Goran Brogoviç'in şarkısı başladığında, ofisteki odamda harıl harıl çalışıyordum. Hey! Müziği duydum anda... Önce masaya eğik bedenimi doğrulttum. Sırtımı koltuğa dayayıp, dimdik oturdum. Elimdeki kalem, kendiliğinden parmaklarımın arasından kaydı. Masaya düşünce sevimli bir tıkırtı çıkardı. Kulağımda akordiyon ve gitar sesi... Çok sevdim. Eğildim, botlarımı çıkardım. Ayağa kalktım. Pencereye uzandım. Usulca araladım. Başımı dışarıya uzattım. 'Ağaçlar kuytularda sessizce hışırdıyor... Rüzgâr bir sır gibi zamanını bekliyor.' Pencereyi açık bıraktım. Masamın önündeki koltukları kaldırdım. Kollarımı iki yana uzattım. Ayak parmaklarımın üzerine kalktım. Müzik bir illüzyon
geçirdi. Bedenim kendiliğinden hareket etti. Goran Brogoviç şarkı değil, şiir söylüyordu
sanki... Melodinin ritminde
salınan yaprak gibiydi vaziyetim. 'ölüm arabasında, hayattayız bizzz...' Başımı döndüren neydi? Lalala laaa.... Lalala laaa... Lalala la... Evet ya... Hayattayız biiiz!
31 Ekim 2013 Perşembe
27 Ekim 2013 Pazar
Korku Filimleri Gecesi Ve İçinden Korku Geçen Cümleler....
"belki de
sadece korkularım ayakta tutuyor beni,
belki de ölüme karşı uyarıyor.
beni korkutarak bir bakıma yaşamaya zorluyor.
neden yaşamalıyım sorusunu
sormamı engellemek istiyor."
oğuz atay
“sen, zamanın
geçtiğini
ve dünyanın korkulacak bir yer oldugunu o gece keşfetmiştin."
ve dünyanın korkulacak bir yer oldugunu o gece keşfetmiştin."
murathan mungan
24 Ekim 2013 Perşembe
Hanginiz Kara Murat?
Bugün ilk kez yüzyüze görüştüğüm müşterime,
sigortaları hakkında ayrıntılı bilgi verip, poliçelerini teslim ettim.
Derken laf lafı açtı. Duvarında asılı film afişi sebebiyle, konu sinemaya
geldi dayandı. Sazı bir o aldı bir ben… Son günlerde seyrettiğimiz filmlerden
bahsettik. Birbirimize filmler tavsiye ettik. Ben İstanbul’daki Film
Festivallerini ilgiyle takip etmeye çalıştığımı söyledim. O ise ne dedi biliyor
musun? Beş sinemasever arkadaşıyla her Çarşamba
gecesi buluştuklarından, aynı gece arka arkaya birkaç film seyrettiklerinden
söz etti. Nasıl hoşuma gitti anlatamam. Yeni tanıştık filan diye
düşünmedim. Elimde değil, sevincimi hiiç mi hiiç gizlemedim. Hatta
mahcubiyet perdemi iyice araladım. Çocuk gibi ellerimi çırpıştırdım… “Heyy! Ne
güzeel!” dedim. Sonra kaşlarımı devirdim... En Küçük Emrah sesimle “Keşke
ben de gelebilsem.” deyiverdim.
Olur mu hiç? Erkek erkeğe film seyrediyorlar. Benim ne
işim olacak aralarında öyle değil mi? Güldü. “Gelin tabii. Ama biz vurdulu kırdılı film seviyoruz.
Hanımlar böyle filmlerden pek hoşlanmaz.” dedi.
Allahım, ben ne zaman iflah olacağım? Ne dedim bil bakalım? Hiç duraksamadan, “Aaa! Bayılırım ben!” dedim. Sonrasını görmeni isterdim. Çünkü o andan itibaren artık ben filmdim. Nasıl iştahlı iştahlı anlattığımı gözünde canlandırmanı rica ediyorum. Konuşmama şöyle başladım. “Çocukken oturduğumuz evin balkonu, bir yazlık sinemanın bahçesine bakardı. Beyaz perde var ya, tamıtamına bizim balkonun karşısındaydı. Size bir şey söyleyeyim mi, Cüneyt Arkın’ın bu filmleri vardır ya…” Müşterimin yan duvarında asılı film afişini işaret ettim.” Hani Malkoçoğlu, Battalgazi, Kara Murat filan…” Hah işte… Şimdi yazarken bile inanamıyorum kendime valla. Nanananooommm… Çünkü o andan sonra artık Cüneyt Arkın bendim.
