6 Eylül 2011 Salı

Suskunlar- "Kulak Eğer Gerçeği Anlarsa Gözdür."



Şimdi anlatacağım İhsan Oktay Anar'ın Suskunlar adlı kitabıyla ilgili... Fi tarihinde, Goncagül isimli bir Kıpti güzelinin gayri meşru ikiz bebekleri olur. Güzelimizin biraderi duruma dellenince, kız ikizlerini Kalın Musa’nın kapısına bırakmak zorunda kalır. Dokuz yıl geçer aradan. İkizlerden birinin adı Davut’tur. Diğerinin ise Eflatun. Davut ne de olsa Kıpti kanı olduğu için bünyesinde, musikiye aşıktır. Ud çalmayı ve usullerini öğrenmektedir. Cesur ve atak bir çocuktur. İstanbul’da bilmediği sokak yoktur. Ne var ki Eflatun kardeşinin tersine dalgın, sessiz, içine kapanık bir çocuktur. İnsanın içini coşturan musikiyle hiç alakası yoktur. Çok ender sokağa çıkar. İşte sokağa çıktığı o ender günlerden birinde, akşam ezanı okunduğu halde eve gelmeyince, hele bir de yağmur yağmaya başlayınca, dedesi Kalın Musa duymasın diye, Davut ve amcası, Eflatun’u aramaya koyulurlar. Bekçi yalın ayak, başı açık, üzerinde sadece bir entari olan mecnun misali bir çocuğu kabristanın oralarda gördüğünü söyler. Eflatun’u bulduklarında bir mezar taşının başında ağlamaktadır. Mezar taşında: “Hüvelbaki, Goncagül – Ruhuna Fatiha“ yazmaktadır. Dedeleri duymadan evlerine dönerler. Görünüşe göre her şey yolundadır. Ama Eflatun ertesi gün gene kayıplara karışır.


 davut

Ama artık çocuğu nerede bulacaklarını bilirler. Eflatun’u mezarın başından alıp tekrar eve getirirler. Çocukta değişiklik fark ederler. Eflatun’un gözlerine ışık ve yüzüne nur gelmiştir. Ayrıca en önemlisi, adeta cennetteymiş gibi gülümsemektedir. Eflatun’un bu durumu yakınlarında önce şaşkınlığa, sonra endişeye ve nihayet kedere dönüşecektir. Çünkü hiç kimse hiçbir şey işitmediği halde, Eflatun: “Biri ıslık çalıyor, işitiyor musunuz? Çok güzel!” demektedir. Çocuğu, tekrar kaçmasın diye üst kattaki sandık odasına kilitlerler. Hocalara okuturlar. Kurşun döktürürler. Kocakarıya tütsü yaptırırlar. Kulağındaki ses gitmez. Halen işitmektedir. Öte yandan çocuğun yüzündeki nur, gözlerindeki ışık sonraki günlerde de sönmez. Gene sessizdir. Yüzündeki gülümsemeye bakılırsa gayet mutlu ve huzurludur. Konuşmaz. Aslında konuşuyor olsa, kulaklarında sürekli çınlayan o esrarengiz ıslığı başkalarının nasıl olup da işitmediğine hayret etmektedir. Anlaşılmıştır ki ne yapsalar, Eflatun’a musallat olan cinlere vız gelip tırıs gitmiştir. Sonunda umudu keserler. Gaipten ıslık sesi duyan çocuğu sandık odasına kilitlerler. Eflatun bu odada 7 sene kalır. Çocuğun yüzündeki ifade hiç değişmez. Birkaç kere kapının sürgüsü açık kaldığı halde, Eflatun’un dışarıya çıkmadığı fark edilince, kapıyı aralık bırakmada beis görülmez. Eflatun’da firar etmez zaten. Etmez etmemesine, ta ki o çağrıyı duyana dek! Sanki birisi onu çağırıyordur. İşte Eflatun bu sesin peşine düşer. Ve asıl hikaye buradan sonra başlar.

eflatun

İhsan Oktay Anar’ın yazdığı Suskunlar, kitabın arkasında yazdığı gibi : “Eflâtun rengi hayaller kuran bir “suskun”un sözleridir, bu roman. İşittiğini gören, gördüğünü dinleyen, dinlediğini sessizliğin büyüsüyle sırlayan ve tüm bunların görkemini hikâye eden bir adamın alçakgönüllü dünyasına misafir olacaksınız, satırlar akıp giderken. O ise, muzip bir tebessümle size eşlik edecek, sessizce... Sayfaları birer birer tüketirken, benzersiz erguvanî düşlerin gerçekliğinde semâ edeceksiniz ve bu düşlerden âdeta başınız dönecek.

Hayat kadar gerçek, düş kadar inanılmaz bu dünyanın tüm kahramanlarının   seslerini duyacak, nefeslerini hissedeceksiniz. Çünkü Suskunlar, sessizliğin olduğu kadar, seslerin ve sözlerin, yani musikînin romanıdır. Sonsuzluğun derin sessizliğinin “nefesini üfleyen” ve ona “can veren” bir adamın hayallerinin ete kemiğe bürünmüş kahramanları, en az sizler kadar gerçektir; ya da siz, en az onlar kadar bir düş ürünü...

