31 Mart 2021 Çarşamba

yaşamak bazen..

yaşamak bazen.. 
doğru yerde doğru zamanda olmak
ve fekat ama ancak
yanlış hayata ve eksik insanlara
toslamak


yaşamak bazen.. 
gömlek düğmelemek ve fekat ama ancak  
yanlış düğmelediğini son düğmeye kadar 
anlamamak


yaşamak bazen.. 
sorusuz okkalı bir cevabın d) hiçbiri
e) hepsi şıkları arasında çaresiz
kalakala durmak


yaşamak bazen.. 
burnundan nefes alırken
ne kadar zorlasan da bir türlü
konuşamamak


yaşamak bazen.. 
ömrünün gelişme ve sonuç bölümlerini
eveleye geveleye patinaj yaparak
giriş bölümünde harcamak




sözler - metin üstündağ/bir delinin mal beyanı kitabından
fotoğraflar - brooklyn'e son çıkış filminden 

28 Mart 2021 Pazar

Olmasa da Olur:)


Psikiyatr Gülcan Özer'in ilişkilere zarar veren 7 günahı anlattığı TEDXTALKS konuşmasına denk geldiniz mi bilmiyorum. Kendisine bayıldığım için bilumum söyleşilerini yakından takip ederim. İşte bu videoda, hocası anotomi profesörü Sami Zan'ın  dönemin ilk dersinde:

-Kızlarım sözüm size, koca terbiye edilmez, terbiyelisi alınır. Eğer ben bu adamla ilişkiye gireyim, beğenmediğim yönlerini  nasılsa zaman içinde değiştiririm diye düşünüyorsanız, sakın o ilişkiye girmeyin, dediğini söylüyordu.

Gülcan Özer konuşmasının devamında,  elbette insan değişir. Lakin proje haline getirip zorladığınızda, benlik ve bünye direnç koyacak ve kendini koruyacaktır, diyordu. Oysa Jung'un söylediği gibi bir adamın ve bir kadının ilişkisi kimyasal bir tepkimeye benzer.  Eğer tepkime gerçekleşirse her ikisi de kılık değiştirir. Bu şu demek diyor Gülcan Özer, gönül gönle değerse zaten o tepkime kendi seyri ve süreci içinde olur.  

Çok haklı, demiştim kendi kendime. Zorlama arkadaşım. Olmasa da olur:)



Kitapçıda adını daha önce hiç duymadığım Aslı T. Kızmaz'ın Olmasa Da Olur adlı kitabının arka sayfasını okuduğumda, psikiyatr Gülcan Özer'in işte bu söylediklerini hatırladım. Kitabın arka sayfa yazısı şöyleydi:

"Biz kadınlar bazan en başından olmayanı oldurmaya çalışıyoruz. El attığımız her şeyi düzelteceğimize o kadar inanaıyoruz ki  'onu da' düzelteceğimize emin oluyoruz. Ama eşek kadar adamlar değişmiyor, olmayandan da olmuyor.  Ve evet ne yazık ki bizim bunu anlamamız için iyice sarsılmamız  gerekiyor. Farkındayım çok zor; üzücü, gurur kırıcı, yorucu, sıfırlanmak... Ama emin olun şahane yanları da var..." 

Aslı T. Kızmaz ikinci romanında kendi ayakları üzerinde duran, hiç olmazsa buna çabalayan, sonunda "olmasa da olur" diyen deli dolu bir kadının ayrıksı hikayesine odaklanıyor." 

Yazarın ilk kitabının adı Benden Ne Olur'muş. Valla ben ikinci kitabı Olmasa da Olur'a denk geldim. Hiç düşünmedim. Hemencik satın alıverdim. 

Çünkü son zamanlarda, ayaklarımı altıma alıp,  tatlı tatlı muhabbet ediyormuşum gibi, bir kadın yazarın kadın hallerini kadın halimle okumayı çok seviyorum. 

