8 Ekim 2025 Çarşamba

Yeni Dönemin İlk Dersi - Disiplinler Arası Seramik

 


Üniversitede Seramik ve Cam Tasarımı bölümünde ikinci sınıf öğrencisiyim. Okulum geçen hafta başladı. İkinci sınıf derslerimi seçtim ancak geçen yıl devamsızlık nedeniyle kaldığım birinci sınıf derslerinden de epey yüküm var. Üstelik sigorta acentesiyim. Kendi işim. Kendi ofisim. İşim oldukça yoğun. Okula çok fazla zaman ayıramıyorum.

Bu yıl ders seçimi yaparken, Disiplinler Arası Seramik dersi dikkatimi çekti. İsmi merak uyandırıcıydı.

- Acaba bu derste neler yapılacak? diye seramik hocama sordum. Dersin konusu, seramik üzerine ebru denemeleriymiş. Ve seramik hocamız değil, ebru hocası derse girecekmiş.  İtiraf etmeliyim ki, ebru, daha önce pek ilgimi çekmezdi. Fakat şimdi sanat okulunda okuyor olunca merak ettim...Ve... Hemen  bu dersi seçtim.

Geçen hafta Viyana gezim nedeniyle derse katılamamıştım. Bugün ilk kez  ebru dersine  girdim.  Hoca  önce geçen hafta anlattıklarını kısaca tekrarladı.

Ebru kelimesinin kökeni hakkında birkaç farklı görüş varmış. En yaygın olanı, Farsça ebr yani bulut kelimesinden geldiği yönündeymiş. Bu da ebrunun su yüzeyinde oluşan bulutumsu desenlerini çok güzel anlatıyor. 

Bazı kaynaklardaysa kelimenin Türkistan’da kullanılan “ab-ru” yani su yüzü tamlamasından türediği söyleniyormuş. 

Ebru sanatı, 15. yüzyılda Orta Asya’da ortaya çıkmış. Sonrasında İran üzerinden Osmanlı’ya gelmiş ve burada asıl kimliğini bulmuş. Osmanlı döneminde özellikle kitap sanatlarında, hat yazılarının arka planında ve defter kapaklarında kullanılmış. Zamanla sadece süsleme değil, başlı başına bir sanat haline gelmiş.

Ebru hocası, metal ebru teknesinin içinde belli oranda su ve denizkadayıfı jeli ile kıvamlı bir karışım hazırladı. Bu karışım boyaların suyun yüzeyinde kalmasını sağlıyormuş.

Ebru boyaları doğal pigmentlerden yapılıyormuş Toprak, oksit ve mineral esaslıymışlar. Boyalar, öd (öküz safrası) eklenerek hazırlanıyormuş. 

Laf aramızda, sanıyorum bu öd sayesinde boyaların ödü kopuyor, suyun üzerinde itaatkar oluyorlar ne çok dağılıyorlar ne de yayılıyorlar:)

Ebru fırçaları, geleneksel olarak gül dalına at kuyruğu kılı bağlanarak yapılıyormuş. Ne kadar ilginç, değil mi? 

Şimdilik anlatacaklarım bu kadar. Derslere girdikçe nasılsa yaptıklarımı Hayal Kahvem’de paylaşırım:)

5 Ekim 2025 Pazar

Ve Viyana ve Suç Müzesi


Viyana’da iki gün boyunca normal müze turu yapmak mı? Hımm! Yooo. Benim rotam merakımı uyandıranlardan yana. 

Memleketteki arkadaşlarım, valsler diyarı, tarihi ve romantik Viyana’da Doğum Kontrolü ve Kürtaj Müzesi’ni gezdiğimi duyunca “yuf olsun sana!” dediler. Bu yüzden ikinci durağımı onlara söyleyemedim. Ama siz yadırgamazsınız diye  anlatmaya karar verdim:)

Şehir merkezinden yarım saatlik yürüyüşle, eteğimi savura savura Tuna Nehri üzerinden geçerek ulaştığım müze: Viyana Suç Müzesi (Wiener Kriminalmuseum). 


 
Müzede her şey Almanca’ydı ama tatlı bir sürprizle karşılaştım. Bilet gişesindeki Çağla, mükemmel Türkçesiyle merak ettiğim her detayı anlattı.

