15 Kasım 2012 Perşembe

İstanbul Deyince Aklıma Bir Masal Gelir. Bir Varmış, Bir Yokmuş.

"Olağanı sorgulamak. Ama o artık bizim için olağanlaşmıştır zaten. Ne biz onu sorgularız, ne de o bizi; sorun yaratmıyor gibi görünür, onu düşünmeden yaşar gideriz, sanki cevap veya soru taşımaz, her hangi bir bilgi içermez gibidir bizim  için. Bu, koşullanmanın da ötesinde, anestezidir. Yaşamımızı rüyasız bir uyku halinde geçiririz. 
Ama nerede o yaşam? Bedenimiz nerede? Nerede mekânımız?"
Georges Perec


Yanıma baktım kimseler yok. Az önce çevrem insanlarla doluydu. Köpekler havlıyor, ağaçlar hışırdıyordu. Bir ırmak akıyordu kulağımın dibinden. Ağaçlar suları yıkıyordu. Hayvanlar insanları öpüyordu. Köpekler konuşuyor, insanlar havlıyordu. Sandalın içindeki güneşten, gökyüzündeki tozdan, ağacın kırmızısından mı ay doğuyordu. Bir dudağım yerde, öteki dudağım kuyruğunda ateş gidip geliyordu içimde.  "Seni damarımda, bileğimde atıyorum."  dedim. Ve.. Durdum. Az önce rastgele bir Sait Faik Abasıyanık kitabını açtım. Şansıma Kalinihkta adlı öyküsü çıktı. Okumaya başladım. Sonra utanmadım canımın çektiği cümleleri cımbızlayıp buraya aldım. Ben yazsam yazamam ki böyle güzelini... Ne yapayım? Ben var ya...  Ahh, Sait Faik öykülerinin  sevdalı bir okuruyum! Yazdıklarını okudukça...  Bak gene öyküsündeki cümlelerle anlatacağım. Motor hışır hışır hışırdıyor. Bir balık kokusu içiyorum. "Canımsın, diyorum, canımsın." "Canımsın" diyorum kime. -İstanbul'a elbet- Kahve fincanına düşen sabah yıldızını kokluyorum. Dilime arılar konuyor, gözümü arılar sokuyor, güneş batıyor, bir karabatak düşünüyor. Martının biri boşlukta bir direğe konuyor. Yani, yani be! Yani! Kara Yani! Hey Beykozlu laternacı Panayot'un torunu kara gözlüm dostum Yani! Söyle Rumca Karabiberim şarkısını. Dostluk  çayırının bu kuzuları kimin? Sizin mi? Kuzuların mı? Kuzular meler mi? Yani, söyle Karabiberim şarkısını." diyor Sait Faik. Üşenmiyorum. Melihat Gülses'den Karabiberim şarkısını buluyorum. Dinliyorum. İkinci kez dinlerken  şarkıya eşlik etmeye başlıyorum...






Nerden düştü Sait Faik aklıma biliyor musun? Bugün İstanbul'daydım. İstanbul'a otobüsle gittim. Harem'den karşıya arabalı vapurla geçtim. İstanbul'da yaşamıyorum ya İstanbul'un çilesini çeken biri değilim. İtiraf etmeliyim ki, İstanbul, resmen kara sevdalım benim. Sevdalı biri nasıl olur bilirsin. Gözü de yüreği de bağlanır, asla kusur, eksik görmez. Öyleyim. İstanbul benim zenginliğim. Aslında bu yazıda, Eminönü'ndeki müşterimle görüştükten sonra, nasıl İstanbul Modern'deki Kusurluluk Tasarım Bienali'ne  gittiğimi anlatmaktı niyetim. "Şehrin hikayesi, bireylerin hikayeleri ile kurulur. Hikayeler birikir, binalara, sokaklara ve eşyalara siner. Odayı örten tavan, dış yüzünde sokağı dinlemiş duvar, içinde yaşanan her an, çizilen her rota, hepsi hikayenin bileşenleridir." tadında bienalden edindiğim bilgileri paylaşacaktım. 