Kitabı var ya, bir solukta okudum. Sahiden şen şakrak üslubuyla film gibi bir roman yazmış  Aslı T. Kızmaz.  Bu romanın filmi çekilir mi bilmem lakin  romanı bir film seyrediyormuşum gibi okuttuğu için yazara çok teşekkür ederim:)



Meraklısına Matematik Dersleri:)


Felsefe'nin içine dalabilmek için matematik öğrenmek şart diye belledim ya, aklım fikrim matematikte, Pisagoras'ta, geometride.  Felek vaziyetimi biliyor. Yüreğime tık diye düşeni tak diye karşıma çıkarıveriyor.  Baksanıza, nisan ayında meraklısına matematik dersleri başlıyor. Tam benlik. Deli gibi merak içindeyim.

Esasında, sigorta acentesiyim, yolumu çizmişim, işim gücüm var, di mi? Ne yalan söyleyeyim, matematik, felsefe öğrenmek benim ne işe yarar, demedim.  Altı haftalık tek program yüz elli lira. O mu bu mu derken, kıydım parama iki programa birden kayıt oluverdim.  İçim neşe dolu. İlk dersin başlamasını sabırsızlıkla beklemekteyim:)




 LINK (kayıt için)


19 Mart 2021 Cuma

Eğlenceli Matematik Bilmeceleri:)

 

-BİLMECE 1-

Bay Kahverengi, Bay Yeşil ve Bay Siyah öğle yemeğindedirler. Biri kahverengi, biri yeşil, biri siyah kravat takmaktadır. 

Yeşil kravatlı adam "Fark ettiniz mi, kravat renklerimiz soyadlarımızla uyumlu ama hiçbirimiz soyadımız olan renkte kravat takmamaışız" der.

Bay Kahverengi onaylar.

Her bir adam hangi renk kravat takıyordu?


-BİLMECE 2-

Aşağıdaki dokuz noktanın hepsinden geçecek şekilde kalemi kaldırmadan dört düz çizgi çizebilir misiniz?


-BİLMECE 3-

On kırmızı, on mavi çorap karışık olarak çekmecededir. Bu yirmi çorabın renkleri dışında bütün özellikleri aynıdır. Oda zifiri karanlıktır. Bu koşullarda çekmeceden bir çift aynı renk çorap almak istiyorsunuz. Çekmeceden en az kaç çorap aldıktan sonra kesinlikle aynı renk bir çift çorabınız olur?



1-ÇÖZÜM:Bay Kahverengi siyah, Bay Siyah yeşil, Bay Yeşil kahverengi kravat takıyor.

Kahverengi, kahverengi kravat takamaz çünkü öyle olsaydı soyadıyla aynı olacaktı. Yeşil kravatta takıyor olamaz çünkü bu renk kravat ona soru soran adamdaydı. Bu yüzden Bay Kahverengi'nin kravatı siyah olmalıdır.

Bu da Bay Siyah'ın yeşil, Bay Yeşil'in kahverengi kravat taktığını gösterir.

2-ÇÖZÜM:


3-ÇÖZÜM: İlk ikisi eşleşmediyse üçüncü çekilen mutlaka önce çekilen iki çoraptan biriyle eşleşecektir. Cevap üçtür.



Kasımpatı


Geçen hafta John Steinbeck'in Kasımpatları adlı öyküsünü tatlı tatlı okuyordum. Bir yandan, o kadar çiçek arasında yazar acaba neden kasımpatıyı seçti diye düşünüyordum.

Kitapta yazarın bir çok öyküsü vardı. Ne yalan söyleyeyim, okuduğum ilk öykünün sonuna sinir  oldum. Ah bu erkek yazarlar, dedim. Kapağını küt diye kapattım. Kitabı okumayı bıraktım.

Bu hafta bir kadın yazar tarafından ana dilimde yazılmış şahane bir polisiye roman okudum. Elçin Poyrazlar'ın Ecel Çiçekleri. 

Memleketimde her gün duyduğum  kadına yönelik şiddette inat,  kadınlar kurban değil bu kez. 

Ne bu abicim, kadın hep akıl çelen, hep fettan, hep kötüye teşvik eden, hep yasak elmayı yediren, hep zavallı,  hep dövülen, hep aciz, hep cinayet nesnesi,  hep kurban. Acaba kimler yazıyor, kimler doğruymuş gibi inandırıyor, kimler akıllara işliyor bunları? 

Elçin Poyraz da tamam, buraya kadar, demiş olmalı.

Ecel Çiçekleri'nde  başkahramanı Suat Zamir'i  kadın polis yapmış.

