15 Kasım 2012 Perşembe

Kahve Molası - Tersoyum, Tersosun, Hepimiz Tersoyuz.



İzmit'ten Gölcük'e doğru giderken, tam Gölcük'ün girişinde, caddenin sol tarafındaki eski görünümlü apartmanın üçüncü katında oturan aileyi hiç tanımadığım halde, ne tür giysileri olduğunu çok iyi biliyorum. Neden biliyor musun? Burada oturan aile, balkonlarıyla üç metre kadar uzaklıktaki elektrik direği arasına uzun bir ip germiş. Eğer hava  güzelse çamaşırlarını bu ipe asıyorlar. Üstelik görünümde bir nizam, bir intizam bariz şekilde farkediliyor. Bir gün sırayla önce pantolonlar, sonra gömlekler, sonra çoraplar... Bunlar renkli giysiler. Başka bir gün ise beyaz iç çamaşırları asılı oluyor...  Önce uzun kollu, sonra kolsuz atletler, hemen bitiminde donlar, sonra çoraplar. Havlular ise başka bir gün asılıyor. Kadın çamaşırları olmuyor. Sanırım onlar içeride kurutuluyor. Niye çamaşırlarını balkona asmıyorlar, niye böyle bir alışkanlık geliştirmişler hiç bilmiyorum. Çok kalabalık bir aile olduklarını düşünmüyorum. Eğer evin babası uzun don ve uzun kollu atlet giymiyorsa, evde bir büyük baba olabilir. Kadın giysileri asılmadığı için evin kadınlarının sayısı  hakkında fikir yürütemiyorum. Ancak evin annesi kesinlikle  temiz ve düzenli... Çünkü hem çamaşırlar gelişigüzel asılmıyor, hem beyazlar ilik gibi... Varlıklı olduklarını sanmıyorum. Asılan çamaşırların rengi, genelikle kahverengi, lacivert ya da gri. Markaya ya da modaya uygun giysiler değil. Gündelik nitelikte. Yıllardır bu çamaşırlar gözüme çarpar. Arada yeni alınan gömlek ya da pantolunu farkederim. Sevinirim. Bu aileyi tanımıyorum ama çamaşırların asılışından seziyorum, varlıklı olmayan, sevimli bir aile olduklarını düşünüyorum. Bu giysilerin içinde kederli değil de mutlu insanlar hayal ediyorum. Kadına hürmet eden bir aile olmalı. Erkeklerden biri evin annesinin sözünü dinlemiş, çıkmış balkondan elektrik direğine ip germiş. Kadın sabırlı ve istikrarlı. Çamaşırlarına gösterdiği ilgi, intizam, temizlik yıllardır değişmedi. Çocuklar iyice büyüdüler. Artık küçük boy giysiler asılmadığına göre çocukların yaşları yakın olmalı birbirlerine. Karşıdan bakınca  çok işlek bir yolun kenarındaki apartmandan elektrik direğine gerilen ip üzerine asılan çamaşırlar bana efsanevi Gırgır yıllarının karikatürlerini hatırlatıyor. Beyaz çamaşırların büyükten küçüğe sıralanmasının  komik görünümünden  mi bilmiyorum   sıcak ve yumuşak bir aile ortamı olduğunu hayal ettiriyor.