"Bireysel hafızaların birikimi bir kentin tarihini inşa ederler. Günümüz İstanbul'unda sürekli gerçekleşmekte olan kentsel dönüşüm projeleri sonucu kent mekanındaki özel yaşam alanı olan "ev"in süregelen toplu yıkımları, bireysel hafızayla beraber kent hafızasının da yok oluşuna sebep olmaktadır." diye okuduğum yazının yanındaki tasarımlarda iç acıtıcı, zihin açıcı neler olduğunu anlatacaktım. Şehir paldır küldür değişirken, İstanbul'la ilgili birikimlerimizi hafızamızın kuytularına itiyoruz, sessizce kabullenen, olağan karşılayan,  beton duvarların içine hapsedildiğimizi farketmeyen insanlar olup çıkıyoruz diyecektim.  

 
 

Öyle yapacağıma ne yaptım görüyor musun? Eve gelince, Sait Faik'ın bir  kitabını, ilaç niyetine telaşla kaptım. Eğer okumasaydım inan kederden boğulacaktım. Konuyu dağıttıkça dağıttım. Yazımı artık burada kesmeliyim. Ah!.. Bedri Rahmi Eyüpoğlu'nun o güzeller güzeli şiirinde dediği gibi "İstanbul deyince aklıma Sait Faik gelir. Taşında toprağında suyunda, Fakirin fukaranın yanıbaşında, Bir kalem bir bilek bilendikçe bilenir. Kıldan ince kılıçtan keskin, Hep iyiden güzelden yana." "İstanbul deyince aklıma martı gelir. Yarısı gümüş yarısı köpük. Yarısı balık yarısı kuş. İstanbul deyince aklıma bir masal gelir. Bir varmış, bir yokmuş."

 
 

NOT: Son dört fotoğrafl google'dan.

12 yorum:

  1. bende İstanbul aşığıyım :)))
    başka yerde yaşıyamam herhalde...
    ne zaman başka bir şehre gitsem hep İstanbul u özlerim :))

    sevgiler canım...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gurme Şirin, İstanbul demek balık ekmek demek biraz da:)Yemek yemeği de severim:))

      Sil
  2. g.perec alıntını çaldım hemen :)

    YanıtlaSil
  3. istanbul'u içinden yaşamak ayrı dışından yaşamak ayrı...
    istanbul'u istanbul gibi yaşayan kaç kişi vardır?
    15 milyon kişide çok az bir sayıdır.
    istanbul'u hep şu an yaşadığınız gibi yaşamanızı dilerim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız Nebuchadnezzar, İstanbul'un içinde değil ama yakınında yaşamak galiba daha güzel:)

      Sil
  4. Şu kentsel dönüşüm daha doğrusu kontrolsüz, paldır - küldür uygulanan diğer her şey gibi hayatlarımızı alt üst eden dönüşüm feci gerçekten. Yok olup giden yaşanmışlıkları düşündükçe içim bunalıyor. Sanırım ev değiştiriken bile duvarlar, çiçekler, musluklar, uzun zaman farklı farklı ruh halleriyle çiğneyip durduğum zemin döşemesiyle bile vedası uzun süren birisi olmamdan kaynaklı olsa gerek. Ki sokakları, parke taşlarını,parkları üzerlerine sinen -yapışan yüzlerce fısıltı,sır, gözyaşı,dedikodu, umut, kahkaha, tükürük, çiçek...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Özgür, ben dışarıdan İstanbul'u seyreden biri olarak çok korkuyorum. Şehir inanılmaz betonlaşıyor. Şairin dediği gibi, ne zaman bu şehirden kaçıp gitme isteği gelse, bir köşeye oturup bu duygumun geçmesini bekliyorum.

      Sil
  5. İstanbul istanbul olalı görmedi böyle hayran talep. 24 saat yaşayan insanların şehri. Yerin üstünde yer kalmadıkça derinlemesine de inen bir şehir.
    Bu terazi bu kadar sikleti nasıl çekiyor anlamıyorum. binlerce ışık yılı sonra uzaylılar dünyada hayat izi ararlarken yedi tepe istanbulu bulduklarında yerin kaç altında inmiş bir şehir keşfedecekler acaba.

    sadece kelam ediyim dedim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol Dostça, kelamına çok teşekkür ederim:)

      Sil
  6. ne güzel bir yazı ne güzel bir post bu böyle .... :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bütü, ne güzel bir yorum böyle:) Beğenmenize sevindim.

      Sil