23 Temmuz 2017 Pazar

Zifirname

Deli Gücük adına aşinaydım. Yalanım yok, konusu nedir, Deli Gücük kimdir bilmiyordum. Tamamı Türk yazar ve çizerleri tarafından oluşturulmuş bir grafik roman olduğunu duymuştum. Zifirname, Deli Gücük'ün üçüncü serisiymiş.  Memleketimin çizgi roman sevdalılarının emeklerini desteklemek amacıyla satın aldığımı söyleyebilirim. Bizim memlekette, çizgi roman çizerek geçinebileceğini düşünmüyorum. O nedenle böyle emek verilmiş yerli üretimleri çok kıymetli buluyorum.  Zifirname'yi kitapçıda gördüğümde, aldığım diğer kitapların arasına koyup kasanın yolunu tutmuştum.  O zamandan bu zamana kör noktamda kalmış olmalı ki bıraktığım yerde  unutmuşum.

Dün gece uyuyamamıştım. Ay bulutların arasına gizlenmişti. Karanlık mı karanlık, sessiz mi sessiz bir gece hüküm sürmekteydi.  Karanlıkta volta atamaktan bezgin düşmüş olmalıyım. İkili koltuğa oturdum. Ayaklarımı altıma topladım. Gene kendimle başım beladaydı. Pişmansız bir rahatlık hayal ettim. Kim bilir saat kaçtı? Koltuğun hemen yanındaki abajura uzandım. Düğmesine bastım. Oda bir nebzecik aydınlandı. Birdenbire Zifirname'yi gördüm. Sehpada, abajurun yanında duruyordu. Kitabı elime aldım. Kabına baktım. Zifiri soğuk rengi ruh iklimime iyi geldi.  Kimi zaman doğruluğunu ispatlayamayacağım, benim bile doğru dürüst anlam veremediğim durumlar yaşıyorum. Kitaptan bir efsun geçtiğini hissettim. Birdenbire gözlerimi kapadım. Bir sayfasını araladım. 97. sayfa.  Nasıl şahane çizimler anlatamam... Sayfaya hızla göz atıp okumaya başladım. Dondum kaldım! İlk okuduğum cümle "Ben senin vicdanınım, boşa uğraşma beni öldüremezsin" diyordu. Şöyle devam ediyordu: "Eskiden doğruları olan bir adamdın şimdi o doğrular sana hükmediyor, doğruların kölesi oldun Deli Gücük. Doğru mu değil mi düşünmüyorsun.. Vicanın ne diyor sormuyorsun artık. Hiç konuşmuyorsun benimle. Sınamıyorsun kendini." 

 
Sonra kitabın ilk sayfasını açtım. "Doğru söylerim halk razı değil, eğri söylerim hak razı değil." diye yazıyordu.  Hışımla kitabın sayfalarını dalgalandırdım. Birbirinden muhteşem çizimler... Resmen efsunlanmıştım. Arkama yaslandım. Kitabı tüm merakımla okumaya başladım.

Dün gece memleketimin  yirmi iki çizer ve beş yazarının hazırladığı Zifirname'deki birbirinden büyüleyici  çizgilerin ve masalların menzilinde o diyar senin bu diyar benim dolaştım dolaştım dolaştım.

"-Ne sakin bir gece değil mi?
-Sen öyle diyorsan.."

Zifirname'ye var ya... Tek kelimeyle bayıldım. Uyumuşum.



19 Temmuz 2017 Çarşamba

Akıntıya Karşı Yolculuk


Yürüyordum. Hem yürüyor hem adımlarımı takip ediyordum.  Bir adım... Bir adım daha... Sanki o ayaklar benim değildi. Kendime, başka biriymişim gibi görünüyordum. İliklerime kadar ürperdim. Hemen  aklıma gelen ilk şarkıyı söyleyiverdim. 

"Dünya inan ki bildiğin gibi değil çocuk. 
Bir dümensiz sandal, belki oyuncak bir kayık.
 Leyla sensin, sevdiğin hayal değil çocuk. 
Eski bir sevdadır akıntıya karşı yolculuk."

Hüsnü Arkan söylemiyor muydu bu şarkıyı...  Ezginin Günlüğü hani... Çok severim. Ne çok oldu dinlemeyeli... Nereden aklıma geldi kim bilir? Saçlarımda yaz yağmuru, ellerimde nergis kokusu... Adım adım yürümeye devam ettim. Bütün hayatım uzak bir yıldızdan düşmüş gibiydi. Dilimde bir gençlik şarkısı... Gözetledim kendimi... Bendim.



Dün Geride Kaldı Cancazım... Pekiii... Dün Neler Yaptım?

 
Çizgi roman okudum.


Ukulele ile bari 2 şarkı çalabilsem diye hayal ettim.


 
 Ukulele çalmaya niyetlenince, Bazıları Sıcak Sever'in ukuleleli bölümlerini seyrettim.



Bu filmi seyrettim ve filmin  bitiminde ruhumun büyülendiğini hissettim.

ve elbette müziğini defalarca dinledim.





17 Temmuz 2017 Pazartesi

Bu Hafta Neler Yaptım?