Müzenin kurucusu Max Edelbacher, Avusturya Federal Polisi’nde uzun yıllar görev yapmış. Emekli olduktan sonra suç ve ceza tutkusunu bir araya getirip 1985’te bu tarihi binada müzeyi kurmuş, 1991’de de halka açmış. Üstelik konuyla ilgili birkaç kitap da yazmış. 

Müze, Avusturya ve özellikle Viyana'da Orta Çağ’dan günümüze cinayetlerden siyasi suikastlara, ünlü seri katillerden gazetelerdeki suç haberlerine kadar pek çok belge ve nesneyi sergiliyor. Her köşesinde tarihin karanlık yüzünü hissediyorsunuz; bazen ürperiyorsunuz, bazen “hay canına” diyorsunuz.

Müze Viyana'nın suç tarihini anlatıyor gibi görünse de bu temalar evrensel cezalandırma biçimlerini, suçun psikoljisini, toplumsal yansımaları, insan doğasının karanlık tarafını hatırlatıyor.

Suçun hikayesi sahiden evrensel. Dünyanın her yerinde insan doğasının karanlık yönü benzer biçimlerde ortaya çıkıyor. Güç tutkusu, para hırsı, korkutma ve tehdit yoluyla kontrol, hukuksuzluk, kıskançlık, intikam ve aşk cinayetleri… Sadece dönem değişiyor, yöntemler farklılaşıyor.  Her çağın, her toplumun kendi suç biçimi var... 

Son tahlilde, adalet arayışı hiç bitmiyor.

Sevgili okur, diğer gezdiğim yerleri de anlatmak istiyorum ama “gördün deli, dön geri!” diye bir daha Hayal Kahvem'e uğramazsın diye biraz korkuyorum. 😅


2 Ekim 2025 Perşembe

Ve Viyana ve Doğum Kontrolü ve Kürtaj Müzesi


Viyana denilince akla gelen, gezi videolarında sıkça anlatılan ihtişamlı emperyal müzeleri gezmek yerine, daha küçük, özgün ve orijinal müzeleri keşfetmek istedim. 

Bunlardan biri de Doğum Kontrolü ve Kürtaj Müzesi’ydi. 

Müzeyi gezdiğimde, gördüklerime, okuduklarıma  inanamadım. Meğer antik çağlardan beri kadınlar ve erkekler, istenmeyen gebelikleri önlemek için akla hayale gelmedik ne yollar denemişler.

Viyana’da gezdiğim bu müze, bugüne kadar üzerinde düşünmediğim, doğum kontrolü ve kürtajın, insanlık tarihi boyunca  batıl inançlar, yalan yanlış bilgiler, deneme yanılmayla yol alan çetin bir mücadeleyle şekillendiğini gösteriyor. 

Mesela sperm öldürür diye  timsah ve fil dışkısından yapılan küçük topaklar rahime sokuluyormuş. M.Ö 1850'lerde okunan bir papirüste yazıyormuş. M.S 11. yüzyılda İbn-i Sina'nın Tıp Kanunu'nda da  fil dışkısının faydalı olacağı yazıyormuş.


Limon suyuyla yapılan vajınal duşlar, biberiye, maydanoz, kekik yağları, bal, sirke, tuzlu su, çeşitli reçinelere bandırılmış süngerin, sabunların, tıkaçların  vajınaya yerleştirilmesi  doğum kontrol yöntemi olarak kullanılmış.


pamuk tıkaçlar


vajina yıkama aparatı


yurt dışında klozet yanında ayrıca yıkama klozeti vardır.
acaba ilişki sonrası kadın vajınasını yıkasın ve hamilelik önlensin amacıyla mı icat edildi?

vajınal duş pompası

kürtaj aletleri

Ortaçağ’da doğum kontrolünün yasaklanması, kadınları gizli ve ilkel yöntemlere mecbur bırakarak hem hayatlarına hem de çocuklarına mal olmuş. Bu konularda devam eden yasaklamalar halen var.  


İyisi mi, 
erkeklerin daha çok  frengiden korunmak için kullandıkları keten kumaştan, domuz mesanesi ya da koyun derisinden yapılan ilkel prezervatifleri, torbaları, 
gerçek kurbalarla yapılan gebelik testlerini,
kadınların istenmeyen gebelikleri sonlandırmak için denedikleri, 
gördükçe tüylerinizin ürpereceği 
askılar, şişler gibi feci aletleri  başka zaman anlatayım. 

