Kardeşim telefonda "Abla, biz Müge'yle sinemaya gidiyoruz. Gelsene." dedi. Gökte film oynuyor deseler, bünyem icabı bulutlara merdiven dayayıp çıkabilirim. Hele benim öğretmen kardeşim sinemaya gitmeyi teklif ediyorsa, ne demek? Emir telakki ederim.
Önce "Olur canım, gelirim." dedim. Sonra bi durdum. Esasında hiiiç sormam... Nedense "Hangi filme gidiyorsunuz?" diye sordum. "Hani İlker Aksum'la Sedef Avcı'nın son romantik filmi var ya... Aşk Olsun." dedi. Kardeşim balık burcudur. Tepeden tırnağa romantiktir. 365 gün sevgililer günü kutluyor gibidir. Evine gidin, yastıkları kalp şeklindedir. Bir
ara cildinde döküntü olmuştu. Doktora gitti. Neymiş hastalığının adı
bilin bakalım? Rose... "Pes!" demiştim. "Döküntülerin bile gül şeklinde. Nasıl becerdin?"
Bendeki durgun hali anlamış olacak... En kardeş sesiyle ballandıra ballandıra "Kadınlara aşk ilişkilerinde yardımcı olan bir doktor varmış." tadında filmin senaryosu hakkında bir şeyler anlatmaya başladı. "Du bi.." dedim. "Yok fıstığım, bugün aşk filmi seyredecek vaziyette değilim. Hele kadınlara aşk doktorluğu yapmaya yeltenen bir adamı bugün asla çekemem. Sizinle o filmi seyredip günüzü rüsva etmeyeyim. Gelirim ama ben başka bir filme girerim." dedim. Kardeşim en öğretmen sesiyle "Aaaa! Aşkolsun!" dedi. Güldüm. Buluştuk. Kucaklaşıp, ayaküstü hasbihal ettik. Kardeş ve Müge Aşk Olsun'a girdiler. Ben ise ruh iklimime denk düşen filme girdim. Hangisi mi? Hızlı ve Öfkeli 7'ye tabii:)
Çılgın kovalamacalar, havada uçan, kurşun geçirmez arabalar, intikam, dostluk, hız üzerine kurgulanmış müthiş bir filmdi. Üstelik, toprağı bol olsun. Hızlı ve Öfkeli 7, trafik kazasında ölen merhum Paul Walker'a selam çakan bir filmdi. Tüm hevesimle seyrettim. Bugün aksiyon filmi bana iyi geldi. Nasılsa Aşk Olsun'u başka bir gün illa seyrederim.