Bak şimdi… Misal, bir meşaleyle altı adam devirdiği sahnelerinden bahsediyorum tamam mı… Bu esnada masanın üzerindeki cetveli alıp havada sallıyorum. Efendime söyleyeyim diyelim, kalenin o kooskocaa, yüksek mi yüksek, neredeyse elli metrelik surlarından atlayarak kurtulur hani, diyorum. Utanıyorum yazarken valla… Bir koltuktan diğerine hopluyorum. Son bir örnek daha vereceğim. “Hatırladınız mı, kendisine atılan oklardan nasıl zıplayarak kurtulur.” diyorum. Ve ayakta zıp zıp zıplıyorum. Fıçının içinde yuvarlanırken, ok atıp onlarca düşmanı vurduğunu nasıl anlattığımı şimdi yazmayayım. İyice vaziyetime acıyacağını tahmin ediyorum.
Doğrusunu söylemek gerekirse, uzun zamandır Cüneyt Arkın filmleri seyretmemiştim. Ben bile bu kadar ayrıntıyı nasıl hatırladım hayret ettim. Du bi… Daha komikliğim bitmedi. O anda birdenbire Kara Murat’ın düşmanlarına yakalandığı bir sahne gözümde canlandı. Hangi filmdi acaba? dedim. Heyy!.. Kara Murat Kara Şövalyeye Karşı olmalı, diye devam ettim. Müşterim Kara Murat’mış, ben ise Kara Şövalye’mişim sanki tamam mı? Gözlerinin içine bakarak…
“Nayıır!
Senin ölümün bu kadar kolay olmamalı. Önce ölümü özlemelisin. Beter acılarla
kıvranmalı, seni öldürmem için yalvarmalısın.” dedim. Sonraaa...
Sonra
mı? Ne olacak? Sonrası iyilik güzellik:)
22 Ekim 2013 Salı
20 Ekim 2013 Pazar
Dönüyor Aman Dünya Başım Duman...
Dün gece... Niyetine girdim. Beş Batman filmini, yine yeni yeniden seyretmeye heves ettim. İkisi Tim Burton'ın Batman ve Batman Dönüyor. Üçü Christopher Nolan'ın Batman Başlıyor, Kara Şövalye ve Kara Şövalye yükseliyor. Tamam. Hazırım. Odayı kararttım. Nananaanooom! Seyretmeye başladım. İyi ama... İkinci filmin sonunda saat gece yarısı üçü gösteriyordu. Dayanamadım yattım.
Sana bir şey söyleyeyim mi, süper kahramanlar arasında sanırım en çok Batman'i seviyorum. Bikere ona bahşedilen özel güçleri yoktur. Batman kendiliğinden uçamaz, görünmez olamaz, binlerce ton ağırlık kaldıramaz. Karanlık bir kahramandır o. Gülümserken bile kederli görüntü verir. Süperman gibi pırıl pırıl, tertemiz Metropolis'te yaşamaz. Belki kapkara, kirli, yozlaşmış, çürüyen bir şehir olan Gotham'ın mutsuz insanlarından biri olduğunu düşündüğüm için, Batman herdaim bana melankolik bir adam hissi geçirir.
Bugün hava nasıl güzeldi anlatamam. Uyandığımda güneş pırıl pırıl parlıyordu. Oysa... Daha dün... Şakır şakır yağmur yağıyordu. Anladım ki... Şehre bir film gelmiş. Mevsim akdeniz olmuş, dedim. Gülümsedim. Hemen süslendim püslendim sinemaya gittim. Filmin adı Yerçekimi'ydi. Üç boyutlu bir film. Epeydir bu filmi bekliyordum. Koltuğuma kuruldum. Gözlüklerimi taktım. Işıklar karardı. İster inan ister inanma... Filmin başlamasıyla, anında uzayın o büyüleyici mecrasına aktım. Filmin konusunu boşverdim. Üç boyut görüntüleri içinde, bu filmden bencileyin hayalperest bir bünyenin etkilenmemesi mümkün değil. Bayıldım filme. Peki ya Sandra Bullock... Kaç yaşında bu kadın? Sanal ansiklopediye şimdi baktım. Tam 49 yaşında. Vay canına sayın seyirciler! Valla film kadar, Sandra Bullock'un görüntüsü ve performansından da etkilendim.