Yazmak eylemi sanıyorum insanın içini deşmesine, farketmeden sakladıklarını ortaya dökmesine neden oluyor. Yıllar önceye... Taaa efsanevi haftalık mizah dergisi Gırgır zamanına gittim. O zamanlar çizdiği karelerde böyle çamaşırların sallandığı Engin Ergönültaş'ın çizimlerini hatırıma getirdim. Acaba şimdi nerede çiziyor? Çok merak ediyorum. Engin Ergönültaş'ın Terso'su  İstanbul'un Balat semtinde geçerdi. Bir kenar mahallede, yoksul insanların yaşadığı, iyilerin ve kötülerin hepbirlikte var olduğu, ama illa ki çamaşırların sokak ortasında sallandığı mekanlar gözümde canlanıyor. Elimin altında bir mücevher gibi sakladığım Levent Cantek'in derlediği, İletişim Yayınları'ndan çıkmış, Çizgili Kenar Notları adlı kitap var. Bu kitap kenar mahalleri, yoksulları, azınlıkları mizah dergileri çerçevesinde irdeleyen bir kitap. Niye böyle bir kitap yayımlanır ki diye insan düşünmeden edemeyebilir. Oysa bir memleketin edebiyatında araştırma kitapları çok önemlidir. Levent Cantek'in önsözünde yazdığına göre bu kitabı derlemesindeki maksadı, mizah dergilerindeki kimi anlatıcıların anlamlı ve meselesi olan hikayeler olduklarını hatırlatabilmek... Levent Cantek, mizah dergileri, çoğu  aynı zamanda mizahçı olan yazarları dışında pek "anlatılmıyorlar" diye düşünüyor. Çizerlerle sadece röportaj yapılıyor  ama onlar hakkında yazı, yorum ya da incelemenin yapılmadığının altını çiziyor. Mizah dergilerinin okuyucuları daha çok gençler. Yaş ilerledikçe veya öğrencilik bittiğinde hayatın ciddi boyutuna geçildiğine mi hükmediyoruz bilmiyorum, genelde yetişkinlerin dünyasında mizah dergileri okunmamaya hatta küçümsenmeye başlıyor. Farkında olmadan benim ilk gençlik dönemime damgasını vurmuş Engin Ergönültaş'ın karelerini, yetişkin olduğuma hükmedince derleyip toplayıp hafızamın bir kutusuna kaldırmışım sanırım. Ben Engin Ergönültaş'ın çizimlerindeki gibi bir mahallede ve aile ortamında doğup yaşamadım. Ama şimdi çok daha iyi anlıyorum ki Engin Ergönültaş'ın karelerinde çizip anlattığı o hikayeler, kenar mahallelerdeki vaziyetlerin,  yoksulluğun, ötekiler diye görülebilen insanların, onların yaşamındaki sertliklerin, kent içinde küçük köy yaratmak durumda kalıp horgörülenlerin, işsizlerin hatta yasa ve ahlak dışı yaşamayı gündelik hayat rutini haline getirmek durumunda kalanların, gayri meşru doğurduğu çocuğunu çöpe atanların, tinercilerin, acımasız ve zalim bir dünyanın varlığını tanımama, görmeme, farketmeme ve sonrasında anlamaya çalışmama sebep olmuş. Bu hikayeler vicdan ve merhamet hislerini bileylemişler, çaresizliği, yoksulluğu acıtarak, duvara toslatarak hafızaya çizmişler meğer. Bugün yanımdaki arkadaşım "Şu hale bakar mısın, çamaşırları nasıl asmış? Sokağı kendi evi sanıyorlar. Bunları toplayıp cümleten köylerine gönderceksin "deyince... Aklıma Engin Ergönültaş geldi önce... Sonra  Levent Cantek'in derlediği Çizgili Kenar Notları adlı bu kitap. Bugün oturacağım Engin Ergönültaş için yazılanları okuyacağım. Hiç tanımadığım halde fikrime zenginlik katan Engin Ergönültaş'a ve  bu konuları kitaplaştıran Levent Cantek'e minnettarım. Tersoyum... Tersosun... Hepimiz Tersoyuz diye sözümü bağlıyorum. Kahve molam bitti. İşe dönüyorum.

2012

10 yorum:

  1. Çok sürükleyici ve etkili bir yazı olmuş ellerine sağlık.:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mahalle Dayısı!, teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim:)

      Sil
  2. Kahve molalarına bayılıyorum, çok bereketliler :))
    Mizah dergileri, üzerlerine araştırma yapılacak kadar önemli aslında, kitaplardan daha etkin oldukları bir gerçek. Lafı dolandırmadan bir iki çizgiyle bir dönemi bile anlatabilirler.
    Gırgır mizah dünyasında efsanedir. Bir zamanlar ben de takip etmeye çalışırdım. Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rabia, herşey Gırgır'la başladı değil mi? Ne güzel bir dergiydi:)
      Sevgiler benden:)

      Sil
  3. Yazına bayıldım.Ellerine sağlık.

    YanıtlaSil
  4. Selam Aylardan Şubat, tersoyum, tersosun, arada tersoyuz bilirsin:)
    Hocam, yazımı beğenmenize çok sevindim:)Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  5. Yine çok keyifli bir yazıydı sevgili Hayal Kahvem. Sizin kaleminizden dökülenleri okumayı cidden çok özlemişim, onu fark ettim şimdi. Ellerinize sağlık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoşgeldin Mit, seni tekrar buralarda görmek ne güzel:)

      Sil
  6. =) Birkaç farklı günde fotolarını çeksen güzel olur sanki?
    Mahremiyete saldırı olur gibi geldi baştan ama öyle olsa o çamaşırlar orada olmazdı sanırım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hımm, acaba fotoğraf çeksem mi diye ben de düşünmedim değil SÇB, sizin dediğiniz gibi sonra cesaret edemedim. Du bakalım... Belki çekerim:)

      Sil