"Aziz resim yapabilsem bu tenhayı çizerdim diye düşünmüştü ama tenha diye kıraç bir boşluk, dünyanın ellenmemiş ayak basılmamış yerleri, ayın resimlerde gördüğü yüzü, atmosferin bir bilim dergisindeki fotoğrafı, bir çöl resmi, gasilgane, yaşayan kalmadığı için terk edilmiş eski bir mezarlık, kayıp bir uygarlığın harabeleri gibi benzeri olabilecek şeyleri düşündüğünde bunların hissettiği yanlızlığın ve tenhalığın yanında hem hep bir kıpırdanışa sahip, hem de sahipli olduklarını görüyor, atmosferde birden bir seyyale parlıyor, çölde gökyüzü gece olup da başını eğmezsen çarpacak kadar yere eğilmiş kumları serinletir ve ışıldatır yıldızların en iri hali bir salon avizesi yakınlığında parlarken kumun altından kıvrak ve memnun bir silkenişle bir ince battaniyeyi üzerinden atar gibi fırlayarak çıkan parlak sert gövdeli akrepler, incecik ne olduğu belirsiz yüzer gibi koşan canlılar, bütün kumun gündüzki sabitliğinden ve sabit tepelerden şimdi hep bir kıpırdanış ve her kıpırdanışta şekil hatta coğrafya değiştiren büyülü hali gözünün önüne geliyordu."
Şule Gürbüz/Kıyamet Emeklisi İkinci Cilt/ S.222