adlı eseri. Bu kitabı uzun zamandır arıyordum. Taaa Hatay'daki bir sahafta buldum. Kargoyla gönderdiler. Bugün elime geldi. Hazır yogaya daha zaman var dedim, hem kahvemi hüpletip hem kitabı okumaya karar verdim. Kitabın basım tarihi 1963...  Lakin dili nasıl taze, nasıl merak uyandırıcı, nasıl matrak anlatamam... Bayıldım.  Allahım yarabbim... Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın anlatımını çok özlemişim:)


Ve Çay Ve Çiçek Ve Şiir

Severek içtiğim bu çiçek aromalı  çayı seviyorum.  Acaba içinde hangi çiçekler var diye merak ettim.  Turunç ve portakal kabukları olduğuna eminim. Peki bu mavi olanlar ne? Muhteviyatına baktım.  Cornflowers yazıyor. Nedir ki cornflowers! Aaa! Peygamber çiçeğiymiş. Ne hoş!



Nasıl olur peygamber çiçeği peki? Hemen gugılladım. İşte bu! Ne şahane değil mi? Aklıma Sezai Karakoç'un Ve Mona Roza'sı geldi... "Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara/ Sana doğru uzanan ellerimi" der ya hani...  Kimbilir bu şiiri kaç kez okudum. Acaba daha önce  niye merak etmedim peygamber çiçeğini?


Ayrıca mavi kantaron da deniyormuş bu çiçeğe...  Sonraaa... Aaa! Telefon çaldı. Gitmeliyim. Çay molam bitti:)


8 Şubat 2018 Perşembe

Hal Beyanı...




Bize neler neler öğrettiler sevdalar üstüne 
Aldatıldık aldatıldık sevda böyle değil 
Ne masallar ninniler söylediler dünya üstüne 

Aldatıldık aldatıldık dünya böyle değil 
Ufalana ufalana kaç kuşak 

Eridik bu yollarda 
Kimimiz yerle yeksan 

Kimimiz zorla ayakta 
Kolu kanadı kırık kuşlar gibiyiz 

Ayrı diyarlarda 
Bize saadet nasip şimdi 

Uçuk rüyalarda 


Sezen Aksu/Aldatıldık

VİDEO

7 Şubat 2018 Çarşamba

Memleketimde Bocuk Gecesi Festivali


Edirne'nin Keşan ilçesine bağlı Çamlıca köyü sakinleri her yıl 6 Ocak'ta Bocuk Gecesi Festival'i düzenliyorlarmış. Söylendiğine göre Ortaçağ'dan kalma bir gelenekmiş. Kışın en soğuk gününde, beyaz giysi giyen, Bocuk adlı kötü ruhun  ev ev dolaştığına inanılırmış. O gece kabak yemeyenler, o yıl  kötü ruhun zulmünden kurtulamazmış.

Malum kış mevsiminin bereketi kıt, eğlencesi az. Yüzlerini boyayan, beyaz çarşaflara bürünen insanların eğlenerek ortalarda dolaştığı, kabak tatlılarının ve akıtmaların pişirilip yendiği  festival nedeniyle, merak edip çevre şehirlerden gelenler sayesinde belli ki köy bereketleniyor, insanlar eğleniyor, Ne güzel! Bünyem itibariyle bu tip hikayelere bayılırım. Ayrıca  saftoriğin teki olduğum için böyle anlatılanlara şıp diye inanırım. 

Tam benlik bir festival. Kısmetse seneye oradayım.