11 Mayıs 2013 Cumartesi

Ve Sait Faik Ve Orhan Veli Ve İstanbul'da Yürümek


Bugün Sait Faik'in 59. ölüm yıldönümü olduğunu hatırlayınca yüreğimin cız ettiğini hissettim. Sait Faik bayıldığım öykücülerin en başta geleni. Düşünüyorum da, sevdiğim kitapların yazarlarıyla tanışmaktan, karşılıklı muhabbet etmekten pek hoşlanacağımı sanmıyorum. Onları sadece yazdıklarıyla bilmek istiyorum. Amaa... Sait Faik aklıma gelince var ya, keşke tanısaydım demekten kendimi alamıyorum. Çünkü ben uzun zamandır neyin hayalini kuruyorum biliyor musun? Şeyy… Ben... Yürümenin… Uzun zamandır Sait Faik'le İstanbul’da yürümenin hayalini kuruyorum… 
 
Düşünsene… Sait Faik'le birlikte  önce Cağaloğlu’ndan yürümeye başlıyormuşuz. Sirkeci'ye iniyormuşuz tamam mı? Eminönü karışıklığıyla köprüden geçiyormuşuz. Yüksekkaldırım’a tırmanıyormuşuz… Efendime söyleyeyim… Sonra… Ver elini Tünel… İstiklal Caddesi… Taksim… Bir dakika... Acaba bu yoldan Beyoğlu’na çıkmak bizi yorar mı yoksa  dinlendirir mi dersin? Ya taşıtlar, işsiz güçsüzler, gezginci satıcılar kalabalığı tadımızı kaçırırsa? Hımm… Ne diyeyim? Bilemedim. Ah! Peki… Ya koşmadan, yavaş adımlarla, tatlı tatlı söyleşerek, ta Şişli’den Levent Çiftliği’nden geçerek Boğaz’a kadar Sait Faik’le yarış yapmayı hayal etsem mesela… Ben öne geçince Sait Faik beni eteğimden yakalasa… Hahha!.. Ne hoş bir hayal!..  
 

Ah! Ben en çok ne yapmak isterdim biliyor musun? Sait Faik ve Orhan Veli’yle İstinye İskelesi’nde bir akşam yemeği yemek… Ah! Sonra İstiye’den Bebek’e kadar onlarla beraber gene yürümek... Sağımda Orhan Veli, solumda Sait Faik olurdu. Ben ortalarındayım düşünebiliyor musun? Ellerimi arkamda birleştirir, saçlarımı attıra attıra yürürken ben... Kâh Sait Faik’e kâh Orhan Veli’ye göz ucumla bakardım. Eteklerim nasıl zil çalardı kim bilir? Beraberiz diye hoplaya zıplaya mutlulukla yürürdüm. Eminim. Of!.. Bilirim sonra dayanamazdım. Memleketimin en değerli öykücüsü ve şairiyle yürüyorum demez illa mızmızlık ederdim. Ne fenayım! Yapardım vallahi. Yolun ortasında dururdum. Alt dudağımı sarkıtır, omuzlarımı silkeler, sağ ayağımı yere hızla vururdum. Uzata uzata kelimeyi… Söylenirdim... “Yorulllduuummm!” Ah! Belki birbirlerine bakıp muzip muzip gülerlerdi... Sait Faik bana: “Ne yorulması yahu! Yürüüüsene!” derdi… Ben de gözlerimi buğulandırır, “Bir insanı sevmekle başlamaz mı herşey?” derdim. Belki o anda yanımızdan üç vagonlu Bebek-Eminönü tramvayı geçerdi. Orhan Veli bana “Çok şanslısın, haydi atla bakalım tramvaya!” derdi. Ben dayanamaz ikisini yanaklarından öperdim. Sonraaa... Üçümüz coşkuyla tramvaya binerdik. Evet, bunu kesinlikle  gene şimdi hayal ettim. İnan bana hayali bile güzeldi. Yüreğimin sevinçle dolduğunu hissettim. Bil bakalım şimdi ne yaptım? Hayatımızı eşsiz kılan tüm ustalar, yattıkları yerde nur ve huzur içinde uyusunlar diye  usulca dua ettim. 
Not-   Oktay Akbal Usta'ya buradan selam olsun.

2 yorum: