6 Aralık 2012 Perşembe

Kahve Molası - Kırık Keşkeler, Ortaboy Pişmanlıklar, Dipten Giden İpince Sızılar...


Yeni bir huy edindim. Canım sıkıldığında kendimi palas pandıras  sahildeki o banka atıyorum. Her defasında önce derin derin bir kaç nefes alıp veriyorum. Sanki böyle yapmazsam boğazımdaki düğüm çözülmeyecek akabinde  nefesim kesilecek zannediyorum. Nefeslenmek iyi geliyor. Adeta yerküreye değmemek maksadıyla ayaklarımı bankın üzerine topluyorum. Nafile olarak "olur böyle haller" diye öğütlesem de kendime... Umursamaz olmayı beceremiyorum. Bazen ziyadesiyle zorlandığımı, anlatılmaz derecede yıprandığını hissediyorum. Kimi zaman yaşanan kızgınlık veya kırgınlık, keder veya acı, yalnızlık veya güvensizlik, anlaşılmak veya anlatmak ya da  kimseyle paylaşmamak gibi durumlar beynimin içinde bir o yana bir bu yana cirit atıp duruyor. Çoğu kez insani zaaflar zorluyor beni. İtişmeler, kakışmalar, irili ufaklı dolaplar, gülünç kurnazlıklar, çelme takıp iş kapmaya kalkışmalar, sonra da hiç bir şey yapmamış gibi şirinlik taslamalar... Yarı resmi, kalpazan işi  nezaket vaziyetleri...  Veya hafızanın unutmak istediğim halde, çaktırmadan çekmecelerine gizledikleri... Sonra durup dururken akla gelmeyecek yerde ve zamanda  çıkarıp tozlarını silkelemesi... Hakikatinde  harbi harbi bünyeyi  sallayıp silkelemeyi amaç edindiği vaziyetler sözgelimi... Ne bileyim hayallerin kaydığı veya abarttığı aşırılıklar... İncir çekirdeğini doldurmayacak şeyleri büyütüp devleştirilmeler... Düşenebiliyor musun insanın sadece kendisiyle cebelleşmesi bile ne  meşakkatli bir iş! Of! Tüm bunların peşi sıra hissedilen kırık keşkeler, ortaboy pişmanlıklar, dipten giden ipince sızılar... İçim fena oluyor kimi zaman ne yalan söyleyeyim. İnsanım neticede öyle değil mi? Yaradılıştan gelen binbir his ve duyguyla başetmek kolay bir şey mi? Uğraşıyorum kendimle gördüğün gibi.  İşte sahildeki o banka ayaklarımı toplayıp oturuyorum ya... Çantamdan defter ve kalemimi çıkartıyorum. Nedense ancak böyle selamete erebileceğimi düşünerek; sevgiye, şefkate, iyiliğe, güzelliğe, doğruluğa, merhamete dair bildiğim tüm kelimeleri birbiri peşi sıra elimdeki deftere yazmaya başlıyorum. Yazmak  da insani bir edim... Ve yazmak bana çok ama çok iyi geliyor  biliyor musun? İçime su mu serpiyordur nedir? Basbayağı düzeliyorum. Heyyy! Havanın boşluğunda birbirine çarpıp yankılanan sevinç, yer kabuğunu boydan boya yararak ilerliyor. Geliyor. Geliyor... Küskün kalbimde çınlıyor. Çınnn! Çınnn! Çınnn! Sonra yine... Her seferinde daha büyük bir sesle daha büyük bir hızla... Elimdeki deftere kalemimin ucundan kelime kelime damlıyor....  Anladım ki yazmak bünyeme ilaç gibi geliyor... Hayatın gelmişine geçmişine bir selam çakıp... Gene... İşte gördüğün gibi yazıyorum... Yazıyorum... Yazzıııyooorumm...