Geçmişteki kadınların yaşadıklarını gördükçe ve düşündükçe  içim sızladı ne yalan söyleyeyim. Öte yandan onların yaşadıkları acı tecrübeler sayesinde bugünkü bilgilerimize kavuştuğumuzu  tekrar fark ettim.  

Bu tip sergiler ve  müzeler, rahatsızlık verse de  çok mühim. Cinsellik ve üreme sağlığı konularını görünür kılmak, toplumsal tartışmalara alan yaratmak çok önemli bir kültürel adım bence. 

Doğum kontrol hapı, prezervatif ve diğer güvenli yöntemler aslında insanlığın ortak hafızasının, kuşaklar boyu süren deneyim ve mücadelenin bir mirası. Bugün sahip olduklarımız, dün yaşananların üzerine inşa edildiği aşikar.


Sen Viyana'ya git. Sisi'nin sarayını gezeceğine Doğum Kontrolü ve Kürtaj Müzesi'ne git, ne şaşkınım di mi?

Kraliçe olsa da kadın kadındır. Sisi'nin kullandığı aparatlar belki altındandır. Ne olacak ki? Neticede 16 yaşında evlendirilmiş bir kız çocuğu.

Kimbilir  hangi  gebelik önleme yöntemlerini kulandı?  Kimbilir  kaç çocuk doğurdu? Kimbilir kaç düşük yaptı? Kimilir kaç çocuğu doğumdan sonra öldü? 

Bavyera Düşesi, Lombardiya-Venedik Kraliçesi, Macaristan Kraliçesi ve Avusturya İmparatoriçesi Elisabeth Amalie Eugenie… Bilinen adıyla Sisi… Nasıl ölmüş bilin bakalım? Öldürülmüş. 



Evet... Doğru... Bu kez Hofburg Sarayı içindeki Sisi Müzesi'ni gezmedim. Ve fakat.... Sisi'nin hayatını büyükannemin hayatıymış gibi iyi bilirim. 


28 Eylül 2025 Pazar

Kendimi Eylediğim Zamanlar,,,

 

Köy gezisi yaptım.


Film seyrettim.


Yeni bir kitap okumaya başladım.

İki gün için Viyana'ya gideceğim. 
Minik bir gezi planladım. (fotoğraf-google)


27 Eylül 2025 Cumartesi

Yabancı Dil Nasıl Öğrenilir?

 

Geçtiğimiz günlerde Prof. Dr. Emrah Safa Gürkan’a, 

- Yabancı dil öğrenmek isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir? diye soruldu. Onun cevabı klişe önerilerin çok ötesindeydi.

Öncelikle dil öğrenmek için tavsiyeye gerek olmadığını, asıl meselenin o dili hayatın bir parçası haline getirmek olduğunu söyledi. Bildiğimiz birkaç temel öneriyi sıraladıktan sonra ise öyle bir cümle kurdu ki, bence dinleyenlerin aklına mıh gibi çakılmıştır.

- Hem Fatmagül’ü Kim Öldürdü izleyip, yani halam gibi yaşayıp, hem Pelin Batu gibi İngilizce konuşamazsın.

İşte bu kadar:) 


25 Eylül 2025 Perşembe

Saatli Maarif Takvimi ve Kitap ve Saadet :)

 

Arkadaşım Nur, her yıl mutlaka Saatli Maarif Takvimi alır. Bazan  Instagram’da paylaşır. Dün paylaştığı sayfada Naci Kasım’ın  şu cümlelerini okudum... Bayıldım:)

"İyi bir kitap okuyup da ondan, saadetimize yol açan fayda ve güzellik duygusu kazanmamak mümkün değildir. Yalnız bu kazancı hasisin serveti gibi kendimize saklamakla değil, etrafa saçmakla hayatımızı değerlendirebiliriz." 

O  nedenle, son okuduğum kitaptan kazandığım, saadetime yol açan fayda ve güzellik duygumu hasisin serveti gibi kendime saklamak istemeyip, etrafa saçmak istedim.:))

İşte buyrunuz...

