26 Nisan 2020 Pazar

Ve Yeşil Peri Gecesi Ve Oruç Ve Ben


Ayfer Tunç'un Yeşil Peri Gecesi adlı kitabını hevesle satın almıştım.   Kitap çantama  girdi çıktı,   çalışma masamdan evdeki sehpaya  sürüklendi. Okumadım.  İnanınız, kitabın  oku beni, oku beni diye fısıldadığını hissediyordum.  Dayanamayıp elime alıyordum.  Lakin  her defasında sadece ön kapağını seyrediyor, aldığım yere bırakıyordum.  

Gel zaman git zaman, Yeşil Peri Gecesi  alınıp okunmayan kitaplarımın arasına yerleşti. Yoo...  Karşıdan  karşıya her daim bakışıyorduk. Kırgın gibiydi. Ne gam? Neticede çevresindekiler de okunmayı bekleyen kitaplar değil miydi?  Her şeyin bir vakti zamanı var demezler miydi?  Bekleyecektik.

Ramazan ayının üçüncü günü. Koronavirüs sebebiyle sokağa çıkmak yasak. Evdeyim. Oruçluyum. Üzerinize afiyet bugün nasıl açlık hissediyorum anlatamam. Feciyim. Hiiiç yiyeceklerin arasında dolanıp nefsime zulmetmeyeyim, dedim. Koşar adım mutfaktan çalışma odama geçtim. Kitaplarımın arasında dolaşmaya başladım ki, Yeşil Peri Gecesi ile göz göze geldim. Kitap bir kaşını kaldırıverdi, oku beni, gör gününü, tarzında meydan okuyan endam sergiledi. 

Hiç tereddüt etmedim. "Yavrum baban nereli? Nereden bu kaşın gözün temeli?" dediğim gibi kitabı olduğu yerden kaptım çıkardım.  Koltuğa yerleştim. Okumaya başladım. 

On altıncı sayfaya geldim ki, o ne? Romandan buram buram yemek kokuları gelmedi mi?  Yooo....

"Hiç adetim olmadığı halde kahvaltı hazırladım. Hem çay demledim, hem kahve yaptım. Bir cam kâseye üç yumurta kırdım, biraz süt, bir tutam tuz-karabiber ekledim, çıptım, çırptım, çırptım. Buzdolabından çıkardığım çok tahıllı, çok besleyici, çok sağlıklı ekmekleri çırptığım sütlü yumurtaya batırıp kızartmaya başladım." 

Size bir şey söyleyeyim mi, yumurtalı ekmeğin hastasıyım... Okumayı sürdürdüm... On dokuzuncu sayfaya geldim ki:

"Plastik kutudan tam yağlı beyazpeyniri çıkardım. Porçini mantarlı kaşarı ince uzun dilimledim. Tulum ve rokfor peynirlerinin sert plastiğini mutfak makasıyla kestim. Yağlı kağıtlara sarılmış sucukları, fıstıklı karabiberlerli salamları, sebzeli jambonu, füme dili çıkardım. " 

Yapılır mı bu bana? Roman bunca zaman bekledi ya...  Bakar mısınız, ramazan orucunda yakaladı beni...  Devaammm... Sayfa yirmi...

"Osman halime giderek hayret ederken petekli balı, Bodrum mandalinası, frambuaz ve taze ceviz reçellerini, çikolatalı fındık ezmesini, buz gibi suda yıkadığım fesleğen dallarını, Çengelköy bademlerini ve çeri domatesleri, İtalyan malı zeytin ezmesini ve halis tereyağı, kaymak, pekmez ve tahini tabaklara koydum. Bardakların en büyüklerinden ikisini sıktığım  portakal suyuyla doldurdum." 

"Açtığım dolapta bir yığın baharat bulunca sevindim. Ekstra sızma zeytinyağına çöreotu, haşhaş tohumu, anason ekledim. İri, parlak, siyah zeytinlerin üstüne limon kabuğu rendeledim. Yeşil zeytinlere sarmısaklı zeytinyağı gezdirdim. Birer avuç ceviz ve bademi, buğulanmış bir siyah salkımı peynir tabağına yerleştirdim." 

Heey! Yoook artııık!!!

"Mutfaktan kavrulan soğanın, ezilen sarmısağın, pişen etin kokusu geliyordu." s44
"Badem ve çikolata yiyordu." s.44

"Yemeğe kalsana.. Tanya bölfstrogonof yapıyor," demişti Osman.
     Tanya, harika bir aşçıydı. Kendi yöntemleri vardı. Mesela Rus salatasına kornişon yerine kapari çiçeği koyuyordu. Ispanağı sütle pişiriyordu. Pirinç pilavına limon sıkıyor, bir tane kesme şeker atıyordu. Borş çorbası, pojaskiye ve piliç kievskide kimse eline su dökemiyordu." s.45

Ayfer Tunç, Yeşil Peri Gecesi'nde roman tarzında bir yemek kitabı hazırlamış diyebilirim. İyi de, kitap kendini okutmak için  ramazan gününü mü buldu? Pes vallahi. Bitiim ben... Bittim:)

"Ekmek tazeydi, tek eliyle ucunu kopardığında incecik bir buhar tüttü." s. 74

"Gelirken kitaptan başka, kıymalı börek, patlıcan- biber kızartması gibi şeyler de getiriyor."

