28 Şubat 2016 Pazar

Unuttum

 Bu yıl !f İstanbul Bağımsız Film Festivali'ne gidemedim.  
Öyle işte. 

Az önce Birhan Keskin'in son kitabı "fakir kene"'nin ilk cümlelerinde dolandım durdum.
"Buraya silkintiotu koydum. Kırk dert bir arada canına yandığım, kırkına birden deva olsun." diyor. 

Aslında başka bir şey söylecektim. 
Neydi ki? 
Unuttum



27 Şubat 2016 Cumartesi

Şşşth! Kimse Duymasın!.. - 14 -


Yoo... 
Vapur beklemiyorum
Rüzgarın dinmesini
Mevsimin geçmesini
Çiçeklerin açmasını beklemiyorum.

Ben...
Deniz kenarında oturdum
Yavaş Tren'in gelmesini bekliyorum. 

Gerçekten...










13 Şubat 2016 Cumartesi

Ve Kitap Ve Bale Ve Ben



Gizli Not- 
Bu kadar baleyle ilgilenince, nasıl kitap okuduğumu tahmin ediyorsunuzdur di mi? 

Bilmemek Değil, Öğrenmemek Ayıp Bizim Köyde...

Yüz yüze hiç gelmedik. İlk kez telefonda konuşuyoruz. Sesinin nasıl hoş tınısı var anlatamam. Kelimeler ahizeden kulağıma geldikçe ıpılık esinti geçiriyor. Psikoloji bölümünde okuduğunu, geçen dönem romantik müzik dersi aldığını, derste baleyi de işlediklerini, hocasının baleyi kendisine anlatabildiği kadarını anlattığını, hatta bazı hareketleri gösterdiğini, öyle olunca acaba bale betimlenebilir mi, kör biri olarak tek başına bale seyredebilir miyim diye düşünmeye başladığını çıtır çıtır bi nefeste anlattı. Benim gibi dambur dumbur değil... Nasıl desem? Böyle... Tane tane... Akıcı... Ve isteğine hemen "tamam" dediğime göre, fena halde ikna edici konuşuyor. 

Hocasıyla betimleme yapılabilecek baleyi de seçmişler. Adolphe Adam'ın Giselle adlı balesiymiş. Sesli Betimleme Derneği'ne yazmış. Maalesef işleri yoğunmuş. Bu bireysel bir talep olduğu için, böyle bir talebe ayıracakları vakit de insan da yokmuş. Esra benden bahsetmiş. Esra'yla sinemaya giderdik. Burada anlatmıştım. Kafa kafaya verirdik. Filmleri fısıltıyla betimlerdim. Esra Erasmus bursuyla Almanya'ya gitti. Mektuplaşıyoruz şimdi. Esra, baleyi benim betimleyebileceğimi söylemiş. "Yapar mısınız?" dedi. 

Durur muyum? Hiç ikiletmedim. Heyecanla cevapladım. "Betimlerim tabii. Ne olacak ki? Memnuniyetle yaparım." dedim. Adı Bahar... Kendisini henüz görmedim. Ve fakat adının güzelliğini sesinde taşıdığına kefilim. Hafifçe öksürdü. "Jizel balesinin linkini göndereyim. İsterseniz izleyin fikriniz olsun. Öyle konuşalım." dedi. Ne olacaktı ki? Filmleri nasıl betimleyerek anlatıyorsam, Bahar'ın istediği baleyi de betimleyiverirdim.




Ömrümde bir kez bile sahnede bale seyretmemiş biriydim. Dahası baleden hiç haz etmem, kim çocuğunu baleye gönderse, bu zamanda baleye ne gerek var, judo karateye gönderin derdim. Cahilce konuşuyormuşum. Bahar'ın linkini tıkladım. Önce klasik müzik başladı. Arkama yaslandım. Orkestra şefinin hareketlerini anlatarak betimlemeye başlayacağımı hayal ettim. Sonra... Oyuncuların adları... Yanlarında fotoğrafları...Ne olacak ki? Kolay... Nanananooom! Ve bale başladı. Daha ilk sahnede kalakaldım. Bale bu arkadaşım! Hiç diyalog yok ki! Sinemada diyalog olmayan sahneleri betimliyordum. Yeminle sırtımdan şelale aktığını hissettim. Allahım! Görmeyen birine balede olanları, daha mühimi balenin büyülü atmosferini, oyuncuların şiirsel hareketlerini nasıl anlatacağım diye dertlenmeye başladım. Üstelik bale kültürü olmayan, balenin be'sinden anlamayan benim gibi biri! 


Yooo...  Sakın vazgeçtiğimi sanmayın. Kollarımı sıvadım. Çalışmaya başladım. Bahar'la güçlerimizi birleştireceğiz. Bale betimlemeyi becereceğiz:)


8 Şubat 2016 Pazartesi

Ofis Halleri


Sipariş ettiğim kitaplarım az önce geldi. Ofisteki odamda, sağ duvara dayalı dolabın üstündeki mevcut kitaplarımı  iyice sıkıştırdım. Bazılarını eve götürmek niyetiyle yanıma aldım. Yeni gelen kitapları kargo kutusundan çıkardım. Özenle üst üste koydum.  İşte fotoğraf çektim. Şimdi yan duvara tekrar baktım. Burası sigortacı değil de sinemacı ofisine benziyor. Gelenler acaba ne düşünüyor? Komik valla... Ne yapabilirim? Ben de böyle sigortacı tipiyim:)