Son günlerde okuduğum İspanyol  kadın yazar Beatriz Serrano'nun romanı Hoşnutsuz, otuzlarının başındaki kadın kahramanı Marisa'nın  gözünden  günümüz iş dünyasını, iş arkadaşlarını, modern hayatın bitmeyen koşuşturmasını, ilişkilerdeki kırılgan dengeleri  kara mizah tadında anlatıyor. Bazı sayfalarında kahkaha atarak güldüm:) Çok az kaldı. Sonunu çok merak ediyorum. Hararetle tavsiye ederim:)




NOT- Aynı romanın farklı dillerde yayımlanan kitap kapaklarına bayıldım. Kendime saklamadım. İşte sizinle paylaştım. Arz ederim😆

23 Eylül 2025 Salı

2025 İstabul Bienali İçin Kendime Yürüyüş Rotası Hazırladım...

 

İstanbul Bienali “Üç Ayaklı Kedi” başladı... İşimden başımı kaldırıp henüz gidemedim. 11 Kasım'a kadar süreceği için, çıkan haberlere şimdiye kadar göz ucuyla bakıyordum. Bugün vaktim vardı. Daha derinden ilgilenmeye niyetlendim. İstanbul’un farklı köşelerinde, katılan 47 sanatçının işlerini görmek, canım İstanbul sokakları ve  tarihi mekanlarıyla,  sanatın  iç içe geçtiğine tanık olmak harika bir deneyim olmaz mı?Üstelik tüm mekanlar ücretsiz. Pazartesi hariç her gün 10.00-18.00 arasında görülebiliyormuş.


Yukarıdaki çizimden faydalanarak kendime bir rota hazırladım.



1- Başlangıç: Karaköy Meydanı — Galata Rum Okulu'ndan başlayabilirim.

2- Zihni Han- Galata Rum Okulu’dan Tophane yönüne doğru birkaç dakikalık keyifli bir yürüyüşle Zihni Han’a  giderim.

3- Meclis-i Mebusan Caddesi 35 — Zihni Han’dan Meclis-i Mebusan yönüne doğru devam edersem  cadde üzerinde No.35’in zemin katı bienal için yeniden işlevlendirilmiş. 

4- Muradiye Han ve karşısındaki Galeri 77 - Meclis-i Mebusan çevresinde Muradiye Han’ı görüp hemen karşısındaki Galeri 77’ye geçebilirim.

5- Külah Fabrikası —  Karaköy’ün ara sokaklarından birinde, bir zamanlar dondurma külahı üreten iki katlı bir bina varmış. Çok heyecanlı... Görebilsem  havalara uçarım.

6- Eski Fransız Yetimhanesi Bahçesi — Burada soluklanabilirim.

 Elhamra Han — Sonra İstiklal Caddesi üzerindeki Elhamra Han’a doğru yürüyerek turu bitirebilirim.

Mekanlar hakkında bilgi edinmek mümkün... https://bienal.iksv.org/tr/18-istanbul-bienali/mekanlar

NOT: Şu kelimeleri tekrar hatırlayayım istedim.... 

Bienal: İki yılda bir yapılan büyük sanat etkinliği, 

Trienal: Üç yılda bir yapılan sanat etkinliği iken,  

Festival ise  her yıl da olabilir, farklı alanlarda (müzik, film, edebiyat vb.) düzenlenir, daha şenlik havasında... 🎉

Nananoom... Filmekimi Başlıyor:)

 



22 Eylül 2025 Pazartesi

Yalanım Yok. Hayalim Çook:)

 

7. Star Wars'u seyredenler bilecektir,
Bu filmin en efsane kahramanı Rey'dir.


Bu güzel genç kadının kullandığı  uzay aracı spidırın kasko sigortasını ben yaptım.
Araç eskiydi. Hatta hurda bile diyebilirim.
Sigorta şirketine zorla kabul ettirmiştim.


Rey, az önce aradı beni...
Hüngür hüngür ağlıyordu.
"Uzayın ıssız yollarında aracım arıza yaptı.
Çok çaresiz kaldım. Ne yapmalıyım?" dedi.
"Aaa! Geçmiş olsun." dedim.
O kahraman ruhlu  kadın, çaresizce ağlıyordu ya...
Önce...
Çok şaşırdığımı itiraf etmeliyim.
Sonra...
Düşündüm. Ne olacaktı ki?
Ağlamak güzeldir.
İnsanlık hali...
Şaşırdığımı  hiiiç belli etmedim.
En şefkatli sigortacı sesimle,
"Hemen yavaşça  ilk çöl gezegenine iniver.
Sakın merak etme.
Derhal çekiciyle tamirci göndereceğim."
dedim.


