25 Eylül 2021 Cumartesi

"Yalnız Evler Avcısı" Olmaya Niyetlenmek:)

Şu ev fotoğraflarının tatlılığına bakar mısınız lütfen? Resim değil. Gerçek evlerin fotoğrafları bunlar. 

Manuel Pita, Lizbon'da yaşayan, yapay zeka, bilişsel sistemler ve ağlar üzerine çalışan bir bilim insanıymış. 2012 yılından itibaren fotoğraf sanatçılığına merak sarmış, çektiği fotoğrafları Japonca'da samimi çocuk anlamına gelen Seijkko  rumuzuyla sosyal medyada paylaşmaya başlamış.

Manuel Pita'nın ailesi Portekiz'in bir kasabasında yaşıyormuş.  Bir yaz ailesine doğru yola çıkmış.  Çocukluğundan beri gördüğü, yaşlı bir doktorun yaşadığı bir ev o gün çok farklı görünmüş. O gün eve baktığında kendine dışarıdan bakıyormuş gibi hissetmiş. Kendini koskocaman mavi gökyüzü altında yalnız evler çizen bir çocuk gibi görmüş. Yanlız evlerin duygularını yansıtan fotoğraflar çekmeye niyetlenmiş. Dünyanın her yerinde denk geldiği bu tip evlerin izini sürmeye başlamış. Bu fotoğraf serisine  "Yalnız Evler Avcısı" adını vermiş.

Bayıldım ne yalan söyleyeyim. Acaba bizim memlekette bulabilir miyim ki? Çünkü kollarımı sıvadım. Durur muyum? Ben de yalnız evler avcısı olmaya niyetlendim:)

Ayağında Paralansın, Derler Ya Hani:)


Vay arkadaş. Nasıl paralamışım seni. Vah sana  yazık sana canım ya...  Hiç esirgemeden dağ tepe  nasıl da kullanmışım. Heey! Seninle kaç yıldır beraberiz kim bilir? Bileklerimi keserim, en az on  yılı çoktaaan devirmişizdir.  

Beraber yürüdük biz bu yollardaaa, beraber ıslandık yağan yağmurdaaa, diyerek kucaklayasım var ayakkabılarımı, desem abartıyorsun,  demeyeceğinizi bilmeliyim ey okur.

Gönül rahatlığıyla, utanmadan, göğsümü gere gere benimle yıllanan her şeyi çok seviyorum demeyi becermeliyim.  Eşyalarımı yıllarca kullanıp vakti gelince vedalaşmayı bildiğimi söylemeliyim.

Bu parçalanmış ayakkabılarım benim nazarımda, yürüdüğüm yolların simgesidir mesela...  Asıl mesele, o yollarda yürürken nasibimi  almayı becerebildim mi?  Birilerine yeterince değebildim mi, güldürebilmeyi, paylaşmayı, sevmeyi öğrenebildim mi? Ne bileyim, cesareti bulaştırabildim mi, umudu çoğaltabildim mi?  

Ayakkabılar yolun hakkını vermiş besbelli.  Ya ben, haybeye yol almamışımdır di mi? Eğer boşa adım attıysam var ya,  ayakkabılara değil, vah bana yazık bana vallahi.

Aaa!  Şimdi yüreğimi dinledim.  Yok öyle  darlanmak. Elbette yolun, ayakkabılarımın hakkını vermişimdir. En azından elimden gelenin gayretinde olmuşumdur  illa ki.

Tamam. Du bi... Size  Riff Cohen'i dinleleteceğim. Şarkının sözlerinin çevirisi videonun altında. Okumanızı rica edeceğim. 

Hah. Tamam... İyi aklıma geldi. Şimdi Riff Cohen'in J'aime'i eşliğinde, emektar ayakkabılarımla dans ederek kendisine  veda edeceğim.