İstanbul'da seri  işlenen cinayetler var. Gerçek hayatta olduğu gibi kadın cinayetleri devam ediyor. Aynı süreçte erkekler, hadım edilerek ardı ardına öldürülmeye başlıyor. Öldürülmüş adamların yanına hep kasımpatı bırakılıyor. Niye kasımpatı peki?

Yoo... Benden de bu kadar...  Nasıl denir? Merak eden, kitabı alıp okur:)

Yeminle film gibi roman... Sürekliyici. Bence filmi yapılmalı. Ve illa bu romanın devamı olmalı. 

Bayıldım.  Kalemine kuvvet sevgili yazar.



16 Mart 2021 Salı

Vallahi Abartmıyorum. Felsefe, Geometri ve Ben Bahtiyarım:)


O kadar ballıyım ki anlatamam. Bu yıl İstanbul Üniversitesi'nin Sosyoloji bölüme başlayınca, bu zamana kadar bilmediğim, bilmediğim için ilgilenmediğim bambaşka bir mecrada, benzetmede hata olmasın, adeta Nazım Hikmet'in o güzelim şiirinin tadını hissediyorum.

Şair misali, beni ilk defa güneşe çıkardılar diyesim var. Ve ben ömrümde ilk defa felsefenin, matematiğin bu kadar benden uzak, bu kadar şahane, bu kadar geniş olduğuna şaşırarak kımıldamadan duruyorum. Sonra saygıyla ekran başına oturuyorum. Dayıyorum dirseklerimi masaya. Öğreniyorum. 

Bu anda ne düşmek dalgalara, bu anda ne iş güç, ne kovid, ne bloğa yazacağım yazım. Felsefe, geometri ve ben bahtiyarım!
  
Biliyorum, abarttım. Lakin... Sahiden bu hissiyattayım. 

İnanamıyorum, ne istesem küt ekranıma düşüyor. Hani Platon'un akademisinin kapısında "Geometri bilmeyen giremez" yazıyormuş, hani evhamlı, vesveseli insanlara geometri, matematik  eğitimi alması önerilirimiş ya...  Merak ettim. Nereden başlasam diye düşünmekteydim. 

İşte buyrunuz.  Geçen hafta Nesin Matematik Köyü'nün online eğitiminde dört haftalık Geometri Tarihi dersi başladı. Ballı değilim de neyim? Şahane!

Dersin hocası, Can Ozan Oğuz matematik kültürünü yaymayı seven bir matematikçi. "Dersi ücretsiz veriyorum, lakin Matematik köyünü destekleyin, bağış yapın," diyor. Çok haklı. Bağışımı yaptım. İkinci haftayı tamamladım. Önümüzdeki haftayı iple çekiyorum. Felsefe, geometri ve ben bahtiyarım.



Geometri Tarihi 1- Antik Dönem LİNK
Geometri Tarihi 2- Orta Çağ ve İslam Medeniyeti LİNK
Geometri Tarihi- Rönesans Avrupasın'nda Geometri LINK

Matematik Köyüne  bağış LİNK
Şiirin orijinalLİNK


10 Mart 2021 Çarşamba

"Çünkü Keder Hep En Olmadık Yerde Gizlenir."

Kitaplarımı düzenliyordum. Barış Bıçakçı'nın Sinek Isırıklarının Müellifi elime geldi. Kaç kez okudum kim bilir? Cümlelerin altını o kadar çok çizmişim ki. 

Hepten kitabı okuyup bitirmek gibi niyetim yok. Canım istedi. Sadece  ilk bölümünü okuyup bırakacağım.

Romanın kahramanı Cemil,  yirmi iki yıl önceyi hatırlıyor. Babasının hastanedeki odasına girdiğinde, onu üzerinde açık mavi pijamasıyla yatağa oturmuş nabzını sayarken buluyor.

Durdum. Hayal ettim.

Yirmi iki yıl önceyi hatırlıyorum. Annemin hastanedeki odasına girdiğimde, onu üzerinde mavi geceliğiyle yatağa oturmuş nabzını sayarken buluyorum.

"Ne oldu baba, ne yapıyorsun?" diye soruyor Cemil.

 "Ne oldu anne, ne yapıyorsun?" diye soruyorum.