 
Gönderdiğim çekici ve tamirci,  ışık hızıyla Rey'in yanına vardılar.
Aracı kaldırıp, beceriyle onarımını yaptılar.

Rey, aradı beni...
"Kullanıyorum artık." dedi.
Nasıl mutluydu anlatamam.
Teşekkür üstüne teşekkür etti.
"Heyy!
Lafı mı olur Reyyy!
Sigortacıyım.
Benim işim bu." dedim.
Ehemm! Ehemm!
Övünmek gibi olmasın ama...
Star Wars'ın sevdiğim kahramanına yardımcı olduğum için,
ne yalan söyleyeyim çok ama çoook sevindim:)

2015

21 Eylül 2025 Pazar

Kendimi Eylediğim Zamanlar...

 

Roman okudum.


Filmler seyrettim.


Elimde kalan camlarla mozaik yaptım.



Arkeoloji Müzesi gezdim.


Seramik vazolar yaptım ve sırladım. Fırına götüreceğim.


20 Eylül 2025 Cumartesi

"Geçip Giden Zamanları Bir Yerlerde Bulsam"

 

Amcam, babam ve halam altı ay arayla vefat ettiler. Yok yeni değil. Bir kaç yıl oluyor. 

Üçünün de eşleri  ölmüştü. Aynı evde oturmayı istemediler. Yıllarca tek başlarına yaşamayı seçtiler. 

Üçünü de çok seviyordum.  Üçüyle de  irtibatım muhteşemdi. 

Arardım. Giderdim. Coşkuyla muhabbet ederdim. Sarılırdım. Öperdim. Hediyeler alırdım. Şımartırdım. Pofpoflardım. Onları önemserdim. Önemsediğimi göstermek için ne gerekirse yapardım. 

Birine gittiğimde diğer iksini de mutlaka telefonla arardım. Dörtlü konferans görüşmesi yapardık. Birbirleriyle konuşmalarını izlemeye bayılırdım. 

Babamla haftada bir gün  balıkçı ritüelimiz vardı. Babamın evine yakın salaş balıkçıya giderdik. Somon ve salata yemeyi severdi. Ödemeyi ben yapacağım diye çok pahalı olmasın niyetiyle somonu bölüşmemizi isterdi. İtiraz etmezdim. Hatta hoşuma giderdi. 

Hep aynı balıkçıya gittiğimiz için, garson  bizi görünce:

- Aynısı mı Ali Amca? diye sorardı. Babam bıyıklarını titretek güler:

- Aynısı olsun Osmancım, derdi. 

Bazan üçünü birlikte yemeğe götürürdüm. Ya da orman banyosu yapacağız diye güldürerek  en yakın ormana giderdik. Onların ritminde yürür,  banklarda dinlenirdik. 

Bazan susar bazan muhabbet ederdik. 

Bazan  birlikte şarkı söylerdik.

Bazan afacanlığım tutar, geçmişteki küskünlüklerini hatırlatırdım. 

Amcam:

- Kardeşler arasında olur öyle şöyler.  Unutma, et tırnaktan ayrılmaz yavrum, derdi. 

Onlar da beni severlerdi. Sevildiğimi hissettirirlerdi. 

- Araba kullanırken dikkatli ol, derdi babam mesela. Herkesle iyi geçin yavrum, diye eklerdi. 

- Sen şarkı söylediğin zaman seviniyorum. Mutlu olduğunu düşünüyorum, derdi.

- Ne ince giyinmişsin, bi hırka alsaydın ya üstüne, derdi halam.

- Kızım, dün gece seni rüyamda gördüm. İyi misin, diye sorardı amcam.

Beni çok seven üç kişi yok şimdi .

Onların ölümlerinden daha fazla, beni böyle seven üç kişinin artık hayatta olmamasına üzülüyor olmam kötü bir şey mi?


Çizim / Doç. Dr. Şenol Bezci - Başlık/ Mirkelam