22 Eylül 2021 Çarşamba

Fiskos

 


Abim ve  kardeşimle haberleştiğimiz bir vatsap  grubumuz var.   Bazan birbirimizden aynı anda  haber almayı seviyorum. İyi oluyor. Bir kaç dakika laflayıp sonra hayatlarımıza dönüyoruz. Bugün gruba şunları yazdım:

"merhaba fıstıklar. az önce zihnimde çocukluğumdan kalma bir hayal belirdi.  unutmuşum...  her ayın 21'i annemin günüydü. arkadaşları bizim eve gelirdi. annemin  her daim değişik boy ve renklerde fiskos sehpaları olurdu. servis yapılırken o sehpalar  tek tek çıkarılır teyzelerin yanlarına konurdu.  teyzeler hem sehpaların üstündeki çayları içer, annemin özenle hazırladığı yiyeceklerden yerler, hem fiskos fiskos muhabbet ederlerdi:) 

sonra  tabaklar, bardaklar toplanınca, sehpalar tekrar iç içe geçirilerek yerlerine konurdu. fiskos sehpası denmesi ne hoş di mi? hem o günleri hem annemin fiskos sehpalarını  hatırlamak hoşuma gitti."

Önce ne abimden ne kardeşimden cevap gelmedi.  Boş durmadım. Fiskosun tam anlamı neydi, diye gugılladım.  "İki ya da daha çok kişi arasında geçen, başkalarının yanında ama onların duymayacağı biçimde, gizli ve alçak  sesle konuşma." 

"Fiskos ne hoş kelime" dedim kendi kendime

Annemin:

-Fiskosu çekiver Saime  teyzenin yanına kızım, diye sesi  kulağımda çınladı. 

O esnada abimden bir mesaj geldi:

- Ona fiskos demezler güzelim, zigon derler.

Ardından kardeşim:

- Ne günlerdi... Annemin hem zigon hem fiskos sehpaları vardı, diye yazıverdi. 

"hoppala. sahi mi?"

Meğer iç içe geçen sehpalara zigon, tekli yuvarlak sehpalara fiskos deniyormuş, iyi mi? 

"evet ya... haklısınız... unutmuşum. hatırladım şimdi." diye yazdım.

Annemin ruhuna rahmet, abimle kardeşime kalp gönderdim. Onlar da bana iki kalp gönderdiler.  Bizim fiskos buracıkta bitti. Herkes işine gücüne döndü.

Yerimden kalktım. Pencereden dışarıya baktım.  Ağaçtan iki yaprak düştü. Bir kedi uzun uzun gerindi. Bulut kaydı.  Güneş ortaya çıktı. Sıcağı bal gibi yanağıma damladı. Bunu kendime bir işaret saydım.  

Abim ve kardeşimle fiskoslaşmam  annemi sevindirdi, annem  beni öpüp  gitti diye hayal ettim. Yanağıma usulca elledim.  Hey! Sıcaktı. 

20 Eylül 2021 Pazartesi

Hazine Buldum...



https://unsalunlu.com.tr/category/klasikler/

Bugün Ünsal Ünlü'nün   Nazım  adlı youtube videosunu dinledim. Araba kullanıyordum. Yeminle yolun nasıl bittiğini anlayamadım. 

Büyük bir özen ve emekle hazırlanılmış, Nazım Hikmet'in her yönüyle anlatıldığı harikulade bir programdı.  Yaklaşık iki saat sürdü. Dinlemeye doyamadım.  Hararetle tavsiye ederim.  

Sonra bir baktım, Ünsal Ünlü'nün Klasikler başlığı altında hazırladığı buna benzer pek çok videosu var. Heyy! Dedim, bu bana feleğin bir kıyağı olmalı. Yüreğim nasıl kanatlandı anlatamam. Kendimi dünyanın en mutlu insanı gibi hissettim.

Dostlar, arkadaşlar, yoldaşlar... Kaçırmayın derim. Sahiden müthişti.  Henüz kendimde değilim.   Bir süre Nazım anlatımının  keyfini süreceğim. Sonra hazinenin içine gömüleceğim. 

Şu dar zamanlarda, hayatımı tatlandırdığı ve  eşsiz kıldığı için  Ünsal Ünlü'ye  çok teşekkür ederim. 

19 Eylül 2021 Pazar

Raymond Carver'ın Öykülerinden İlk Cümleler

 

Raymond Carver'ı, Katedral adlı kitabında yer alan öyküleriyle tanıdım. Halis öykü bulmanın çok zor olduğunu iyi bilirim. Bu öykülere  var ya, tek kelimeyle bayıldım.  En kısa zamanda anlatmalıyım. Geç oldu.  Yarın pazartesi.  İyisi mi, bu kitabındaki öykülerinin ilk cümlelerini yazmakla işe başlayayım...