"Babamın çok sevdiği işkembe, ciğer, yürek, böbrek, dil, paça, koçyumurtası, beyin, dalak, uykuluk gibi sakatatı ağzına bile sürmüyor. Oysa ben kekikli böbrek kızartmasına bayılırım, babam da harika arnavutciğeri yapar. " s.77

"Leylacık'ın henüz lise öğrencisi şapşal kızkardeşinin yemek yerken ağzını kapatmamasını, balon pide, ceviz, tulumpeyniri ve acur turşusunun diyet kolayla ıslanmış karışımını dudaklarının bir hareketiyle dişlerinden damağına itmesini görmeye hiç tahammül edemiyordu." s122

Diyeceksiniz ki, zulmetme kendine... Bırak kitabı... Orucunu açınca, yemek yiyince  devam edersin, ne olacak yani, di mi?  Yooo... Yapamam... Kitap hem lezzetli hem sürükleyici çünkü... Ağzımın suları aka aka okumaya devam:)



20 Nisan 2020 Pazartesi

İzlediğim Seri Filmler - The Godfather


Korona sebebiyle  evde kal günlerinde, başrollerinde Marlon Brando, Al Pacino, Robert De Niro ve daha pek çok oyuncunun yer aldığı, vizyona girdiği 1972 yılında pek çok dalda Oscar alan,  yazar Mario Puzo'nun aynı adlı romanından  Ford Coppola yönetmenliğinde beyaz perdeye uyarlanmış  The Godfather üçlemesini seyrettim. 

Godfather'ı hevesle seyretme nedenim,
güç, iktidar, sadakat, acımasızlık dolu  mafya vaziyetleri,  göçmenlik zorlukları veya muhteşem oyuncular,  şahane müzikler, harikulade görüntüler  değildi.

Üçlemenin özellikle ilk filmindeki, kalabalık düğünler, kalabalık eğlenceler, kalabalık cenaze törenleri, insanların dip dibe, yan yana, nefes nefese  aynı masa etrafında toplaşıp bazan bağıra çağıra, bazan seve okşaya, bazan ağlaya sızlaya, beraberce, omuz omuza, yemek yiyip içmeleri, acı ya da sevinci paylaşmaları, birbirlerine temas ederek muhabbet etmeleriydi.

Gene kalabalıklar halinde bir araya geleceğiz diye hayal ettim. Sevindim.


12 Nisan 2020 Pazar

Ve Bazan Ve Mevsimler


Bazan hiçbir şey yapmaz, sessizce otururduk.

Bazan yağmur yağar, camlardaki tıpırtıyı dinlerdik.

Bazan "Hava ne sıcak," derdik.

Bazan yaz akşamları, cumbanın penceresinden giren bir pervane, lambanın çevresinde hızlanarak deli gibi dönmeye başlardı.

Bazan "Kar yağacak" derdi televizyon, ama yağmazdı.

Bazan "Hava bugün ne soğuk değil mi," derdik. 

Bazan uzaklarda  şimşekler  çakar, gök gürlerdi.

Bazan, özellikle yaz akşamları bir rüzgar çıkar, kapılar çarpardı.

Bazan sert bir rüzgar eser, pencerelerde uğuldar, soba borusunda da tuhaf bir ses çıkarırdı.

Bazan kar yağar, pencerelerin kenarlarında, kaldırımlarda tutardı.

Bazan "Resmine bakalım mı Füsun?" derdim ben ve bazan bakardık ve o zaman Füsun'la yaptığı resme bakarken, her zaman mutlu olduğumu anlardım.


Orhan Pamuk/ Masumiyet Müzesi / Bazan/S.443-450
Juliette Binoche/Blue


7 Nisan 2020 Salı

Hayat Böyle!


"Ne diyeyim  geçmiş olsun, kendini fazla hırpalama, ben öğretecek değilim: 
Neler görüp geçirmiyor ki insan! Hayat böyle!"

      Bazı boktan lafların bu kadar gerçek olması ne kadar kötü değil mi? 
Tıpkı "Hayat böyle" demek gibi. Ama ne yapalım ki hayat böyle! 


Murathan Mungan/Kibrit Çöpleri/S.21




1 Nisan 2020 Çarşamba

Korona Günlüğüm-10- Zamanın Ruhu

  Shanghai Tower/Çin 632 metre
 Makkah Royal Clock Tower/Arabistan 601 metre
            Çocuklar/Dünya   
  One  World Trade Center/Amerika 408 metre
Metropol /Türkiye 300 metre


ÖTEKİ
Ama siz yükseleceksiniz hep bembeyaz,
Onlar aşağıda siyah kalacak!
Sizin başınız bulutlarda dursun onlar balçıkta bacak!
Siz tatlı rüyanızı görün, onlar kalkıp sıçrayacak!
Kavun kabuğuna bıçağı indirin siz, onlar kaçışacak.
Genişleyin siz merkezde onlar kenarda daralacak!