Bir meczûp aşkı tattı, bir âşıksa aşkına şarkılar yazıp ruhunu maviyle bezedi; diğeri, kaybolduğu dünyada bir sesin peşine düşerek kendini buldu. Nevâ, belki de, herkesin âşık olduğu bir kadının pür hayâliydi. Hayâlet avcısı, kendi ruhunu yakalamaya çalıştı. Zâhir ve Bâtın ise, zıtlıkların muhteşem birliğinde denge bulan iki ayrı gücün cisimleşmiş hâliydi.

Suskunlar’ı okuduktan sonra aynaya bakmak, yansıyan aksinizde gerçeği görmek, gördüğünüzü işitmek ve duyduklarınızla sağırlaşıp susmak isteyeceksiniz. Sayfalar tükenip bittiğinde, kim bilir, belki de “suskunlar”dan biri olacaksınız…”


Not:
"Kulak eğer gerçeği anlarsa gözdür." Mevlana (Kitabın giriş cümlesi)
1.Fotoğraf - Davut - ?
2. Fotoğraf - Eflatun - Hande Şekerciler'in karakter tasarımı

(22.09.2010)


22 yorum:

  1. Yazıları okuyunca sanki bir kültür hazinesinin içinde buluyoruz kendimizi. Teşekkür ederiz..

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel bir anlatım olmuş, kitabı okumak için tatlı bir heyecan yarattı doğrusu... Teşekkürler:)

    YanıtlaSil
  3. Şu İhsan Oktay Anar kitapları bir uktedir içimde. Okumayı çok istiyorum ama dilinin farklılığından da o kadar çekiniyorum ki... Cesaret edemiyorum kısacası. Ama buna benzer bir-iki yazı daha okursam fikrim değişebilir :)

    YanıtlaSil
  4. Hayalkahvem.. Bizim mahallenin çocuğudur.:)) Geçenlerde uğramış, Kedi Kitapevine. Kitap almış. (kıstıramadım, Ahmetle hafta iki gün laflarız kitapların arasına yayılıp; müşteri kendisi seçsin kitabını o anda uğraşamayız.Bi denk gelmedi) Ne aldı diye sordum, müşteri sırrı oğlum, söylenmez dedi. Yani var ya..Çok kötü bakmışım Ahmet'e. En azından konusunu öğrenmiş olacaktım. Öğrenemedim.
    (Davut ile Eflatun karakterlerinde kendinden izler vardır)

    YanıtlaSil
  5. Bir ay önce okudum ben de bu kitabı.. muhteşem betimlemelerine hayran hayran bakarken elimde bitmiş bir kitap bulunca evet dedikleri kadar varmış dedim :)
    "Artık Yedikule Kahininin gören tek gözüne de ihtiyacı kalmamıştır: "hakikati gören gözün başka hiçbir şey görmesine gerek yoktu. Yedikule kahininin yegne gözüne de bu şekilde perde indi. Ama kör olmasına rağmen hiçbir şey görmüyor değildi. Gözlerinin ona gösterdiği yegane şey, o uçsuz bucaksız karanlıktı. Tıpkı sessizliği dinleyen eflatun gibi, kahin de sustu. Belki de susmak, gerçeği anlamanın tek yoluydu."

    Belki de susmak gerçeği anlamanın tek yoluydu..

    YanıtlaSil
  6. bu kitabı okumuştum.. ilk başlarda zorlansam da sonra çok sevmiştim.. dili biraz zorluyor başlarda ama sonra su gibi akıp gidiyor.. :) konusu, anlatımı, karakterleri her şeyi çok ama çok güzel.. okumayanlara şiddetle tavsiye ederim.. :)

    YanıtlaSil
  7. Selam Şizo-Mizo, kitapla ilgili aynı hisleri paylaşmamız ne güzel. Teşekkürler tavsiyeniz için.

    YanıtlaSil
  8. Selam Doctor Blue Ballon, 2009 yılında İstanbul'da
    İhsan Oktay Anar'ın kitaptaki kahramanlarıyla ilgili bir sergi vardı. Gitmiş ve yazmıştım:)
    İlginizi çekerse burada:)

    http://hayalkahvem.blogspot.com/2010/09/ben-simdi-neyleyeyim-bu-sehri-atese-mi.html

    YanıtlaSil
  9. Selam Avram, illa kıskandıracaksınız beni değil mi? İzmir'in havasından mı suyundan mı bilmiyorum hep sevdiğim şairler, yazarlar İzmir'den çıkıyor:)
    Ah, bir de sevdiğim insanlar vardır İzmirli ki sizden iyi olmasınlar pırlanta gibidirler her biri:)

    YanıtlaSil
  10. Selam Mit. Bak hem İzmirli yazar İhsan Oktay Anar.
    Hem kitaplarını okumalı hem tanışmalısın bence Mit.. Aynen Sadık Yemni gibi bir fotoğraf çektirir sen de kıskandırırsın beni belki:)

    Sahi, Avram'la tanışsanıza.. Bak Avram'da senin gibi İzmir'de yaşayan biri. Kitabını gönder mesela. Çok kitap okuyor kendisi. Maaşallah ayaklı ansiklopedi:)

    YanıtlaSil
  11. Selam Silva, her kitabı okunasıdır. Memleketimin şahane Türkçesinin İhsan Oktay Anarca leziz tadını
    en kısa zamanda keşke tadabilseniz. Nefistir sahiden.