"İşten arkadaşım Bud, Fran'le beni akşam yemeğine çağırdı." - TÜYLER

"Wes o yaz Şef adında, tedavi görmüş bir alkolikten, Eureka'nın kuzeyinde mobilyalı bir ev kiraladı." ŞEF'İN EVİ

"Sandy'nin kocası üç ay önce işten çıkarıldığından beri kanepeden kalkmamıştı." MUHAFAZA

"Strazbourg'da üniversitede okuyan oğlunu ziyaret etmek için yola düşen Myers, birinci sınıf vagonda Fransa'yı kat ediyordu." KOMPARTIMAN

"Kadın cumartesi öğleden sonra arabayla alışveriş merkezinden pastaneye gitti." KÜÇÜK, İYİ BİR ŞEY

"Benim bir işim vardı, Patti'ninse yoktu." VİTAMİNLER

"J.P ile ben, Frank Martin'in içkiyi bırakma tesisindeki ön varandadayız."  NEREDEN ARADIĞIM

"Kadının adı Miss Dent'ti ve o akşamın ilk saatlerinde bir adama silah doğrultmuştu." TREN

"Caryle zor durumdaydı." ATEŞ

"Minnesota plakalı eski bir steyşın vagon, pencerenin önündeki boş park yerine giriyor." AT BAŞLIĞI

"Şu kör adam, karısının eski bir arkadaşı, geceyi bizde geçirecekti. " KATEDRAL


17 Eylül 2021 Cuma

İnsan Yürek Acılarını Sevmeli.

 


"Çölde

Bir yaratık gördüm, çıplak vahşi.
Çömelmiş oturuyor
Yüreğini ellerinde tutuyor
Yiyordu.
Dedim ki: “tadı güzel mi dostum?”
“Acı, acı,” diye karşılık verdi;
“Ama seviyorum
Çünkü acı
Ve benim kalbim.”

H.Crane

Müzik 

Bu gün hep arazide koşturup durunca, eve gitmeden önce kahve molası vermek istedim.   Yumuşak adımlarla  köşedeki kafeye doğru ilerledim. İlk güz rüzgarı tatlı tatlı esmekteydi. Rüzgârın tenimi üşütmesi hoşuma gitti.  Bu esinti, daha bir kaç hafta önce nasıl değişik  tat veriyordu. Sıcaktı. Yakıyordu. Şimdi… Sonbaharda farklı.  Artık serin esiyor. Diriltici. Önümüz kış. Kimi zaman dondurucu olacak. Sertleşecek.  Bazan önünde ne varsa peşi sıra sürükleyecek. 

Mevsimler, hayatlar gibi kendi mecralarında akıp gidiyor, diye düşünerek yürümeyi sürdürdüm. Omuzlarıma uzadığından beri saçlarımı artık hiç toplamıyorum. Yürürken esintinin ritminde saçlarımın dans etmesini, kimi zaman yüzüme doğru uçuşan saçlarımı tek elimi enseme sokarak arkaya ittirmeyi, mutlulukla alınan her nefesi, sağlıkla atılan her adımı, özgürce dolaşmayı,  bilmediğim yepisyeni duygularımın varlığını keşfetmeyi seviyorum.  Bir zamanlar böyle miydim? Bana hüzün veren her durumda dünyanın sonu geldi diye düşünürdüm.  Gene olmuyor mu? Oluyor elbette. Ama o eski  günleri iyi ki yaşamışım diye düşünüyorum. Size bir şey söyleyeyim mi? Anılar acı bile olsa beyaz tülbentlere sarılıp saklanmalılar. Sonra ömrün farklı mevsimlerinde çıkarılıp merhem niyetine hayata sıvanmalılar.

Bakın şimdi… O yıl liseye başlamıştım.  Vee... İlk kez aşık olmuştum.  