Onlar seyrek bir fotoğrafta uzağa bakanlar,
Onlar bir ömür taşlara su tutanlar,
Onlar bir hatırada donmuş duranlar,
Onlar bu dünyada yanmış da külde uyuyanlar.

Siz nasılda menekşe gözlüsünüz onlarsa hep aç gözlü!
Ah siz ölümsüzsünüz dünya üstünde, onlar ölümlü.
Ve siz nasıl da güzel kokuyorsunuz, insanın hası
Onlar kenarda kirliler; onlar atık, onlar sası.

Ah siz, nasıl da 'siz'siniz buram buram, onlar avam.
Bu cahilin, yoksulun, barbarın ışık neyine, onlar ziyan!

Siz 'it  was very amazing' derken 'and fun'
Onlar özür dileyenlerdi ağaç ruhundan

Balkonunuz çok yüksek sizin  baş döndürüyor.
Dünya pek alçak bir yer olacak yakında öyle görünüyor.

Birhan Keskin



Korona Günlüğüm-9- Masal


Judith Liberman'ın Masallarla Yola Çık adlı kitabının  268. sayfasında Yaşlılar başlıklı bir masal vardır.  Uzak diyarlardan birinde Raul, yaşlı babasıyla birlikte yaşamaktadır. Birlikte tarlaya gider, birlikte çalışırlar. Lakin baba günden güne güçsüzleşmektedir. Raul bu duruma çok üzülür. Çünkü ülkenin genç ve acımasız kralının çıkardığı kanuna göre, bir vatandaş artık çalışamıyorsa, ailesi tarafından uçuruma götürülüp aşağıya atılmalıdır. Her kim bu kurala uymazsa başı kesile, denmektedir.

Raul, babasının güçsüzleştiğini köydekilere belli etmek istemez.  İnsanların ağzı torba değil ki büzesin. Babanı  atma zamanın gelmedi mi, diye sormaya başlarlar. Babası oğluna zarar gelmesinden korkar, götür  beni demeye başlar.  Raul sepete koyar babasını.  Atar sırtına... Ormana doğru yola çıkarlar. Kıyamaz yaşlı adama. Fırsat buldukça geleceğini söyleyerek,  babasını ormanın derinliklerindeki bir mağaraya bırakır. 

Gel zaman git zaman ülkede esen değişik bir rüzgar bütün meyve ağaçlarının çiçeklerini yok eder. Ağaçlar kurur. Köylüler daha önce böyle  bir vaziyetle karşılaşmadıkları için ne yapacaklarını bilemezler.  Raul babasına gidip durumu anlatır. Yaşlı adam gülümser. Aman oğlum der, çok kolay. Bu başınıza gelen  ne ilk ne de son... Üzülme.  Her derdin bir çaresi var. Bahçelerde, açık alanlarda ağaçlar bazan böyle  ölüp giderler lakin ormanın kalbinde onun bir çifti hayatta kalır. Onların tohumlarını ekerseniz, bir sonraki mevsimde bütün bahçelerde ağaçların  ve meyvelerin yetiştiğini göreceksiniz, der.  

Bunu yapar Raul. Tüm tohumları köylülerle paylaşır. Ekerler. Üstelik sanki sihirliymiş gibi, toprağa düşen her tohum hemencik filizleniverir, kısa sürede eskilerin boylarına ulaşırlar. İnsanlar Raul'a kurtacı gözüyle bakmaya başlarlar.

Gel zaman git zaman ülkede kokulu bir rüzgarın esmesiyle gece ve gündüzün renkleri değişir, koyunlar sürüler halinde ölmeye başlarlar. Kimse ne yapacağını bilemez. Raul gene çareyi babasından öğrenir. Belli ki  babası ömrünün  geçmiş zamanında buna benzer bir musibete denk gelmiştir. Çözümü bilmektedir.  Raul babasının dediklerini köylülerle paylaşır. Ve kurtulurlar.

Gel zaman git zaman gene başlarına bir bela gelip Raul'dan yardım istediklerinde, Raul itiraf eder;  ben de sizler gibi cahil ve deneyimsizim, der.  Lakin bu bilgileri babamdan alıyorum.  Babam kaç kere hayatımızı kurtardı. Krala söylemeliyiz. babama yaşam hakkı vermeli, der.  Kral yaptığı hatayı anlar. Özür diler. O günden bugüne o ülkede ve her yerde yaşıların yeri  sofra başındadır. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine:)

NOT- Bu masalın orijinali elbette kitaptan okunmalıdır. Masallar  yaşlı insanlar gibidirler. Yüzyıllarca anlatıla anlatıla gelirler, bize rehberlik ederler,  sallar silkeler, kendimize getirirler.  Veee... Gökten üç elma düşer:)