"Buradaki doktorlara da  hemşirelere de güvenmiyorum!... Başka bir hastahaneye gidelim."diyor, hem Cemil'in babası hem benim annem.

Okuyarak hayal etmeye devam ediyorum. 

Cemil'in babasının hiçbir şeye gücü yok. Benim annemin de hiçbir şeye gücü yok. 

Cemil, komidinin üzerindeki paketten bir peçete alıp babasının alnını siliyor. Komidinin üzerindeki paketten bir peçete alıp annemin  alnını siliyorum. Cemil babasının başını okşuyor. Annemin başını okşuyorum. 

Cemil'in babası gözlüklerinin ardında gözkapakları kızarık, sağlıksız görünüyor ve babasının yoluk kirpikleri Cemil'i birden acayip kederlendiriyor çünkü keder hep en olmadık yerde gizlenir. Annem gözlüklerinin ardında gözkapakları kızarık, sağlıksız görünüyor ve annemin yoluk kirpikleri beni birden acayip kederlendiriyor çünkü keder hep en olmadık yerde gizlenir.

Cemil'in babası ne yapıyorsa, ne söylüyorsa, aynısını annem yapmış, söylemiş gibi hayal etmeye devam ediyorum.

"Şimdi şu kapı açılsa, içeriye güzel bir kadın girse..." diyor babası. Cemil şaşkın  kapıya bakıyor, sedyenin girebilmesi için geniş tutulmuş, rahat açılan bir kapı.

Durdum bi.. Annem şöyle bir söz sarfedebilir miydi ki? Kızına... Bana... Mesela şöyle demeyi hayal eder miydi?

"Şimdi şu kapı açılsa, içeriye yakışıklı bir adam girse..."  

Ben  şaşkın şaşkın kapıya bakmazdım. Tüm şaşkınlığımla anneme bakardım. Ama deseydi eğer, çok hoşuma giderdi. Eminim. 

Annem "Eğlenceli, yakışıklı bir adam." diye söylemeyi hayal edebilir miydi?.  Cemilin babası "Şen şakrak, güzel bir kadın" diyordu çünkü. 

Cemil'in babası, odaya, elinde yeni geliştirilmiş mükemmel ilaçlarla dünyanın  en iyi hekiminin değil de güzel bir kadının girmesini istiyor. Annem, elinde yeni geliştirilmiş mükemmel ilaçlarla dünyanın  en iyi hekiminin değil de yakışıklı bir adamın odaya girmesini istediğini söyleyemezdi. Bırakın  dillendirmeyi, anneme göre bunu hayal etmek  bile  ayıptır çünkü.

Üstelik Cemil'in babası bunu öyle doğal öyle sakin bir biçimde dile getiriyor ki, Cemil onu anlıyor. Annem  bana söyleseydi. Annemi anlardım. 

İnfazdan önce babasının affedildiğini bildiren belgeyi ulaştıracak o güzel kadın, şu kapıdan içeriye girecek, küçük adımlarla yaklaşacak, belgeyi vermek için eğildiğine memeleri görünecek ve her şey değişecek. Babası bunu istiyor. 

Gerisini yazamadım. Annemin hayalleri sansürlüydü.  Annemin sansürlü hayalleri beni birden acayip kederlendirdi, çünkü keder hep en olmadık yerde gizlenir.


6 Mart 2021 Cumartesi

Akademisyenlerin Takibindeyim - Onur Kutoğlu ve Umut Şumnu

 



Grafik romanın adı: Opera'nın Hayaleti. / Yazan: Onur Kutluoğlu & Umut Şumnu     /   Çizen: Onur Kutluoğlu.  

Acaba grafik roman meraklısı olduğum için mi bu kitabın  peşine düştüm? Yoksa konusu mu yüreğime dokundu?  Veya bir yüksek lisans tezi kapsamında  hazırlanmış bir grafik roman olmasına bayıldığım için mi illa görmek istedim?  Sanırım hepsi.

1923 yılında cumhuriyetin ilanından sonra, yurdun pek çok yerinde Türkiye'nin yeni yüzünün sembolü olacak binalar inşaa ediliyor.  Lakin  yeni yapılan kamusal binaların hepsinin projelerini  yabancı mimarlar çiziyorlar. 