NOT: Koyulaştırılmış cümleleri, Atilla Atalay'ın Mecnun Kuleleri adlı öyküsünden aşırdım.   

16 yorum:

  1. MErhaba, ne güzel yazmışsınız... yazmak... bana da hep ilaç gibi geliyor :)

    YanıtlaSil
  2. Dediğiniz gibi...İnsani duygular bunlar, kaçınılması mümkün olmayan yaşanılırlıklar... Yazarak aşmak en güzeli, en zararsızı ve en iyi merhem olanı...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kahve Telvesi, yazmak insanın kendi içini kazımak gibi:) Bir nevi Arkeoloji dersi:)) Diyelim ki içimi kazarken bir belgeye ulaştım değil mi? Acaba bu belge benim hangi devrimle ilgili:) Kazı babam kazı:))
      Kazdıkça dipsiz bir kuyu olduğunu anlıyor insan.... Nasıl bi şi bu bilemedim şimdi.

      Sil
    2. Bak şimdi...içini kazarken bir belge buldun ya, boş ver ne zamana ait olduğuna. al eline oku, ne diyor sana kulak ver. şimdiki ana uyarla, şimdiyi yönlendir o kağıda bakarak... baktın işine yaramıyor ya da canını acıtıyor, etrafa bi göz at, kimsecikler yoksa ortada, koy aldığın yere, ört üstünü görmezden gel... ne yani müzeci miyiz biz, ne ne zamana ait kayıt tutalım. Başka işimiz mi yok Allasen... :))

      Sil
    3. Yooo, indiana jones olurum icabında ben:)

      http://hayalkahvem.blogspot.com/2012/01/kahve-molas-bridges-jones-ve-indiana.html

      Sil
  3. Ben de içim sıkıldıkça kendimi dışarı atıp içime derin derin soğuk havayı çekiyorum. O nasıl bir güzelliktir. Yazın olmaz, kışa has, iyi ki kış var dediğim bir güzelliktir soğuk havayı içime çekmek :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Handan benim bünyem de rüzgar enerjisiyle çalışır. Rüzgarın tokatlaması hatta ısırması her daim iyi gelir:)

      Sil
  4. nerde o bank?

    zira ben de ziyadesiyle zorlandığımı,yıprandığımı hissediyorum. benim de beynimin içinde birbiriyle çelişen, kaynağı belirsiz, ya da çok canımı acıttığı için belirsizmiş gibi davrandığım durumlar cirit atıp duruyo. azcık geleyim mi ben de?

    minicik oturur kalkarım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Semmma, o bank içimizde:) Arayın bakın içinize, göreceksiniz siz de:)

      Sil
  5. Olur böyle haller.
    Kahveyi bırak,o banktan uzak dur:)
    Hislerini kimseyle paylaşma!
    Hele kalemle muhatap bile olma :)
    Keşke lerini tokatlamayı ihmal etme.
    Düzenbazlığa alış,hatta sende çalış :)
    Fazla sevinme,kahkahadan uzak dur.
    İyileşiceksin korkma!
    Bu hastalıkla savaşta dünya artık çok ilerledi,öyleki artık etrafta görmek çok zorlaştı.
    %100 İNSAN+İNSANCIL Kalırsın maazallah.

    YanıtlaSil
  6. Ankara'da sahil yok, o bank da yok:(
    Mahrumiyet bölgesi de olsa böyle zamanlar da dört duvar arasından kaçacak bi yer olsun yeter bize
    Böyle avutuyoruz kendimizi işte:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zeytin Çekirdeği, her zaman bir bank bulunur:) Arayınca, buluyorsun, sahiden:)

      Sil
  7. can sıkan ne çok şey ve ne çok insan var. görmek istersek.. görmezden gelelim en iyisi. zor ama bi kez başarırsan arkası geliyor. tavsiyemdir. :)

    YanıtlaSil
  8. İnsanları severim G, görürüm, görmeden edemem:)

    YanıtlaSil