Önce Moğolistan'da dolaştım. İlla bedenen gitmem şart değil ki...  Gene bir belgeselin içinden geçiverdim. 14. yüzyılda Cengiz Han'dan sonra Çin'e dahil olan Moğolistan, 1921'de SSCB'nin bir parçası olmuş, 1992'de demokrasiye geçiş yapmış.

Moğolistan'da tıpkı Alman  Neo Naziler gibi dazlak, vücutlarına gamalı haç dövmesi yaptıran, Nazi giysileri ve aksesuarlarıyla dolaşan, duvarlara "Çinlileri vurun" gibi yazılar yazan, Hitler hayranı, Çinlilerle ya da yabancılarla arkadaşlık yapan kızların saçlarını kazıyan,  aşırı milliyetçi Moğol gruplardı belgeselin konusu. Devletin acizliği ve Çinlilerin Moğolistan'daki adaletsiz uygulamalarının neticelerinden biri olduğunu düşünülen bu Moğol neo nazilerinin vaziyetini seyretmek  şaşırtıcıydı. 

 
 
 




İkinci uğrak yerim ise, her 17 saniyede bir tecavüz  yaşanan, her 4 erkekten birinin tecavüze karıştığı, ilkokuldaki çocukların %85'inin bir şekilde tecavüz, taciz yaşadığı veya şahit olduğu, içiçe evlerde yaşadıkları halde tecavüzü duyup korkudan kimsenin yardım edemediği, erkeklerin yaptıklarını kendilerine hak olarak gördükleri, dava etseler yıllarca sürüp sonuçlanmayan Güney Afrika'nın  sokaklarında dolaştım. Etkilenmemem mümkün değildi. 


 

 

15 Temmuz 2017 Cumartesi

Bilmemek Değil Öğrenmemek Ayıptır Bizim Köyde

 
 

Profesör Alice Roberts'in üç bölümlük  İnsanın Kökenleri'ni seyrederken,  "Canlılar arasında gözlerinin beyazı görünen sadece insanlardır." tadında bir cümle sarfetmişti. Tüm cehaletimle, koskoca profesöre inanmadım. Hayvan gözlerini gugılladım. İnanamadım. Haklıymış. Şaşakaldım:)


13 Temmuz 2017 Perşembe

Merak Duygumun Kökenleri


İnanınız, Profesör Alice Roberts'in üç bölümlük  İnsanın Kökenleri adlı belgeselini seyretmemin sebebi, kendisine "dünyanın en güzel bilim insanı", "su içse sıkılmadan seyredeceğim bir sevimli güzellik", "thirty three thousand years egööy..." diyen dilini yediğim, bembeyaz tenine yandığım, güzel mi güzel İngiliz biyolojik antropoloji uzmanı", "bildiğin kemik kelimesini yani bones kelimesini "boönz" şeklinde telaffuz edip beni benden alan şirinlik muskası, belgeselde insan fosili çıksın da, bu abla boönzz desin diye beklediğim zamanlar az değildir" tadındaki lakırdılardır. 

Yoksa ne işim var benim  İnsanın Kökenleri- Kemikler, İnsanın Kökenleri-Sindirim, İnsanın Kökenleri-Beyinler konulu belgeselle:)


-gizli not- 
Üç bölümü arka arkaya seyretmeme sebep ne peki?
Abartma sanatını iyi icra ettiğim için olabilir  diyeceğim demesine de...
Yooo...
Üçünü de tüm merakımla seyrettim yeminle:)



10 Temmuz 2017 Pazartesi

Kelimeler ve Çizgilerle Seyreylemek Şu Alemi

Acaba 1865  Filibe doğumlu Ahmet Hilmi Bey'le yolumuz ne vakit, nerede kesişmişti ki? Filibe neresiydi? Adını ilk gördüğümde hemen Filibe'yi gugıllamıştım. Bulgaristan'ın ikinci büyük şehriymış. Adını Makedonya Kralı II. Filip'ten almış. Sevgili Evliya Çelebi'nin yorumuyla Filibe, dokuz adet yamru yumru boz kayalık tepeler üzerine, dereler arasına kurulmuş.  Ruhuna rahmet... Doğumundan 152 yıl sonra, Filibeli Ahmet Hilmi Bey'in yazdıklarının menzilinde büyülenerek yine yeni yeniden  gezinmekteydim.  

A'mâk'ı Hayal Filibeli Ahmet Hilmi Bey'in romanı. Denk geldiğim tüm basımlarını satın aldığımı söyleyebilirim. A'mâk'ı- Hayal'in 2015'de ilk baskısı yapılan çizgi romanı olduğunu daha dün öğrendim. Durur muyum? Sabah ilk işim hemen aldım... Çizen ve düzenleyen Mustafa Ahmet Kara'ymış.  Kitap onu seçmiş. Çizer emek vermiş.  Ellerine sağlık demeliyim. 

Kitabı okumaya başlar başlamaz Aynalı Baba sönmeye başlamış ateşe kahveyi koydu. Kahvenin ağır ağır pişmişi makbuldu. Aynalı, neyini aldı ve üflemeye başladı. Neyin sesi hafif latif bir inilti halini aldığı sırada dalmışım. Dem bu demdir dem  bu demdir demeye başlamışım. Gözlerimi açtığımda yeni uyanmıştım.