Arabama bindim. Eve dönüyordum. Yüreğimin bir yarısında Batman... Gotham şehrine gidesim, Batman'ın kapısını çalasım var. Diğer yanında Yerçekimi filminin o şahane görüntüleri. Ne dersen de... Astronot olasım, uzaya çıkasım var. Öyle özenti biriyim işte. Tam o anda radyoda bir misket havası çalmaya başlamadı mı? Üstelik Neşet Ertaş söylüyor. Ruhuna rahmet... "Aman ben yandım yandım yandım yandım. yandım. Ellerin memleketinde aldandım kaldııııım." Yeminle, Ankara'yla uzaktan yakından ilgim yok. Nedir bu böyle? Allahım nasıl şahane bir türkü bu anlatamam. Ne vakit duysam içim kıpır kıpır ediyor. Nasıl halim biliyor musun? Direksiyon başında hem türkü söylüyor hem omuzlarımı öne arkaya sallıyorum. O anda arabayı yolun kenarına çekesim, arabadan fırlayıp, şıkır da şıkır oynayasım var. Öyle böyle değil.
Dünya dönüyor. Mevsimler geçiyor. Tatil bitiyor. Benim... Başım içmeden duman. Amaann! "Aman desinler desinler şeker yesinler. Şu Hayal Kahvem kafayı iyice yemiş desinleeeer:)
Dünya dönüyor. Mevsimler geçiyor. Tatil bitiyor. Benim... Başım içmeden duman. Amaann! "Aman desinler desinler şeker yesinler. Şu Hayal Kahvem kafayı iyice yemiş desinleeeer:)
NOT- Başlık Yaşar'ın şarkı sözü.
19 Ekim 2013 Cumartesi
Bayram... Bayram... Şeysi....
Analar bu çocukları nasıl
güldürüyorsunuz
Nasıl yaz gökleri gibi böyle
Durgun sular iyi çağlar gibi
Kulaklarına neler fısıldıyorsunuz
Ne öğütler veriyorsunuz
Analar bu çocukları nasıl güldürüyorsunuz
Nasıl yaz gökleri gibi böyle
Durgun sular iyi çağlar gibi
Kulaklarına neler fısıldıyorsunuz
Ne öğütler veriyorsunuz
Analar bu çocukları nasıl güldürüyorsunuz
Bir çocuk koşuyor
ardından çocuklar koşuyor biri daha koşuyor
Sarı at kuyruğu saçlar kırmızı kurdeleler benekli morlar
Bu etekleri nasıl biçiyorsunuz analar
Bu gömlekleri nasıl dikiyorsunuz
Analar bu çocukları nasıl giydiyorsunuz
Sarı at kuyruğu saçlar kırmızı kurdeleler benekli morlar
Bu etekleri nasıl biçiyorsunuz analar
Bu gömlekleri nasıl dikiyorsunuz
Analar bu çocukları nasıl giydiyorsunuz
Nasıl büyütüyorsunuz nasıl
şaşıyorum şaşıyorum
O eti o sütü nerden buluyorsunuz
Memelerinizi gür tutuyorsunuz
Bir top şıçrıyor ardından bir çocuk bir çocuk daha
Gücümüze güçler katıyorsunuz
Analar utandırıyorsunuz
Çağı utandırıyorsunuz
Çağdaşı utandırıyorsunuz
Şiir / Arif Damar
O eti o sütü nerden buluyorsunuz
Memelerinizi gür tutuyorsunuz
Bir top şıçrıyor ardından bir çocuk bir çocuk daha
Gücümüze güçler katıyorsunuz
Analar utandırıyorsunuz
Çağı utandırıyorsunuz
Çağdaşı utandırıyorsunuz
Şiir / Arif Damar
Fotoğraflar / Ali Öz
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)