" Epifani, yani anlık bir kavrayış, bir seziş ve dile getiriş, dile getirişten ziyade seziş ve farkına varış... Hiçbir şeyin anlık olduğuna inanmıyorum, insan da insanın anahtarıdır, söz sözün, dert de derdin. Konuştukça insan kendindeki bazı şeyleri, davranışları dışardan gözler. Kendi kendiyle konuşurken de insan çok şeyleri keşfeder. Yürürken de keşfeder düşünürken de keşfeder ama bu aslında bir sürecin sonunda olur, yani çok uzun düşündüğünüz, emek verdiğiniz, ıstırabını çektiğiniz bir şeyin anlık parlayışı da olabilir, bir farkına varışı olur ama onun aslında bir geçmişi vardır. O birdenbire çıkan bir şey değildir. Birdenbire böyle bir genişletici etkisi olabilir, mucizevi bir ışıldayışı olabilir ama ben her şeyin aslında bir süreç olduğunu ve üzerinde kesintiye uğramaksızın düşünülen, düşülen yolların insana ufak ufak da olsa bir fener aydınlatması gibi birtakım şeyler verebileceğini düşünüyorum, bunu biliyorum da deneyimle.
Gerçi bazı deneyimler de insana bildiğini unutturuyor. Epifanin de cinsi var. Bazısı daha neşeli, bazısı daha kederli, bazısı acı bir sezdiriş. Bazısı da o anı nükteyle geçiştirip yürüyebilmenizi sağlayan tatlı bir parlayış gibidir. Bütün bunların hakikaten bir parça olduğunu, ufak armağanlar olduğunu hissetmek ve o yakınlığı duyduğunuzda dile çevirebilmek eşsizdir..........
Epifani ya da ince farkına varışlar sonuçta yapıları gereği çok kırılgan ve hassas şeyler. Şimdi çok kırılgan ve hassas bir şey zaten insana çok güç yaklaşır. O da kendi gibi birine yaklaşmak ister. O küçük ilham perilerine, musalara bir temas etmesi sükunette, sessizlikte, siz onları dinlemeye kulaklarınızı açmışken, o hayhuyun içinden sıyrılmışken buna daha yakındır ama az evvel konuştuğumuza geliyor hep. İnsan bunu istiyor mu? İnsan buna meyilli mi? O duyduğunu ya da fark ettiğini değerli buluyor mu? ................."
Şule Gürbüz / Kitap-lık Dergisi 185. sayı Söyleşi: Nil Sekman