1933 yılında  Ankara'da, iktisadi kalkınma hamleleri kapsamında, devletin kendi propagandasını da yapabileceği bir sergi evi binası açmaya karar veriliyor.  Uluslararası Mimari Sergi Evi Yarışması düzenleniyor.  Şartnamenin en önemli maddesi;  modern bir yapı olması gerektiği.  Yabancı ve Türk mimarlar projeleriyle katılıyorlar. 

1928 yılında Güzel Sanatlar Akademisi'nden mezun olmuş, genç cumhuriyetin genç mimarı Şevki Balmumcu yarışmayı kazanıyor. Cumhuriyetin yeni yüzünü gösterecek modern bir kamusal yapı projesinin,  ilk kez  bir Türk mimar tarafından yapılması memleketimizin  mimarlık tarihi açısından çok önem taşıyor.  Şevket Balmumcu büyük beğeni görüyor. Adı ve projesi gazetelerde, dergilerde geniş övgü topluyor.  Bina 1933 ile 1948 yılları arasında sergi evi olarak kullanılıyor.

1948 yılında sahne sanatlarını halkla buluşturmak amacıyla Ankara'da bir mekana ihtiyaç duyuluyor. Ekonomik durum iyi olmadığı için sergi evini opera binasına çevirmeye karar veriyorlar. Mimarlar odasıyla görüşülüyor. Bu değişimin binanın mimarı olan Şevki Balmumcu tarafından yapılmasının uygun olacağı söyleniyor. Şevki Balmumcu kabul ediyor. Neden olduğu tam olarak bilinmiyor, iş Şevki Balmumcu'ya verileceğine,  Alman mimar  Paul Bonatz'a veriliyor.

Sergi Evi'nin Opera Binası'na dönüşümünün, projenin asıl mimarı olan Şevki Balmumcu'ya verilmemesi, üstelik Alman mimar tarafından  projenin orijinal özelliklerini kaybetmesi, mimar Şevki Balmumcu'nun ruhsal dengesini yitirmesine sebep oluyor. 

On yıl önce, Türk mimarın zaferi diye göklere çıkarılan, modern Türkiye'nin simgesi diye alkışlanan yapı, on yıl sonra yeterince Türk değil, ulusal değil diye bir Alman mimar tarafından değiştiriliyor. On yıllık zaman içinde, kendisi hayattayken böyle bir duruma tanık olmak elbette Şevket Balmumcu'yu çok üzmüştür. Bu olaydan sonra bir daha Ankara'ya gitmemiş.  Kalan ömründe kayda değer pek çalışması olmamış. 1982 yılında 77 yaşında vefat etmiş. 


Memleketimizde acaba kaç kişi bu yaşananları biliyordur? Acaba Ankara'da Opera Binası'na giden kaç kişi opera binasının hayaleti misali sergi evinin ve mimarının hikayesini işitmiştir?  Bu durum Onur Kutluoğlu'nun  master tezinde, Dr. Umut Şumlu'ya birlikte bir grafik roman olarak hazırlamamış olsaydı, öğrenebilir miydim? Sanmıyorum. Grafik roman olarak hazırlanan başka tez var mıdır acaba? Çok merak ediyorum. Çoğalmasını diliyorum. Bu çalışmaların kültürel miraslarımızla  temas kurmamızı sağlayacağını, yurtdışında olduğu gibi memleketimizde de tarihi her taşa her yapıya sahip çıkmamız gerektiğinin önemini fark ettireceğine inanıyorum. Kendilerine çok  teşekkür ediyorum. Takiplerindeyim.

Türkiye'nin mimarlık tarihini, mimarlıkla hiç ilgim olmadığı halde, sıradan vatandaş olarak önemsiyorum. Mimarlık tarihi, hepimizin kişisel tarihi aynı zamanda. İktidarların değişmesiyle, böyle hoyrat müdahalelere izin verilmemesi lazım. Türkiye'de bir dönemden diğerine geçiş yapılırken  yaşanan kim bilir ne çok kırılma hikayeleri vardır. Bunların gün yüzüne çıkması, konuşulması, populerleşmesi, duyurulmasının çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.

Daha çok mimarlık hikayeleri gün yüzüne çıksın diye, sizleri bu grafik romanı satın almaya davet etmek istiyorum. Bakınız, işte burada:    

OPERA'NIN HAYALETİ

VIDEO LINK