Yo, o benim  hiiiçç farkımda değildi. Güzel değildim. Ya da, o vakitler "aslında her kadın güzeldir"’i henüz öğrenmemiştim. Sivilceliydim. Okul giysim üzerimden dökülürdü. Saçlarım erkek çocuk gibi kısacık kesilmişti. Gözlerim bozuktu. Tam beş numara. Kara çerçeveli, kalın camlı gözlüklerim vardı. Dikkat çekecek hiç bir özelliğim yoktu öyle söyleyeyim.  O ise çok yakışıklıydı. Okulun güzel kızları onunla çıkmak için yarışırlardı.  

Bizim eve yakın otururlardı. Her sabah balkonda gizlice beklerdim. Onun uzaktan geldiğini görür görmez hemen kapının önüne inerdim. O farkında olmazdı. Okula giderken aynı kaldırımdan yürürdük. Çok çocuktum. Çocukluk ne güzeldi. Arkasından onun yürümesini izlemeyi severdim. Adımlarımı onunkilerle eşleştirirdim. O sağ adım atardı. Ben sağ adım atardım. O sol adım atardı. Ben sol adım atardım. Böylece sanki birlikte yürüyormuşuz gibi hissederdim.  

Güz hemencecik geliverirdi. Bazan şehrimin asırlık çınarları  yapraklarını konfeti gibi onun omuzlarına dökerdi.  Bazan yapraklar  kuzguni siyah saçlarına asılı kalırdı. Elini kaldırır, saçlarındaki yaprakları teker teker alırdı. 

Kimi günler daha keyifli olur, yürürken Gipsy Kings’in  o vakitler çok meşhur olan No Volvere şarkısını ıslıkla  çalardı. İşte o an.. O’nun ıslıkla şarkının ezgisini mırıldandığını işitirdim ya… Yüreğim sevinçle kanatlanırdı sanki. “Aşık olmak ne güzel şey!” diye düşünürdüm.  Okulun kapısına gelirdik. Bahçe kalabalık olurdu. O arkadaşlarıyla şakalaşır, sınıfına doğru giderdi.  Ben sınıfıma giderdim. Bütün gün hülyalara dalardım.  Neden aşk üzerine hep fena öyküler anlatılırdı ki? Şarkılar neden hep aşk acısından bahsederdi? Bence onlar aşkı bilmiyorlardı. Çünkü aşık olmak insanın içini sevinçle dolduran tatlı bir histi. 

O sabah… O sabah gene adım adım peşinden gitmiştim.  O sabah var ya beni ilk kez fark etmişti.  Hatta ilk kez bana gülüp “Günaydın” demişti. Düşünebiliyor musunuz halimi? Tepeden tırnağa pespembe kesilmiştim. Olduğum yerde kalakalmış, ıslık çalarak yürümesini  şaşkınlıkla izlemiştim. Sonra hızlı adımlarla arkasından yetişmiştim. Eteklerim zil çalmıştı. Görüyordum... Yüreğim o gün okula benden önce varmıştı.

Okulun kapısına geldiğimizde  bir kız ona doğru geldi. Sanırım o kız çok güzeldi. Gördüm. Birbirlerine güldüler. Ve o… O…  O… Güzel kızı öptü. Sonra o güzel kızın elini tuttu.... Ve... Güzel kızın elini tutarak gitti....  İlk kalp acısını o gün hissettim işte... Ve o gece bir rüya gördüm. Rüyamda çömelmiş oturuyordum. Elimde yüreğimi tutuyordum.  Ter içinde uyandığımı çok iyi hatırlıyorum. Elimi korkarak yüreğimin üzerine koymuştum. Hissediyordum. Kalbim fena halde acıyordu. Feci bir histi. Tuhaf... Benim kalbim… Benim acımdı ya… Bu acıyı sevmiştim. 

Şimdi oturduğum kafede Gipsy Kings No Volvare’yi söylüyor.  Elimi yüreğime koydum. İnsan yürek acılarını sevmeli diye düşünüyorum. Kahvemin son yudumunu aldım. Az sonra kafeden çıkacağım.  Sonbahar rüzgarında  dalgalanarak yüzüme dökülen saçlarımı elimi enseme sokarak arkaya doğru attıracağım. Gipsy Kings’in  melodisini ıslıkla çala çala hayata dalacağım.