    YanıtlaSil
  12. Sağolun Profösör. Ben teşekkür ederim nazik sözleriniz için.

    YanıtlaSil
  13. teşekkürler hayal kahvem.. gidemesem de böyle şeylerin olduğunu bilmek de güzel.. dediğin gibi çok kitap okunuyor ama lezzetli kitaplar az bulunuyor..

    YanıtlaSil
  14. Doktor Blue Ballon, romanlarla ilgili okurları cezbedecek böyle etkinlikler yapılsa keşke..

    Edebiyat ile sanatın diğer kolları el ele verse..
    Ne hoş güzellikler bunlar.. Devamı gelse..

    Ah, bende hayal bitmez.. Bitmez:)

    YanıtlaSil
  15. Bir ortak nokta daha ama sevgili hayal kahvem sana minik bir anekdot;

    Benim sevgili abim Ege Üniversitesi sosyoloji mezunudur. tahmin edebilirsin ki gençliğimizde annem bizden çok çekmiştir. Ben bir taraftan müzik abim diğer taraftan sosyoloji felsefe derken ev arkadaşlarımızdan geçilmezdi.Olan anneme olurdu:) Bir de ben çok ukalaydım abimin arkadaşlarına hiç yüz vermezdim , çok daha ağır bir iş yapıyorum ya:))))

    seneler sonra sevgili abime hemde ya dedim çok beğendiğim bir yazar var onunla ilgili olarak seninle konuşmak istiyorum. Kim diye sordu doğal olarak. Ben de İhsan Oktay Anar ismini söylediğimde abim gülmeye başladı.Gülmesi geçince de anlatmaya başladı:

    Kim o biliyor musun? diye bir soruyla:) evimize gelen arkadaşlarından ve benim Bach la kafayı bozmuşken fark bile etmediğim kişilerden biriymiş.Hayatımın tek "keşke"si o dönemlerde abimin arkadaşlarına özellikle İhsan Oktay Anar'a daha dikkat etseydim üzerine kurulmuştur.

    YanıtlaSil
  16. Hey, ne hoş bir paylaşım bu Sanem:) Bayıldım..
    Bu yazınızı "keşke" İhsan Oktay Anar okusa:)
    Aklıma ne geldi biliyor musunuz?

    Sezai karakoç'un Mona Roza adlı şiirini illa bilirsiniz. O şiiri üniversiteye giderken gizliden aşık olduğu kız için yazmış derler. Kızın haberi yokmuş. Mona Roza'yı okuduğunuzda kızın adı çıkar. (Aramızda kalsın Muazzez Akkaya:)Kız yıllar sonra öğrenmiş durumu.

    Hımm.. İhsan Oktay Anar'da var mıdır acaba böyle bir durum bilmem:)Merak ettim.

    Şaka bir yana Sanem. Güzel bir hoşluktu paylaştığınız, teşekkürler.

    YanıtlaSil
  17. Tanışalım efendim, hemen takibe alıyorum kendilerini :) Sanem Hanım'ın hatırası da çok hoşmuş gerçekten :)

    YanıtlaSil
  18. Sağolasın Mit.. Haberlerini bekliyoruz:)

    YanıtlaSil
  19. Açıkcası canımcım okur okumaz bilmiyorum ama gerçekten inanılmaz bir edebiyatçı her kitabı farklı bir titizlikle hazırlanmış etkisi yaratıyor insanda. Sadece edebiyatın o güzel alanlarında dolanmıyor onu okurken farkında olmadan bilgileniyor ve kayboluyorsun.

    Ben kitap okurken sanki yazan kişi yanımdaymış gibi okurum. Elimde bir kalem çizer, soru işaretleri koyar, yazdıklarına katılır, katılmaz farklı bir şekilde okuma serüvenim vardır ama Anar ın tüm kitaplarında çizilmeyecek ve alıntılanmayacak bir yer yok sanki.

    YanıtlaSil
  20. Kulak eğer gerçeği anlarsa gözdür derler ya Sanem. Göz de eğer gerçeği anlarsa kulak kesilir belki. İhsan Oktay Anar'ın kitaplarını okuyunca, göz kulak, kulak da göz oluverir sanki. Bunu sadece onun kitaplarını okuyanlar bilir... Teşekkür ederim yorumlarınız için. Sağolun.

    YanıtlaSil
  21. İyi ki okumuşum bu yazıyı.
    Kitabın her sayfası gözümde canlandı.
    Ben çoktan unutmuşumdur diye düşünüyordum, oysa aklımın bir köşesinde duruyormuş tüm hikaye.
    ^^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tuvalet Kağıdı, aynı hisleri paylaşmak bilseniz ne güzel:)

      Sil