18 Ağustos 2019 Pazar

Tarantino Ve Ben 2


"Hastasıyım. Filmlerini sadece kendi keyfi için çevirdiğini hayal ediyorum.  Coşkusu, ışıltısı, sevinci, samimiyeti bana geçiyor. Büyüleniyorum.  Muhabbet, hareket, müzik, heyecan, eğlence ve mizahla oyun ihtiyacımı karşılıyor. Tekrar tekrar seyretmeye doyamıyorum.  Veee....  2019 Ağustos ayında vizyona gireceği söylenen yeni filminin yolunu gözlüyoruum!"  

19 Ekim 2018 tarihinde yukarıdaki cümleleri Hayal Kahvem'e yazmışım. Bakar mısınız, nasıl da geçmiş günler, haftalar, aylar, mevsimler... Aynı o Türk Sanat Müziği şarkı sözlerinde  olduğu gibi değil mi sevgili okur? Zaman sanki bir rüzgarrr ve bir su gibi akıp gitmiş.  İşte buyrunuz... 2019 yılındayız. Ağustos ayındayız. Tamaaamm... Eli kulağında. 

Binlerce kasırga aşkına! Haftaya şehre bir film gelecek. Veee gözüm gönlüm şenlenecek:)


Metin Süre Ve İlişki Testi

Metin Süre İle İlişki Testi'nin uzun zamandır müdavimiyim. Seyrederken gerçekten çok eğleniyorum. Hele bazı bölümlerde  "Hahha! Saçma sapan!" diye bağırıyorum... Ardından  kocaman kahkaha patlatıyorum. Eğer seyretmediyseniz, deneyin derim. 

Şeeyyy! Birazcık ağzım bozuldu  bozulmasına lakin... Valla programın suçu değil. Dışardan hanım hanımcık endam sergilesem de... Biliyorum... Göğsümde... Yani tam şuramda... Kirli saçıyla küfürbaz bir  kadın gezinmekte:)



17 Ağustos 2019 Cumartesi

Var Olmak Ve Kızılcık


Pazarda kızılcığı gördüm ya! Aman ne sevindim...  Durur muyum? Hemen satın  aldım. Eve gelir gelmez,  kallavi bir tabağa doldurup yıkadım. Marş marş  kitaplık! Okuma sırası bekleyen kitaplarıma  aceleyle göz attım. İçlerinden birini çektim çıkardım.  Balkona çıktım. Kızılcık kasesini kitapla yan yana masaya bıraktım.  Kızılcığın rengi gözümü aldı.  "Otların yeşil olması, denizin mavi olması, gökyüzünün bulutsuz olması, pekala bir meseledir." der ya Sait Faik. Kızılcığın kırmızı olması da meseledir bana göre tadında düşünceler zihnimde dolanırken, kitabın kapağına bakakaldım. O ne? Kitabın adı... Keşke Hiç Olmasaydık. Var Olmanın Kötülüğü.   Hay canına sayın seyirciler, dedim kendi kendime... Nasıl yani?

Acaba nereden duyup sipariş ettim? Kitapçıda  gözüme takılıp aldığım kitaplardan olmadığına, kargoyla geldiğine eminim. Derhal gözümü kapadım. Kitaptan bir sayfa araladım.  İlk denk geldiğim cümleleri okumaya başladım:

"Kişinin hayatından zevk alması,  var olmanın var olmamaktan daha iyi olduğu anlamına gelmez; çünkü eğer kişi dünyaya gelmeseydi, o hayattan alınan zevklerden  mahrum kalan kimse olmayacaktı ve hazzın yokluğu kötü olarak nitelendirilmeyecekti. Diğer taraftan eğer kişi  hayattan zevk almıyorsa varoluşuna hayıflanması da doğaldır. Bu durumda, kişi dünyaya gelmemiş olsaydı, yaşadığı hayatı sürdüren  ve acı çeken bir varlık da olmayacaktı. Bu, hazzı tecrübe edecek kimsenin yokluğunda bile "iyi"dir."

Durdum.  Olgun bir kızılcık tanesini elime aldım.  Mücevher  gibi.   Nasıl güzel anlatamam. Hayran kaldım. Dayanamadım,  "Cahildim dünyanın rengine kandım" diyerekten, bir Neşet Ertaş türküsü mırıldanmaya başladım. 

Hızlı Ve Öfkeli Ve Tek Başıma


Hızlı ve Öfkeli'ye gidecek bir  tane bile kız arkadaş bulamıyorum. Bu filme şööyle kız kıza gitsek. Sinemadan çıkışta kız kıza oturup  film üzerine dedikodu etsek. Fena mı olur? Mahallede bu filme gittiğimi aslaaa söylemiyorum, iyi mi? "Yok artık, içine abartma tozu kaçmış senin" diyorlar çünkü.

İşte buyrun... Serinin sonuncusunu seyretmek için, sinemaya yine yeni yeniden tek başıma  gittim. Bayıldım ne yalan söyleyeyim.

Eve dönmek için araba kullanırken, Sertap Erener şarkısını avaz avaz  söyledim.  Bu film ve bu şarkı ruh iklimime iyi geldi. Eminim.

"Hatalarım da oldu günahlarım da
Zaferlerim de oldu bozgunlarım da
Ne yaptıysam tek başıma.... Tek başıma...
Terk ettiğim oldu sevdiklerimden
Üzdüğüm oldu  değer verdiklerimden
Azaldım bu yüzden hep bu yüzden
Çok kırılsam da eğilmedim
Yeni sabahlara doğmayı da bilirim
Tek başıma... Tek başıma.
Tek başımaaa... Tek başıma.
Teeek baaaşıııımaaaaa!!"

BUYRUNUUZ! Hep birlikte... Tek başımaaaa:)