16 Eylül 2021 Perşembe

Mutluluk Neydi Ki?


Odadan çıktık. Yan yana yürüyoruz. İlk hangimiz konuşmaya başlayacağız diye birbirimizi gözlüyoruz.

Gözlerim yerde. Adımlarımızı sayıyorum. Önce sağ ayak sonra sol ayak... Aynı ritimde yürüyoruz. Asansörün önüne geldik. Benden atik davrandı. Asansörün düğmesine bastı. İki yabancı gibi konuşmadan öylece duruyoruz. Asansörün gelmesini bekliyoruz. Geldi. Bindik. 

Hemen uzandım. Otopark düşmesine bastım. Beş- Dört-Üç-İki-Bir-Giriş-Otopark. 
Kapı açıldı. İndik. Arabamın yanına geldik. 

Kumandayla kapıları açtım. İçeri girdi. Oturdu. Tam başımı eğdim arabaya girecektim ki, durdum. Önce mahcup mahcup etrafıma bakındım.  İn cin top oynuyordu. Sonra dayanamadım.  Tıpkı Aile Arasında'ki Solmaz gibi oynamaya başladım. 

Arabadan fırladı:
-Ablam, napıyorsun, dedi.
Dedim:
- Doktor  iyi olduğunu söylediğinden beri içim aynen böyleydi.

Kardeşim en kardeş bakışıyla baktı, ağız dolusu kahkaha attı.
-  Aaa! Arabaya bin! Yeminle delisin,  dedi. 
Hemen arabaya bindim.  Kardeş sözü dinlerim:)

Mutluluk neydi ki? Mutluluk, insanın kardeşinin sağlıklı olduğunu bilmesiydi.

14 Eylül 2021 Salı

Başlangıç Olarak Ne Alırdınız Acaba?

başlangıç olarak

ne alırdınız acaba?

-neler var menünüzde…

masum bir ilk aşk

var mı mesela



NOT

film karesi/rezervuar köpekleri'nden

cümleler/metin üstündağ'ın bir delinin beyanı'ndan


12 Eylül 2021 Pazar

Veba Geceleri ve Bazan



"Bazan karısı onun elini avucunun içine alır, hareketsiz dururlardı."

"Bazan da yatakta hiç konuşmadan yan yana yatarlardı."

"Bazan Komutan karısının güzel kokulu tenindeki bir noktaya mesela göbeğinin üzerine burnunu dayar, toprağın içinde gömülü bir hazineyi gagasıyla kazarak çıkarmak isteyen bir kuş gibi hareketler yapardı." 


"Bazan  bir ağacın gölgesi, bazan solmuş bir renk yanından sessizce akıp gidiyordu."

"Bazan dar bir sokağa giriyor, bir yokuşu inerken denizden gelen  yosun kokusunu alıyor ve martıların çığlıklarını işitiyor, sonra içgüdüleriyle sağa dönüp gül kokuları arasında başka bir yokuşu çıkıyordu."

"Bazan araba sessiz ve boş sokaklarda hiç fark edilmezdi." 

"Bazan geniz yakacak kadar kesifleşirdi. Bazan da yerine gül kokusu gelirdi insanın burnuna." 

NOT
Cümleler / Veba Geceleri'nden 
Fotoğraflar / Yeryüzündeki Son Aşk'tan



11 Eylül 2021 Cumartesi

İçinden Sigortacı Geçen Film - Enemy Territory.

 

Bir sigortacı,  toplu konut benzeri bir apartmanda yaşayan emekli öğretmene poliçe imzalatmaya gider. Sigortacının Vampirler isimli sokak çetesi tarafından kontrol ve terörize edilen bu binada kapana kıstırılması, mahsur kalması, kurtulmaya çalışmasını konu alan bir film Enemy Territory.

Kuzey Kalesi'nin youtube kanalında, Şeker Adamın Laneti adlı filmin incelemesini dinliyordum ki, bu filmden söz etti. 

İçinden sigorta/sigortacı geçen film ve kitapları arıyorum ya, çok sevindim.

Bu vesileyle Kuzey Kalesi'ne mahsus selam ederim.

https://www.youtube.com/watch?v=pn532-9udAQ